Köylülerin kurduğu siyasi parti ülkenin kaderini değiştirdi.
Hem iyi, hem de kötü yönde...
Bir Anadolu çocuğunun arkasına takılıp, yıllara meydan okuduk.
Çünkü biz bu ülkenin efendisiydik. Köylüydük. Saftık, temizdik, itaatkardık, cesaretliydik.
Bize atalarımız kanaatkar olmayı öğretti. Bizim bir zeytini ikiye bölüp yediğimiz günler vardı. Her halimize şükrederdik. Yeter ki, ülkemizin birliğine, bütünlüğüne zeval gelmesin. Yeter ki, ezanlarımız susmasın, yeter ki dinimizi muhafaza edecek kudretimiz olsun. Yeter ki şanlı bayrağımız semalarda dalgalansın.
Türklüğümüzün gereği ve dinimizin bize emrettiği gibi hep 'yüzü suyu hürmetine' değer katma mücadelesi içinde olduk. Ülkemizin, 'yüzü suyu hürmetine' büyük felaketleri atlattığına inandığımız hatırlı insanlara saygıda kusur etmezdik. Çünkü biz Anadolu'yduk.
3 Kasım 2002'de iktidara geldiğimizde, manşetleri, "Büyük Anadolu ihtilalı" diye atmıştık. Ama bugün geldiğimiz noktada coğrafi olarak Anadolu toprakları üzerinde yaşıyoruz fakat, yaşam biçimimiz artık Anadolu kültüründen çok uzak. İnandığımız, kendimizden sayarak güven duyduğumuz insanların, teslim ettiğimiz makamların esiri olmalarına şiddetle karşı çıkmamıza rağmen, paranın büyüsüne kapılıp geçmişlerini unutmalarına engel olamadık.
Bir kesim canla başla mücadele ederek AK Parti'yi ayakta tutmaya çalışırken, bir kesimde AK Parti'nin üzerine bina edildiği değerleri tüketmeyle meşguldü. Öyle günler gördük ki, yaşadığımız ihanetlerin şokuyla aylarca kendimize gelemedik.
Milletimizin Recep Tayyip Erdoğan'a duyduğu güvenin seçim sonuçlarına yansımasını kendimize mal ederek, şımardıkça şımardık. Gözümüzün önünde yaşanan haksızlıklara bile ses çıkaramazken, hakkını, hukukunu sorgulayanları ihanetle suçladık.
Bir kesim; yer, içer, gezer, tozarken, bir diğer kesim sıranın kendisine geleceği ümidiyle saltanat sürenlere sahip çıktı. Bir kesim sokaklarda bayrak asarken, diğer bir kesim çantalarla para taşıdı. Bir kesim asgari ücretle geçinmeye çalışırken, bir kesim aldığı maaşına gerek olmadığı için dokunmadı. Bir kesim 5 yıldızlı otellerde havyar yerken, bir kesim okula giden çocuğunun servis parasını nasıl ödeyeceğinin hesabını yapıyordu. AK Parti döneminde sermaye bütünüyle el değiştirdi. Sermayeyi eline geçiren kesim maalesef çok bencil çıktı. Bu bencillik sermaye ile emekçi kesimin arasını açtıkça açtı. Zenginle fakirin arasındaki uçurum büyüdükçe büyüdü.
Herkesin kalkınacağı bir Türkiye hayal ederken, büyüyen; sermaye ve makam sahipleriyle birlikte etraflarındaki yalakalar oldu.
15 Temmuz gibi tarihimizin en büyük kahpeliği bile bizi kendimize getiremedi. Bu büyük ihanette bile huylu huyundan vazgeçmedi. Ülke için yapılan kutsal fedakarlığın karşısında Allah'ın lütfettiği gazilik gibi kutsal bir değeri bile kısa sürede istismar ederek, siyasi menfaatlerine entegre edenler meydanlara hükmetti.
Recep Tayyip Erdoğan'ın kurduğu AK Parti'nin 17 yıllık iktidarı döneminde bizim gibi kanaatkar insanlar çok şey öğrendi. Hayatı tanıma dönemlerimize denk gelen 28 Şubat'ın keşme keşliğinde, yaşadıklarımızdan yola çıkarak, "madem bu toplum bizi kabul etmiyor, bizde kendi toplumumuzu kendimiz kurarız" anlayışıyla yola çıktığımız arkadaşlarımızın bir çoğu ranta doğru yön değiştirdi.
Ama işin kötüsü, AK Parti tonlarca parayı elinde tutanlarla, yaptıkları yanlışlar sonucunda yollarını ayırsa da onlardan hesap soracak bir kültür geliştiremedi.
Dini, imanı, vatanı, bayrağı, aile yapısını, kültürü, edebi, sevgiyi, saygıyı, onurumuzu ve dostlukları tükettikçe tükettik. Selametle yoluna devam etmesi için mücadelemiz ve fedakarlığımızla, devletimizi zengin ettiğimizi zannederken, maalesef istismarcıları zengin ettiğimizi göremedik.
Ülkemizde bir kez daha yapanın yanına kar kaldı. Çünkü, garson hesabı getirip yine bizim önümüze koydu.
İğneden ipliğe her şeye zam geldi.
Biz bu hesabı ödeyebilir miyiz? Allah'ın izniyle öderiz. Ama şu bilinsin ki, hakkımızı asla helal etmeyiz.
Çünkü biz milletin ta kendisiyiz...