Nimet ER
  • 01/01/1970 Son günceleme: 04/01/2013 23:11
  • 35.745

“insanlık daima daha kötü oyuncakların peşinde koşan bir çocuk” der Cemil Meriç.

 
Evet, “insan” kocaman bir çocuk aslında. İlgi isteyen ,anlaşılmayı bekleyen ve hep sevilmek isteyen...Bencilce seven...Ve eline ne alırsa kendisinin belleyen...Oyuncakları olan; canlı, kanlı...
 
Neden “daha kötü” peşinde koşar ki insan? Kanaatsizlik mi? Şükürsüzlük mü? Yollara vuran nedir insanı? Sade ve sadece yaşamak bir iç çekiş midir? Başkalarına gösterecek oyuncakları olmadan. Veya oyuncakları hiç beğenilmeyen bir çocuğun çaresizliği midir? Bu koşuya katılmak uygun adım...
 
Her gördüğünü sevebilme, her tanıdığına bağlanabilme becerisi taşıyan çocuğu kaybetmemeyi diliyorum. Sahip olduklarını kırıp dökmeden, yeni gelenlere yer açabilen bir çocuk...
 
                                                      
“yaşamak insanın kendini tedavi etmesi ve her gün yenilemesi demektir. Kendini bulmak ve yeniden fethetmektir yaşamak.” (Amiel)
 
İnsan kendini temaşa etmeli önce. Başkalarına diktiği gözlerini kendine çevirmeli ve hep önce kendinden başlamalı yaşamaya... Başkalarının hayatlarını allak bullak edenler, kendi hayatlarını yaşamayı beceremeyenlerdir hep.
 
Bu kalbi sökülmüş çağda kendini bulmak, kendin olmak ne zor...Benliği istilalar altındayken başka yürekleri fethe çıkmak şuursuzca bir çabadır sadece.“zamane fatihleri” diyorum onlara ben. Kalıcı olmayan fetihler ! yoksa devamı gelmeyen “ilişki” leri başka türlü nasıl açıklayabiliriz ki?
 
                                                      
Mükemmel biri olmak zor, ve belki de imkansız. Fakat iyi biri olmak kolaydır. Kimse kimseden mükemmellik beklemiyor da zaten. Herkesin istediği aynı: Kalbe mukabil bir kalp bulmak bir başka deyişle kalbinin hizasına oturup konuşan – dinleyen- bir yürek...
 
İyi olmak kolay, kötü olmak zordur. Gülmek için bile insan yüzünde on beş, kızmak için ise kırk iki kas çalışıyor. Sadece tebessüm ederek insanlara bir güzellik yapabilir kişi. Ve önce yanındakinden başlayabilir halleşmeye... “Beni anlamıyorlar” günlük virdini “Belki de ben anlatamadım kendimi” diye değiştirebilir mesela...
 
Pasif olmayan aktif bir “iyilikten” bahsediyorum. Herkes iyilikten güzellikten konuşurken, bu kadar kötülüğün fışkırmasının nedeni “pasif iyilik”tir. Iskalamayalım ne olur. Herkes kolay olanı seçiyor fakat zor olanı başarıyorsa meselenin düğümü tam da buradadır.
 
Telafisi mümkün olmadığını sandığımız hataları,çaresizlikleri ve memnuniyetsizlikleri aynı torbaya koyup ağzını sıkıca kapatalım önce.
 
 
Mükemmel ol(a)mayalım! iyi biri olalım... Varsın her şeyin en iyisi olmayıversin ama hayırlısını dileyelim desem haddimi aşmış olur muyum?
                                           
 
 
“Fikirler kelebekler gibi, onları hafızaya iğnelemeye kalkınca bir toz yığını haline geliyorlar...Yazabilsem benim de hürriyetim olacak.Belki yaşadığımı ve yaşamaya layık olduğumu hissedeceğim.Bu zavallı satırların hiçbir okuyucusu olmasa bile.Denize atılan bir şişe onlar. Belki dalgalar asırlarca sonra aşina bir ele tevdi edecek onları...”C. Meriç
 
Bu yazı “Dost Yazılar” adlı kitaptan alınmıştır
 
Yazarın Yazıları