Muharrem ERGÜL
  • 19/02/2024 Son günceleme: 19/02/2024 00:16
  • 2.877

Gündem yoğun. Her şeyimiz seçime endeksli. Evde, işyerinde, camide, kahvede, aklınıza gelen her yerde gündem seçim.

O kazanır, bu kazanır, şu kazanır diye sürüp giden tartışmalar "avara kasnak" gibi aynı konular dilimize pelesenk oluyor.

Oysa akıp giden bu seçim gündemi içinde "hayatımızı etkileyen temel olayları" da ıskalıyoruz. Farkında değiliz. Medyatik yanılgı gerçeği görmemizi engelliyor çünkü.

Birazdan oraya geleceğim.

Yerel seçim öncesi, muhtar dayından, belediye meclis adayına, oradan belediye başkan adayına kadar herkes seçim vaadi olarak "değişim" vadediyor. Değişim bu kadar kolay ve ucuz mu? Hangi yetkiyle, kim neyi değiştirebilecek? Bu kadarını bile düşünmekten aciz bir kafa yapısı insanımıza hangi hizmeti sunacak doğrusu çok merak ediyorum.

Devlet işleyişindeki kurumsal yapıdan habersiz olmak işte böyle bir şey.

"Verin oyunuzu mahallenin kaderi değişsin" diye sizden oy isteyenler bile hala kendilerini değiştirebilmiş değiller ki!

"Değişim, dönüşüm, devrim" diyenler anlaşılan o ki daha çok baharlar bekleyecekler.

Yerel seçimlerde, yerel görevlere talip olanlara tavsiyem; önce "büyük lokma yiyip büyük konuşmasınlar." Görev, yetki ve sorumluluklarını bilsinler, partizanlık yapmasınlar, yolsuzluğa bulaşmasınlar, işlerine odaklansınlar. Yaşadıkları beldenin sakinlerine dokunsunlar, onların dertleriyle hemhal olsunlar. Bunun daha fazlası devletin ve kurumlarının üstesinden geleceği işlerdir. Bu böyle biline ve "etten önce kazana düşülmemelidir."

Gelelim "hayatımızı etkileyen temel olaylara"

Hayat pahalılığı
Konut sorunu
İşsizlik
Hukuk ve adalet
Küresel ısınma
Çevre felaketleri

Bir toplumun refah toplumu olabilmesi için üstesinden gelinmesi gereken sorunların başlıcaları bunlar, gerisi teferruat.

Büyük fotoğraf yukarıda sıraladıklarım.

Yoksa mahallemizdeki, ilçemizdeki, şehrimizdeki seçimlerde tartıştığımız konular inanın kocaman bir hiç. Asıl gündemi hiç konuşmuyoruz.

Gelelim bugünkü asıl konumuz olan çevre felaketine.

Geçtiğimiz günlerde Erzincan'ın o dünyalar güzeli tabiatıyla bilinen İliç ilçesinde Kanadalı bir maden şirketinin işlettiği maden sahasındaki heyelanla başlayan çevre felaketi. Heyelan altında kalan işçiler ve siyanürün çevreye yayılması.

Kimimizin dudak bükerek, kimimizin görmezden gelerek, kimimizin çok önemseyerek kimimizin de "mal bulmuş mağribi" gibi siyasete malzeme yaparak konuştuğumuz bu felaket ne yazık ki devlet katında da hala anlaşılabilmiş değil. Umarım anlaşılır ve kamuoyu da bilgilendirilir. Siyasiler de böyle felaketler de bulanık suda balık avlamayıp ortak bir anlayış geliştirirler.

Su baskını olur hemen gözümüze siyaset gözlüğü takarız, heyelan olur, trafik kazası olur, yine siyaset gözlüğü takarız. Deprem olur aynı, son altın madeni faciasında da aynı gözlük takılarak herkes olaya kendi gözlüğüyle bakar ve gerçeği bir türlü göremez.

Hiç mi acılardan ders çıkaramıyoruz?

Hele hele böyle olaylar seçim öncesi olursa baltalarımızı daha çok bileyliyoruz.

Enerjimize yazık oluyor.

Oysa yaşadığımız dünya ve güzel ülkemiz hepimizin. Hava, su, toprak hepimizin. Ağaçlar, kuşlar börtü böcek hepimizin.

İşte Erzincan İliç'te son yaşanan felaket bize ne büyük ders veriyor. Bakın TEMA Vakfı, hazırladığı raporda bu felaketin gelişini aylar öncesinden haber veriyordu.

Raporda özetle şöyle deniliyordu:

"Türkiye'nin çok büyük bir bölümü madencilik için parsellenmiş durumda. Acilen madene kapalı alanların belirlenip yasalarla koruma altına alınması gerekiyor.

TEMA olarak bu konuda çalışma yaptık ve yayınladık. İçme suyu alanları, sulak alanlar, ormanlar, meralar, tarihi alanların madene kapatılması gerekir. Fırat Havzası'nın içinde altına madeni olabilir mi? Bunu yapmış olsaydık, hiçbir şekilde İliç'te o madenin açılması gündeme bile gelmeyecekti."

Bakın Türkiye'deki bazı şehirlerimizdeki maden arama alanlarındaki maden ruhsatı oranlarına

Gümüşhane %93
Kütahya %92
Giresun %85
Rize %82
Uşak %80
Çanakkale/Balıkesir %79
Trabzon %77
Ordu %74
Zonguldak %72
Artvin %71
Eskişehir %71
İzmir %70
Bayburt %65
Erzurum %63
Erzincan %52

Bu oranlar, ülkemizdeki potansiyel tehlikeyi hepimizin gözüne sokuyor hala göremiyoruz.

Nesillerimizin geleceği için, acilen madenciliğe kapalı alanların belirlenerek bunun yasal güvence altına alınması gerekmektedir.

TEMA raporu da zaten bunu söylüyor. İktidarı ve muhalefetiyle tüm kamuoyu bu hassasiyete kulak vermelidir. Tabi ki, bu maden ruhsatı meselenin bir de asıl Kapitalist piyasa ekonomisinin olmazsa olmazı var.

"Kan ve para"

Yani, maden şirketleri para kazanır, milletin kanı emilir, kanı dökülür.

Maden şirketleri dünyanın her yerinde aynı yöntemlerle çalışır. Felaket sadece ülkemize özgü bir durumda değil.

Californiya'da
Güney Afika'da
Papua Yeni Gine'de
Gana'da
Romanya'da
Arjantin'de
ve daha birçok ülkede.

Küresel şirketler gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin madenlerini sömürmeye devam ediyorlar.

Ayrıca, Amerika'da Kızılderililer nasıl yok edildi sanıyorsunuz? Hepsi altın hırsı yüzünden soykırıma uğradılar.

Hiç değilse biz de bundan örnek alıp toprağımızı, suyumuzu, havamızı, canlarımızı koruyabilsek!

Sonra da, İliç'in eskiden bağlı olduğu Eğin'le ilgili şu güzel türküsüne kulak versek.

"Eğin dedikleri
Bir küçük şehir
Ana ben cahilim.
Çekemem kahır.
Yediğim içtiğim
Ağuyla zehir.
Engel yavrum engel canım Eğinli misin?
Sılaya gelmeye yavrum yeminli misin?"

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz