A. Raif ÖZTÜRK
  • 15/07/2018 Son günceleme: 15/07/2018 17:03
  • 16.159

Ey beş vakit namaz kılan dostlarım.

Bu hiddet ve kınama benden değil, bizlerin ve bizler için şu koca Kâinatın Yaratıcısı olan Yüce Rabbimizin, Mâûn Suresi, 4 ve 5. Ayetleriyle yaptığı çok önemli bir ikazdır. Aşağıda arz edeceğim, inşallah…

Lütfen önce şu aşağıdaki ilk ayeti de dikkatle okuyalım ve birlikte ciddi bir mütalaasını yapmaya çalışalım. Kendi ahvâlimizle karşılaştıralım ve hep birlikte ürperelim.

Ankebut S. 45. Ayet: “(Ey Resulüm!) Kur’ân'dan sana vahy edileni oku ve namazı hakkıyla eda et! Şüphe yok ki namaz, çirkin işlerden ve kötülüklerden (insanı) alıkoyar. (Namaz kılarak) Allah'ı zikretmek ise, elbette (her şeyden) en büyük olandır. Ve Allah, ne yaparsanız bilir.”

Şu ayeti inceledikten sonra namaz kılanlar olarak bir kendi ahvalimize, işlediğimiz cürümlere, ticaret ahlâkımıza, olayları okumalarımıza, sosyal hayatımıza bakınca, hâşâ “acaba ayet mi yalan söylüyor?” binlerce kez HÂŞÂ. Yoksa bizler mi ciddi bir yanlış içindeyiz? Şeklinde sorular akla geliyor.

Evet, bizler namaz kılanlar olarak; acaba şu “.namazı hakkıyla eda et!” emrini mi tam idrak edemiyoruz? Acaba bizlere haykıran o Kur’ânın mesajlarını mı tam tatbik edemiyoruz?

Veya “her şeyden en büyük olduğu ikaz edilen ZİKRİ” mi ihmal ediyoruz?

  • Konu ile ilgili çok ilginç bir kıssadan sonra tahlile devam edeceğiz:

Hz. Ömer bir gün Kâinatın en doğru sözlüsü olan Hz. Muhammed’e; “Yâ Muhammed, bana öyle bir şey öğret ki, hayatımda uyguladığımda, beni bütün kötülüklerden alıkoysun, beni iman ve ahlâkta zinde tutsun, neticede de beni Cennete yaklaştırsın” dedi.

Cevap: Yukarıdaki Ankebut S., 45. Âyetteki gibiydi:

-“Yâ Ömer, vaktinde ve hakkıyla kılınan namazdan daha önemli bir şey yok!”

Hz. Ömer ısrar etti:

-“Ya Rasûlellah, bu evsafa haiz başka söyleyeceğiniz bir şey yok mu?”

Cevap: “Hayır ya Ömer, bundan daha önemlisi yok!”

Hz. Ömer buyuruyor ki, “ben bunu öğrendikten sonra, II. Halife olduğumda atayacağım valilerimi topladım. Onlara; gittikleri yerlerdeki en birinci vazifeleri olarak NAMAZLARINIZI İLK VAKTİNDE ve HAKKIYLA EDÂ EDECEKSİNİZ diye emrettim. Çünkü namazını ihmal eden; hayatındaki, devletindeki, ailesindeki her şeyi de ihmal eder. Namazını hakkıyla kılmayıp da namazından çalan da, hayatında her şeyden çalmaya aşina olur.” …

Öyle ya: Mâûn Suresi, 4-5. Ayetlerde, “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar.” Yani, “.namazlarını hakkıyla, ta’dîl-i erkânıyla, bilinçli bir şekilde ve vaktinde kılmayanlara yazıklar olsun.” Buyrulmuyor mu?

