Ekrem VANLI
  • 11/05/2018 Son günceleme: 11/05/2018 18:20
  • 15.817

Bilgileri nasıl hatırladığınızı hiç merak ettiniz mi?

Hafızanızda yeni anılar oluşması, bunların depolanması ve gerektiğinde hatırlanması; etrafımızda olan biteni öğrenmek ve çevremizle iletişime geçmemiz için gereklidir. Fakat hafıza tam olarak nedir?

Hafıza; bilginin edinilmesi, kaydedilmesi, akılda tutulması ve gerektiğinde hatırlanması işlemlerinin bütününe verilen addır. İnsan hafızası işlevini üç ana başlık altında gerçekleştirir: kodlama, kaydetme ve hatırlama.
Beyinde yeni anıların oluşturulması için, bilginin kullanılabilir bir şekle sokulması gerekir; bu işleme de kodlama adı verilir. Bilgi başarılı bir şekilde kodlandıktan sonra, daha sonra kullanılabilmesi için hafızaya kaydedilir. Beynimize kaydettiğimiz bilgilerin birçoğu, onları kullanmaya ihtiyacımız olduğu durumların dışında genellikle farkındalığımız dışındadır. Hatırlama işlemiyse hafızamıza kaydedilmiş anıların bilinçli farkındalığımıza taşınmasıdır.

Örneğin; Sandalye, muz, üzüm, koltuk, kırmızı, kalem, sarı

Yukarıda listelenen kelimeleri okumak için birkaç saniyenizi ayırın, daha sonra gözlerinizi ekrandan ayırın ve bu kelimeleri hatırlamaya ve kafanızda bir sıraya koymaya çalışın. Bu kelimeleri sıralamaya çalıştığınızda oluşan grupları bir düşünün. Birçok insan kelimeleri üç gruba ayıracaktır: renkler, eşyalar ve meyveler.

Hafızanın işleyiş biçimiyle ilgili yaygın düşünce metotlarından biri de semantik şebeke modelidir. Bu model, aralarında bir ilişki olan hatıra ve bilgilerin birbirlerini tetikledikleri temeli üzerine kurulmuştur. Belirli bir yerin hatırası, bu yerde gerçekleşen ya da bu yerle ilgili diğer hatıraları da tetikleyebilir. Örneğin, üniversitedeki kampüs binalarından birini düşünmeniz; burada tanıştığınız arkadaşlarınız, girdiğiniz dersler ya da çalıştığınız konular hakkındaki anılarınızın ortaya çıkmasına sebep olabilir.

Nörologlar uzun süre beynin kapasitesini ölçmeye çalıştı. Ancak hafızasıyla inanılmaz şeyler başaran insanların becerileri şaşırtıcı sonuçlar sunuyor.

Çoğumuz bir telefon numarasını bile ezberlemekte zorluk çekeriz, kaldı ki binlerce rakamlı bir sayıyı hatırlayalım. Fakat 24 yaşındaki üniversite öğrencisi Çinli Çao Lu, 2005’te pi sayısının 67.980 rakamını ezberleyerek dünya rekoru kırmıştı.

Bazı dahiler ise isimlerden, tarihlere, en ince detaylı karmaşık görsel bilgilere kadar her şeyi akılda tutabiliyor. Nadiren sağlıklı insanların bir kazadan sonra bu hale gelmesi de söz konusu olabiliyor. 10 yaşındaki Orlando Serrell, beysbol sopasıyla kafasının sol tarafına aldığı darbenin ardından sayısız araba plakası ezberlemeye, onlarca yıl öncesine ait bir tarihin hangi güne denk düştüğünü söylemeye başlamıştı.

Nasıl oluyor da bu insanlar ortalama bir beynin hafıza kapasitesini bu kadar aşabiliyor? Bu olgular insan beyninin gerçek kapasitesine dair ne anlatıyor?

Hafıza kapasitemiz beynin fizyolojik yapısına bağlıdır. Beyin 100 milyar sinir hücresinden (nöron) oluşur. Bunlardan sadece bir milyarı uzun dönemli hafızada rol oynar; bunlara piramidal hücreler denir.

Bir nöronun bir birim hafızaya denk düştüğünü varsayarsak beynimizin tümüyle dolmuş olması gerekirdi. Psikoloji profesörü Paul Reber, nöron sayısı kadar hafızanın büyük bir kapasite olmadığını ve hemen dolacağını ifade ediyor.

Bu nedenle araştırmacılar hafızanın nöronlar arasındaki bağlantılarda oluştuğuna inanıyor. Her nörondan çıkan ağ şeklindeki bağlantılar binlerce başka sinir hücresine ulaşıyor.

