Nimet ER
  • 09/03/2017 Son günceleme: 09/03/2017 15:25
  • 7.953

Tanıdığım yüzlere benzemediğinden değildi bu bildik mahalde  onu fark edişim.

Zaman daraldıkça daralan bir yüreğin sıkıntısını hiçbir yere yetişememiş,

Ve hiçbir şeye yetememiş birinin anlamasından daha doğal ne olabilirdi ki? 

İnsan kedere de, kadere de aşina oluveriyor onca uzaklığın ve yabancılığın arasından sıyrılarak... 

Aşığın "Tanış olmak" dediği hâl, bir nevi tecelli ediyordu belki de...

İnsan en az dili kadar, gözlerine de sahip olamıyor  işte...

Verdiği kararın "kararsızlığı" geçiyor yüzünden birden.

İçindeki o kadim  kavga henüz bitmemiş, bitirilmişti!

Aklına yükledikleri ziyana uğruyor, kalbine yükledikleri ağır geliyordu belli ki...

O da her çaresizin yaptığı gibi, her şeyi toparlayıp  hükmedebileceğine inandığına yükleyip koyulmuştu yola...

Hangi eşiğe diz çöküp beklemişti bu vakte kadar?

Kaç kapının kulpu boşa çıkmıştı da kurtulmuştu eli?

Kaç dalı kırılmış, kaç yaprağı yolunmuştu sebepsiz?

Kimler gitmişti ömründen? Ve neler bırakmışlardı ona baş edemediği?

Kaç kalp atıyordu göğsünde?

Elleri böğründe ne kadar uzun kalmıştı kim bilir?

Sımsıkı sarıldığının kuruduğunu, ne ara fark etmişti?

Ve tüm bunları,

Çok mu uzun anlatmıştı? Yoksa hiç mi?

Ne çok şeyi içine atmıştı da içinden atamamıştı kim bilir...

Ona söylediğim hiçbir  şey  yoktu!

Ama  söyleyeceklerim vardı...

Mesela "artık  meydan irfan tezgâhında  öğütülmemiş insanların öğütlerine kaldı" derdim.

"Gönül yıkma, kalp kırma" denilerek büyütülüyor ya çocuklar. 

Oysa" kimseleri kırma" diyerek öğüdün yanlış tarafından tuttuğumuzu dahi bilmiyoruz.

Meziyetin kırmamakta değil de " kırılmamakta" olduğunu öğrenseydik böyle olur muyduk hiç?

Kırılan her kalp, öncelikle kırmayı öğreniyor çünkü... 

Kırılan kırıyor... Kıran da kırılıyor...

Ve kişi ne kadar merkeze koyarsa kendini o kadar kırılganlaşıyor.

Kendinden beri olamamak diyelim, yeter bu duruma...

Sözün neresinden tutarsanız tutun elinizde kaldığı  bir yere varıp kaldığınızda bilirsiniz;

Hükmünüz, hükmedenin karşısında dağılan dağlar gibi ufalanıverir...

Her yitirilen, yitip gitmediği gibi,

Usul usul Çekilen de sadece sular değildir şüphesiz...

Hiç düşündünüz mü?

Birlikte onca  şey yaşadığınız kişilerle yaşadıklarınızın kaçına, 

Ya da etrafınızda olan bitenlerin ne kadarının  "varlığına" şahitlik ediyorsunuz?

Yokluğa değil varlığa şahitlik yakınlaştırırdı bizi ya hani.

Duası henüz bitmiş biri gibi

İki eliyle  Yavaşça yüzünü sıvazlayıp indirdi.

Masadaki suyu duraklayarak birkaç yudumda  içti. 

Ve bedenini sürükleyerek uzaklaştı...

Çoktan Kararlılığının altında kalmıştı zira!

Bana tanış olmanın mahcubiyeti ve sızısı,   

Yazmanın kolaycılığı kaldı sanırım.

Yazarın Yazıları