Bu ayet nazil olduktan sonra bir gün Allah Resulü Hz. Muhammed SAV, namaz kıldırıp selam verince, yüksek sesle üç defa “ESTAĞFİRULLAH” çekmişti. Sahabe çok şaşırdı ve sordu:

-“Ya Rasûlellah, biz biliriz ki günah işleyince istiğfar edilir. Biz kötü bir şey yapmadık ki! Namaz kıldık... Niçin istiğfar ettiniz ki?” deyince Allah Resulü SAV şöyle buyurdu:

-“Acaba namazımızı HAKKIYLA kılabildik mi? Diye endişelerim olduğu için 3 defa ESTAĞFİRULLAH, dedim” buyurdu.

Namazı herkesten çok daha hakkıyla kılan Allah Rasûlü bile endişelenip istiğfar ederken, “acaba bizim namazlarımız hakkıyla okuyor mu” diye niçin endişe etmiyoruz?

İşte bunun içindir ki büyük camilerde veya diğer camilerdeki hassas ve titiz müezzinler, birçok farz namazdan sonra üç defa ESTAĞFİRULLAH çekiyorlar.

Bir ara bir camide vekil imamlık yaptığım yıllarda, 5 vakitte de sürekli gelen cami cemaati üzerinde ciddi bir istatistik yapmıştım. İnanınız ki %55’i Kur’ân okumayı bile bilmiyordu. %60-70’i ise her Müslüman’ın mutlaka bilmesi gereken, namazın farzlarını, Ef’âl-i Mükellefini, Edille-i Şer’iyyeyi, hatta Nübüvvet’in ne demek olduğunu dahi bilmiyordu.

Hatta 4 halifeyi bile sayamıyorlardı. Bu acı tabloyu önceki müftü beye bildirdiğimde, “ben bu oranın daha yüksek olduğunu düşünüyorum” demişti.

  • İşte böylesine acı bir tablo ile karşı karşıyayız dostlar.

Acaba bu acı tablonun sebepleri nelerdir?

Maalesef bunca boş vaktimizi gereksiz dizilerle veya bir işe yaramayan meşguliyetlere geçirmeyi alışkanlık haline getirdik. Bunun yerine Dini eserleri okuma, vaaz, seminer, konferans veya dini sohbetler dinleme alışkanlığımız da yok. Camide vaaz varken bile, cemaatimiz maalesef bahçede hükümet devirip hükümet kuruyor. Veya maç yorumları, dedikodu ve başka boş muhabbetlerle meşgul oluyor.

Evet, dost acı söyler. Bugün bunları yazmaya mecbur olmaktan dolayı üzgünüm, fakat buna da mecburum. Çünkü bu önemli tehlikeyi yakinen müşahede ettim. Bugün en azından, yaratılışımızın birinci GÂYESİ olan en önemli ibadetimizi, yani kıldığımız namazlarımızı titizlikle gözden geçirmek zorunda olduğumuzu mütalâa etmek istedim.

Hiçbir tereddüt yok ki; her birimiz, istisnasız olarak er veya geç, mutlaka Ahret yolcularıyız. Buradan Kabre, Kabirden Haşir, Kıyamet, Sırat, Mahkeme-i Kübra gibi binlerce sene sürecek uzun bir yolculuğumuz var. Yolcu yolunu düşünmeli ve ona göre hazırlık yapmalıdır.

Bu hazırlıkları ihmal edersek eğer, o uzun yolculukta hâlimiz nice olur?

Hele hele Mahkeme-i Kübra’da, kıldığımız namazlarımız yüzümüze vurulursa, geriye dönüp telâfi etme imkânımız da olmayacak. Oysa şimdi tövbe istiğfar ederek telâfi imkânımız var. Hatta ıztırar derecesinde tövbe ve istiğfar edip, sırat-ı müstakime yapışanlara, Yüce Rabbimizin “geçmiş günahlarını af ederek, hatta günahları sevaba çevirme” vaadi bile var. (Furkan S. 70. Â.) .

Cehennemi hak edip yıllarca yanarak azap çekmeyi değil, Cehennemin o korkunç alev gürültüsünü bile duymak istemeyiz, değil mi?

O halde hâlâ hayatta olduğumuz için, bu fırsatı çok iyi değerlendirelim, inşallah…

Yazarın Yazıları