Bu şekilde hafıza kapasitesinin büyük bir artış gösterdiğine, “tonlarca alan” açtığına işaret ediyor.

O halde olağanüstü hafıza kapasitesi olan insanların beyinleri de mi olağanüstü? Hayır. Pi sayısını ezberleyen Lu gibi insanlar normal olduklarını, sadece seçili bilgileri hatırlama konusunda beyinlerini eğittiklerini ifade ediyor.

ABD Hafıza Şampiyonu Nelson Dellis, bu konuya eğilim göstermeden önce çok kötü bir hafızası olduğunu, ancak pratik yoluyla durumun değiştiğini söylüyor.

    “Birkaç haftalık eğitimin ardından, normal insana imkansız gelen bir şey yapmaya başlıyorsunuz. Oysa hepimizde var bu yetenek,” diyor.

Dellis yıllar önce beyin jimnastiğine başladığında bir deste oyun kağıdının sırasını ezberlemek 20 dakikasını almıştı. Bugünse bu işi 30 saniyede yapıyor. Fakat bunun için günde beş saat hafıza alıştırmaları yapıyor.

Dellis’in kullandığı sınanmış yöntemlerden biri “hafıza sarayı” inşa etmek. Bunun için çok iyi bildiği bir yapıyı kafasında canlandırıyor. Hatırlamak istediği şeyleri birer görüntü olarak düşünüp hayalindeki kapının yanındaki masaya diziyor. Sonra mutfak masasına geçiyor vs. “Hayalinizde o yapıya girip oraya bıraktığınız görüntüleri ezberlediğiniz şeyler olarak dile getiriyorsunuz,” diyor.

Pi sayısı ezbercileri de “hafıza sarayı” ya da bir sayı dizisini hikayenin bir cümlesine dönüştürme gibi benzer yöntemler kullanıyor.

Snyder’e göre insan beyni önemsiz küçük ayrıntılarla değil, bağlantılı düşünme yoluyla hareket ediyor. “Bütünü oluşturan parçaların değil, o bütünün farkındayız,” diyor.

Örneğin bir deneyde deneklerden otomobil parçalarından oluşan bir alışveriş listesini ezberlemelerini istemiş, onlara otomobil kelimesinden hiç söz etmemiş olmakla birlikte tümü de ona “otomobil” kelimesini zikretmişti. “Parçaları birleştirip bütünü oluşturdular.” diye açıklıyor Snyder bu durumu.

Yani duyularımızın beyne ilettiği birçok veri aslında bilince çıkmıyor. Fakat üstün zekalı insanlarda bu üst düzey bağlantılı düşünme yanı devreye girmez, böylece sayısız ayrıntıyı hatırlarlar. Örneğin alışveriş listesini hatırlarken tek tek lambaları, silecekleri, ön camı vs. hatırlarlar, bunlardan yola çıkarak hemen otomobil bağlantısına sarılmazlar. (BBC Future)

   Anne karnındaki bir çocuğu düşünelim. Her şeyiyle tam donanımlıdır.                                                  

Eli var ama tutabileceği bir şey yok. Ayağı var ama koşabileceği bir yer yok. Gözü var ama görebileceği bir manzara yok. Kulağı var ama duyabileceği güzel sesler yok. Organlarının şehadetiyle diyebiliriz ki o çocuk o içerisinde bulunduğu anne rahminde kalmak için yaratılmamıştır. Aksine bütün organlarını ve duyularını kullanabileceği başka bir yer için daha güzel bir dünya için tasarlanmış ve yaratılmıştır.

Aynen bunun gibi insanın da beyni var ama çok azını kullanabiliyor. Gözü var ama ışığın belli bir dalga boyu aralığını görüyor. Kulağı var ama belli frekans aralığındaki sesleri duyuyor. Sevmek duygusu var ama tatmin olamıyor. Ebedi yaşamak isteği verilmiş ama ömrü kısa. O halde bunların kullanılacağı ve tatmin olacağı başka bir dünya (ahiret hayatı) olmalıdır.

Demek ki, beynin çoğunun kullanılamaması, onun tamamının kullanılacağı ebedi ve sonsuz hayat olan ahiretin varlığına bir delildir.

    İnsan, bu kâinatta Allah’ın ahsen-i takvîm üzere yarattığı (Tîn, 95/4), maddî ve manevî azalarla ve özelliklerle donattığı (İnfitâr, 82/7), ihtiyaç duyduğu her şeyi kendisine ihsan ettiği (İbrahîm, 14/34), yer yüzünde bir halife olarak tayin ettiği (Bakara, 2/30), mükerrem (İsrâ, 17/70) bir varlıktır.

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz