Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Çanakkale’den girilemedi, çanak antenden girildi

Evet, dostlar, 18 Mart 1915’te Çanakkale’den Girilemedi, FAKAT maalesef ÇANAK ANTENDEN girildi ve kat kat daha fazla tahribat yaptılar.

Nasıl mı?

Hemen dikkatlerinize arz edeyim:

Bir ay kadar önceydi.

Medeniyet Üniversitesinde öğretim görevlisi olan ve tarihi araştırmalar yapan genç bir kadim dostumla sohbet sırasında kendisine:

Hocam, 1 ay kadar sonra 18 Mart Çanakkale zaferimizin 109. Yıldönümü vesilesiyle bir yazı yazmak istiyorum” diyerek, eklemek istediğin bir mesajın var mı” dedim.

Bana:

Hocam, keşke bunu bana sormasaydınız, çünkü Çanakkale denilince içim birden “cız” ediyor. İçimde fırtınalar kopuyor dedi. Ben de:

-Elbette kopacak, 250000 Şehit verdik, dedim.

Derdini deşmişim gibi ciddileşti ve:

-Hayır, hayır, onun için değil, “250.000 şehit verdik de ne oldu” diye çok düşünmüşümdür. Çanakkalede 250000 şehit, Din, iman, Kur’ân ve İslâm davasına, ALLAHÜ EKBER” nidâlarıyla verilmedi mi? Düşününüz bakalım, Çanakkale geçilseydi acaba bundan daha kötü mü olurduk? Diye sormaz mı bana?

Çok şaşırmıştım, şaşkınlığımı fark edip, anlatmaya devam etti:

– Veya İstiklâl Harbi’nde Yunana galip gelmeseydik, acaba o yıllarda yine ezanlarımızın orijinal hâli tam on sekiz sene susturulup, asıl hüviyeti yasaklanır mıydı? Kur’ân eğitim merkezlerimiz kapatılıp, yüzlerce camilerimiz gazino, pavyon, meyhane, ahır, depo, parti merkezi vs. haline getirilir miydi? Acaba din eğitimleri tamamen yasaklanıp, evlerde bile Kur’ân öğrenmeye çalışanlar zindanlara atılır mıydı? ALLAH” kelimesi bile yasaklanıp, tekke, zaviye ve üniversite mesabesinde olan medreseler kapatılabilir miydi?

Acaba sadece “şapka takmadı” gerekçesiyle binlerce, evet BİNLERCE İslâm Âlimi, halkı sindirmek için cami avlularında asılır mıydı? Hatta İskilipli Atıf hoca gibi bir büyük âlim, Şapka İhtisası Kanunu çıkmadan beş sene önce yazdığı ve gerekli yerlerden izin alarak yayınladığı bir risalesi sebebiyle ÎDÂM edilebilir miydi? Şalcı Bacı diye anılan bohçacı bir kadın, cami yanından geçerken, asılan âlimlere bakarak “şapka takmadı diye adam asılır mı hiç” diye mırıldandığı için asılır mıydı?

Bizim zalim dediğimiz Yunan, kendi sınırları içinde kalan, yani Batı Trakya’da yaşayan Müslüman kardeşlerimize, bize “sizi Yunan’dan kurtardık” diyenlerin yaptığı zulümlerin bir tekini bile yapmamışken, acaba biz kurtulmuş mu olduk?

EvetRaif hocam, bu sorular yüzlerce olarak çoğaltılabilir. Fakat bir soru daha sorayım; Çanakkale’yi geçmeye çalışan o istilâcı ülkelerin, istilâ ettikleri Fas, Tunus, Cezayir vs. ülkelerin, istilâ sonrası durumlarını incelediğimizde, hayretler içinde kalıyoruz. Çünkü görüyoruz ki bizlere, bizden dediklerimizin kendi ülkemizde reva gördükleri, şu birkaçını saydığım zulümlerin çoğu, o ülkelerde yapılmamış ki. Mademki hiç şehit vermeden teslim olsaydık bu kadar zulüm olmayacaktı da, acaba bu kadar şehidi biz neden verdik?

Kadim dostuma bir dokunup, bin âaah”, işitmiş gibi oldum.

Aslında sağduyu ve akl-ı selîmle düşündüğümüzde, herkesin hak vereceği gibi, ben de kendisine hak verdim ve ben de bu anlattıklarını ciddi düşünmeye başladım.

Yâhu hakikaten bu hocamızın söyledikleri madem ki çok doğru, 250000 şehidi biz niçin verdik? Yani, Çanakkaleden geçilmedi, fakat hem bize bizden dediklerimiz çok daha fazla zarar verdiler, hem de ecdadımızın, uğruna şehit olduğu yüce dinimizi, kutsallarımızı ve mukaddeslerimizi tahrip etmek için, onlar Çanakkaleden değil, ÇANAK ANTENDEN evimizin içine kadar girdiler.

Haydio zamanki idarecilere karşısavunmasızdık, çaresizdik” diyelim.

Çanak antenimizden, ta içimize kadar girmelerine karşı niçin ölesiye mücadele etmedik ve etmiyoruz? Uzaktan kumanda elimizde değil mi? Evlâtlarımız küçükken emrimizde değil miydi?

Onların dizi ve muhtelif program adı altında bize yutturmaya çalıştıkları kepazelikleri, niçin hemen kapatmadık, evlâtlarımıza işin doğrusunu neden anlatmadık? Ve o masum yavrularımızı, neden bunların eline kaptırdık?

Oysa onlarca dini, millî ve muhafazakâr bildiğimiz televizyon kanalları da varken!

Her birinde de ayrı ayrı müspet diziler, belgeseller, haberler vs. de vardı. Neden onları değil de bu televizyon kanalı adı verilen, kanalizasyon kanallarından daha fazla zarar verenleri, evimize akmasına müsaade ettik!

Bu bağrı yanık hocamızı dinledikten sonra, bütün bunlardan sorumlu ve vebâl altında olduğumuzu düşündüm ve anladım. Bu vebalden kurtulabilmek için çok ciddi tövbeler etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Tüm kaybettiklerimizin telâfisi için de neler yapmamız gerektiği hakkında araştırmalar yapmaya odaklanmamızın, boynumuzun borcu olduğuna inanıyorum.Her şey devletten beklenmez. Fertler, aile ve toplum düzelince, her şey düzelir… Vesselâm…

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER