Prof. Dr. Ahmet AKGÜNDÜZ
  • 10/03/2019 Son günceleme: 10/03/2019 10:45
  • 7.719

YAZI DİZİSİ - 3

Ordu ve devlet açısından, hâdiselerin doğuracağı netice, devletin ve ordunun kangren olmuş bazı yaralarının temizlenmesidir.

Hem doğu hâdiseleri ve hem de diğer gelişmeler göstermektedir ki, Anadolu insanlarını bir arada yaşatacak ruh ve bir nevi manevî tutkal, bazı iddiaların ve Cumhuriyetin ilk yıllarındaki tatbikatın aksine, sadece kuru bir Türkçülük değildir.

Doğudaki din kardeşlerimiz bilmeli ve herkes de dikkat etmelidir ki, bu ruh ve manevî tutkal, Kürtçülük de değildir. Ve yine, Türk aydınları söylemekten çekinse de, Sayın Cumhurbaşkanımız sadece tabular yıkılmalı diyerek tekrar tekrar sadece değinmekle yetinse de, Anadolu insanlarını bir arada tutacak ruh ve manevî tutkal, Atatürkçülük de değildir.

Devlet, bir şahsa muhabbet ile devlete muhabbet kavramlarını birbirinden mutlaka ayırmalıdır. Bir şahsı sevmek veya sevmemek, devleti ve onun şanlı ordusunu sevmek veya sevmemek demek değildir. Bugün bir referandum yapılsa, kahramanlıklarını takdir etse bile, Anadolu insanının fertlerini birbirine bağlayan ‘din tutkalını gevşettiğinden dolayı’, bazı şahısları sevenlerin nisbeti tahminlerin çok altında olacaktır. Ancak Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Ordusunu sevenlerin sayısı da, beklenenin çok üstünde olacaktır.

İşte doğu ve güneydoğudaki hâdiseler, devleti ve orduyu, bir şahsın sevgisi üzerine oturtmak yanlışını düzeltecektir. Yani meseleyi daha açık ve sesli düşünelim; Devletin ve şanlı Türk ordusunun yetkilileri, devletin bekasını mı tercih edeceklerdir, yoksa bir millete zorla da olsa belli bir şahsı sevdirmeyi mi? Bazı ilke ve inkılâplar uğruna, eğer devletin bekası fedâ edilirse, zaman, şu andaki yetkilileri hiç bir şekilde affetmeyecektir.

Peki, sizin kanaat ve tespitleriniz nelerdir? Derseniz, bu sorunun cevabı da şöyle olacaktır:

Bu kahraman millet ve onun şanlı ordusu, ebede kadar ve özellikle de yeni yüzyılda İslâm’ın bayraktarı olmaya devam edecektir. Bu orduyu yıpratıp Türkiye Cumhuriyetini yıkmak isteyen Avrupalılar da, Amerika da, kendinden menkul İslâm Cumhuriyeti adını takınan ve ama sinsice eski Sasani emellerini gerçekleştirmeye çalışan İran da, perişan olacaklardır.

Burada Bedîüzzaman’a ait iki müjdeli tespiti nakletmek istiyorum:

Maalesef, Cumhuriyetin ilk yıllarında; Anadolu insanını bir arada tutan ruh ve manevî tutkal olan İslâmiyet’e karşı, dinsizlik olarak yorumlanan laiklik silahıyla savaş açılmıştır.

Türk milleti, bütün ruhuyla desteklediği Kuvâyı Milliye ruhunun arkasına saklanan ve ancak içinden imanını kemiren belli güçlerin oyununu fark etmemiştir. Müslüman Anadolu halkının kazandığı zaferlerin bir iki şahsa mal edilmesine ve hatta bu hususta yalan tarih yazılmasına da, millet ve devlet bütünlüğü uğruna, ses çıkartmamıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki liderlerin, millet ve devlet uğruna seyyielerini görmek istememiş ve onları başına koymasını bilmiştir. Bu sırada, manevî açıdan yapılan dehşetli tahribât göz ardı edilmiştir.

Ancak başta Bediüzzaman olmak üzere, manevîyât büyüklerinin ekseriyeti, bu kahraman ve mücâhid Türk Ordusunun ve bu arada dindar milletin, ruhlarındaki iman nuru ve Kur’an ışığıyla hakikatı hali göreceğini ve Cumhuriyetin ilk yıllarında milletin maneviyâtını tahrip edenlerin çok dehşetli tahribâtını, bizzat kahraman ordunun ve dindar milletin tamire çalışacağını, Peygamberimizin âhir zaman ile ilgili hadislerinden anlamışlar ve izah etmişlerdir.

İşte bu müjdeli pasajlar:

“Hem şanlı ve kahraman bir millet, mağlûbiyeti hengâmında, böyle istidrâclı ve şanlı ve tâli’li ve muvaffakıyetli ve kurnaz bir kumandanı bulunduğundan, gizli ve dehşetli olan mahiyetine bakmayarak, kahramanlık damarıyla onu alkışlar, başına kor, seyyielerini örtmek ister. Fakat kahraman ve mücâhid ordunun ve dindar milletin ruhundaki iman nuru ve Kur’an ışığıyla hakikatı hâli göreceği ve kumandanın çok dehşetli tahribâtını tamire çalışacağı rivâyetlerden anlaşılır.”

“Garibdir, hem çok garibdir. Yedi yüz sene müddetinde İslâmiyet’in ve Kur’an’ın elinde şeref-şi’âr, bârika-âsâ bir elmas kılınç olan Türk Milletini ve Türkçülüğü, muvakkaten İslâmiyet’in bir kısım şe’âirine karşı kullanmaya çalışır. Fakat muvaffak olamaz, geri çekilir. ‘Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor’ diye hadis rivayetlerinden anlaşılıyor.”

Bana 2002 yılı öncesi soruluyordu:

-Türkiye Avrupa’dan nasıl görünüyor?

Benim de cevabım kısaydı:

-Görünmüyor ki…..”

Ama şu anda (2018’de) Avrupa Türkiye’yi dünyanın süper güçleri arasında görmeye başladı. Bir yıl önce Almanya’daki futbol başarımızın arkasından bir Hollanda kanalı belgesel yayınladı. Programcı, Güney Afrika’da 3000 kişi, Bengaldeş’te 30000 kişi ve Fas’da 20000 kişi neden Türkiye lehine tezahürat yapıyor ve ekliyordu: Bu Türkiye’nin gücüne erişilmez.

Bana bazı arkadaşlar, geçmişte sordular ve şimdi de soracaklar:

Vakit Gazetesinde yazmaya başlamanızın sebebi nedir?

Cevap çok basit: “İhlas ve hakperestlik, Müslümanların kimden ve nereden olursa olsun istifadelerine taraftar olmaktır.”…

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz