Muharrem ERGÜL
  • 24/04/2021 Son günceleme: 24/04/2021 16:31
  • 3.929

Geçtiğimiz günlerde (9 Nisan 2021) Beykoz Cam ve Billur Müzesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla açıldı.

Müzenin açıldığı bina ve çevresindeki geniş bahçeyi çok iyi bilirim.

Çocukluğumuzun gezi ve oyun alanlarımızdan biriydi. Hele kestane zamanı sabah erkenden kestane toplama zevki hala hafızalarımdadır. Eve gidiş yolumun üzerinde olduğu için müzeyi ve çevresini şöyle bir gezindim.

"Bu muhteşem müzeyi daha sonra detaylı gezip anlatma hakkım saklı kalmak kaydıyla" notunu düşerek ifade edeyim ki;

Çok hayırlı bir iş yapılmış.

Çok şık olmuş.

Yüz ağartıcı bir müze olmuş.

Beykoz'la özdeşleşen cam ve billur adeta yeniden canlanmış.

Gelecek nesillere aktarılacak önemli bir kültürel miras armağan edilmiş.

Hepsi iyi güzel amma keşke!

Abraham Paşa Korusu'nun içindeki 340 dönümlük arazi içindeki o müzenin olduğu mekân "tarihi misyonuna uygun bir başka müzeyle taçlandırılsaydı."

Cam ve Billur Müzesi'nin de içinde olduğu tarihi yapıların geçmişten gelen tarihi bir misyonu vardı çünkü. Ne yazık ki, ya unutuldu ya bilinmiyor ya da soruları uzar gider.

Burada bulunan yapıların tarihi misyonu neydi?

Bakın anlatayım.

Yıl 1915.

Sakarya Hendek'te orman varlığının korunması, bakımı ve çeşitlendirilmesi için bir okul açılır.

Adı da "Orman Ameliyat Mektebi"dir.

Bu adla dünyada açılan ilk eğitim kurumudur.

Hendek'teki okul savaş şartlarının getirdiği zorunluluklar sonucu 1918 yılında o gün "Arpacı Çiftliği" diye bilinen Kaymakdonduran Mevkii'ndeki "Arpacı Çiftliği" diye bilinen çiftliğe taşınır.

Arpacı Çiftliği de bugün Beykoz Korusu diye adı değiştirilen Abraham Paşa Korusu'nun içindeki eski fidanlık arazidir.

İşte "Orman Ameliyat Mektebi" 1918 yılındaki bu çiftlikteki binalarda eğitime başlamıştır.

Okulun eğitim süresi iki yıldı ve yatılıydı.

Rüştiye (ortaokul) bitiren ve 19 yaşını doldurmuş olanlar öğrenci olarak okula alınıyordu. Ormana çocukları ve orman köylerinde yaşayan çocuklar tercihen okula alınıyordu.

Okul, teorik ve pratik olarak orman varlığının arttırılması, floranın çeşitlendirilmesi, ormanların korunması, ağaçların tedavilerinin yapılması, ağaç türlerinin zenginleştirilmesi konularında eğitim veriyordu.

Beykoz, hem Karadeniz hem de Marmara bölgesinin iklim özelliklerini taşıdığı için ağaç türü bakımından oldukça zengindi.

Bu zenginliğin korunması, bakımı ve geleceğe aktarılması hayati önem taşımaktaydı.

İşte "Orman Ameliyat Mektebi" bu hizmetleri yapacak gençleri yetiştiriyordu.

Okuldan mezun olan bu gençler çevrelerine doğa ve ağaç sevgisini aşılayacaktı.

Orman demek, temiz hava ve temiz su demekti. Orman demek, süs ve av hayvanlarının artması demekti.

Yani "Orman Ameliyat Mektebi" çok önemli işlevi olan bir okuldu.

Ne yazık ki bu okul mütareke yıllarında maddi sıkıntılar, ormanlarda oluşan çeteler ve bölgede çıkan büyün bir orman yangını nedeniyle 1920 yılında eğitimine son vermiştir.

Bir müddet atıl bir halde kalan okul, daha sonra Ziraat okulu olarak yeniden eğitime açılmış ancak eski parlak günlerine bir türlü dönmemiş ve kapanmış. Daha sonra, okulun bulunduğu alan ve binalar İstanbul Valiliğine bağlı bir fidanlık olarak hizmetini sürdürmüştür.

Demem o ki,

Ağacın ve ormanın gelecek nesillere anlatılması ve sevdirilmesi için bu okulun eğitim verdiği yerde bir de "Orman ve Flora Müzesi" oluşturulamaz mıydı?

Dünyadaki ilk "Orman Ameliyat Mektebi'nin" olduğu yere böyle bir müze yakışmaz mıydı?

Temenni ve beklentimiz odur ki,

Yaşayan kültürel miraslarımızdan olan ormanlarımız tüm yönleriyle tanıtılsın.

Beykoz'un çocukları böyle bir müzenin oluşturulmasını sadece turistik bir beklenti olarak değil "tarihi misyonuna uygun" geleceğe miras olarak göreceklerdir.

Yazarın Yazıları