Prof. Dr. Ahmet AKGÜNDÜZ
  • 31/01/2019 Son günceleme: 31/01/2019 21:28
  • 10.737

YAZI DİZİSİ - 2...

2. Devre: 1940’lı ve Hatta 1950’lı Yıllar: Yine o Hadis’ten anladığıma göre, bu dönemde manevi değerleri yok etmek isteyen zihniyet, bir günde bir aylık tahribat yapmıştır.

Bu dönem İsmet İnönü veya Şeflik dönemi diye bilinir.

Siyasi haklar yasaklanmıştır. Kur’an’ın ve ezanın aslından okunması bile cezalandırılmaktadır.

1935 tarihli Vakıflar Kanunu ve bunu takip eden yıllarda, Sultanahmed Camisi de dâhil bütün İslami mabedler ya yıkılmış, ya satılmış yahut da gayesi dışında kullanılmıştır.

Öylesine tahribatlar yapılmış ki, Kazım Karabekir bile dayanamayıp ve bu zihniyete karşı çıkarak köşesine çekilmiştir.

Başta Bediüzzaman ve talebeleri, Süleyman Hilmi Efendi ve talebeleri olmak üzere maneviyat liderlerinin çektikleri sıkıntılar bu tahribatlara misal olarak zikredilebilir.

Babam bile köyde ezanı aslında okudu diye, ne sıkıntıları çektiğini bizlere köylülerimiz anlatırdı. Bu konuda da ayrıntıya girmiyoruz.

3. Devre: 1950-1980 Arası Dönem:

Bu dönemde tahribatçı zihniyetin gücü azalmıştır.

Hadisin işaretine uygun olarak, ancak bir günde bir haftalık tahribat yapabilmişlerdir.

Bunlar arasında 1960 İhtilalini, 1980 darbesini, 12 Mart Muhtırasını, 163. Madde ve uygulamalarını, o yıllarda hala devam eden başörtüsü zulmünü ve hatta 28 Şubatın çirkin yüzünü, kamuoyu bizden daha iyi tanır hale gelmiştir.

Zaman öyle bir müfessirdir ki, tefsirine kimse itiraz edemez.

Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerine 1959 yılında söylediği şu söz manidardır: “Kardeşlerim, bugün üçüncü devreyi yaşıyoruz. Ben dördüncü devreyi göremeyeceğim.”

4. Devre veya Son Devre:

Yaşadığımız Dönem ve Ergenekon Kanalizasyonunun Ortaya Çıkması.

Bu devrenin en önemli özelliği, yıkıcı ve tahripçi zihniyetin tamamen âdileşmesi ve eski gücünü kaybetmesidir.

Bu dönemde bu zihniyetin tek yapacağı iş, durumlarını muhafazaya çalışmalarıdır.

Ancak millet iradesi karşısında muvaffak olamayacaklardır.

Ben bu tahlilimi yıllar önce evlatlarıma anlatmış ve 28 Şubat döneminde onlara moral vermiştim. Bu zihniyetin Cumhuriyet Mitingleri adı altında hareketler girişmeleri sırasında bazen üzüldüm. Bunun üzerine oğlum şöyle seslendi:

-“Durumu muhafazaya çalışıyorlar; muvaffak olamayacak ve millet onlara hadlerini bildirecek.” (Bkz. Bediüzzaman Said Nursi, Şu’alar, Envar 2006, sh. 586-587.)

Türkiye’nin Geleceğinde Neler Olabilir?

Şu soruları tekrar ediyoruz:

Ergenekon çetesinin akıbeti hakkında neler düşünüyorsunuz?

Başta güneydoğu ve doğu hâdiselerinin sonu ne olur?

Türkiye’deki millet ve devlet arasına sokulmak istenen ayrılıklar sona erer mi?

Bu soruyu soranların, maalesef ümitsizlik ve hayal kırıklığı içinde olduklarını görüyoruz.

Evvela, olan hâdiselerden dolayı üzgünüz, mahzunuz.

Asırlarca İslâmın bayraktarlığını yapmış bir milletin devletinin, bu tür komplolara ma’ruz kalması, her Müslüman gibi elbette bizi de üzmektedir.

Sâniyen, aslâ me’yûs yani ümitsiz değiliz. Zira “Rahmet-i İlâhiyye-den ümit kesilmez.

Çünkü, Cenâb-ı Hak, bin seneden beri Kur’an’ın hizmetinde istihdâm ettiği ve O’na bayraktar ta’yin ettiği bu vatanın evlâtlarının ordusunu ve muazzam cemâatini, muvakkat ârızalarla İnşâallah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini devam ettirir.”

Bu müjdelerin yeni yüzyılda gerçekleşmesini Allah’dan bekliyoruz.

Evvela şunu belirtelim ki, kimsenin, bin sene İslâm’ın bayraktarlığını yapan bu orduyu, muvakkat ârızalarla çürütmeye ve milletin gönlündeki itimadı yıkmaya hakkı yoktur.

Yüce Allah, bu milletin ordusunun kılıcını, kendi ayağına vurdurmayacaktır.

Ancak Doğu hâdiselerinin Türk Ordusu ve Devleti açısından da bazı neticeleri kaçınılmaz olacaktır. Bu neticeler, hoş olmayan bazı halleri doğursa da, devlet ve ordusu sarsılmayacak. Belki bu muvakkat haller, devleti ve onun muazzam ordusunu, daha da güçlendirecektir.             

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz