Sinan KAVRAKOĞLU
  • 01/01/1970 Son günceleme: 22/08/2013 00:11
  • 18.106

17 Ağustos trajedisinin üzerinden 14 yıl geçti. O tarihte 6 aylık olan yavrum hamdolsun bu yıl Anadolu Lisesi’ni kazandı. Ortada böylesine bir yıkım varken ve daha büyüğü (mazallah) her an beklenirken, 14 yıllık süreçte ne değişti diye sorguladım kendi kendime. 

Başta okullar olmak üzere kamu binalarıyla ilgili güçlendirme çalışmaları neredeyse bitti ama yapılan güçlendirme çalışmalarına bakınca; sağlam okul olmadığını görüyoruz maalesef! Ya % 86’sı kaçak olan Beykoz’un diğer binaları? 

17 Ağustos 1999 tarihinde saat 03:02'de merkezi Kocaeli-Gölcük olan, Richter ölçeğine göre 7.4 şiddetinde korkunç bir deprem yaşadık. Deprem tüm Marmara Bölgesi’nde, Ankara ve İzmir'e kadar Türkiye'nin geniş bir alanında hissedildi. Kocaeli, Adapazarı, Gölcük, Yalova ve çevrelerinde büyük çapta can kaybı ve hasara neden oldu. Resmi kayıtlara göre, 15 bin ölü, on binlerce yaralı, binlerce tamamen yerle bir olmuş bina/konut, on binlerce hasarlı yapı ve yüz binlerce evsiz insan bıraktı geride bu korkunç yıkım. 

Dünyanın gelişmiş birçok ülkesinde daha şiddetli depremler yaşanmasına rağmen, can ve mal kaybı bu kadar yüksek olmuyor. 

17 Ağustos Depremi’nden sonra yapılan araştırmalarda yıkım ve can kaybını tetikleyen faktörleri sıralamıştı yetkililer. Hep birlikte hatırlayalım; 

- Sağlam olmayan zeminde yapılaşma (kumlu, killi, suya doygun toprak zeminler, bataklıktan ıslah edilmiş zeminler, dere yataklarındaki çarpık yapılaşma v.b.)

- Zemine uygun, yapıyı taşıyacak temelin doğru olarak tasarlanmaması

- Yapı malzemesi seçim hataları: beton yapımında deniz kumu kullanımı gibi.

- Yapı malzemesi kullanım hataları.

- Yapı eleman birleşim hataları.

- Yapı projelendirme hataları: Deprem şartnamesine uygun olmayan projeler; deprem yükünü taşıyacak, kolonlar arasına yerleştirilecek, betonarme perde kolon/duvarların bulunmaması; resmi projeden farklı yapı elemanlarının eklenmesi, üst katlarda dışarı doğru çıkmalar, fazladan çıkılan katlar, taşıyıcı kolonların estetik veya mekân kazanma amacıyla kaldırılması.

- Bilinçsiz kişilerce sonradan yapı içinde yapılan tadilatlar: kolon, kiriş kaldırma, bodrumlarda mekân kazanma amacıyla temelde zemini kazma. 

Yukarıdaki tespitler gelişmiş ülkelerde büyük depremlerin yol açtığı yıkımların minimuma indirgenmesinde başrol oynayan faktörler. Bizde mi? En ağır hasarların kamu binalarında, binlerce yavrumuzun eğitim için gittikleri okul binalarında olması nasıl bir toplum olduğumuzu gözler önüne sermesi açısından yeterli değil mi? Ya, 7,4 şiddetindeki o deprem okulların açık olduğu sırada ders saatinde olsaydı… 

Marmara’da beklenen depremin böyle bir zamanlamayla gerçekleşmeyeceğini kim garanti edebilir? 

Beykoz’da yaşıyor olmamızın kendimizi güvende hissetmemiz için yeterli olabileceğini düşünmenizi pek tavsiye etmem. Zira her ne kadar gayrimenkul spekülatörleri hoşlanmasa da küçük bir araştırma yaptım ve çarpıcı sonuçlara ulaştım. 

10 Eylül 1509 yılında Marmara Denizi’nde Adalar yakınlarında meydana gelen, büyüklüğü ve yol açtığı yıkım sebebiyle Büyük İstanbul Depremi (halk arasında Küçük Kıyamet) olarak adlandırılan depremin Beykoz’da yol açtığı hasar bu konuda tedbir almamızı zorunlu kılıyor. 

Bu depremde İstanbul’un nüfusu 160 bin iken, toplam nüfusun % 2,5’i yani 4 bin kişi ölmüş (13 milyonun % 2,5’ini hesaplamayı size bırakıyorum), binden fazla yapı tamamen yıkılmış. Oluşan tsunami sonucunda deniz suları surları aşarak özellikle Galata ve Beyoğlu’nun sular altında kalmasına yol açmıştı. 

Deprem sırasında en çok hasar gören yerlere gelince; eski İstanbul (Suriçi) ve Marmara sahilinin hemen hemen tamamı, hatta Silivri ve sağlamlığıyla bazı kesimleri zengin eden Anadolu Hisarı ve Yoros Kalesi yani Beykoz… 

Yani; dere yatakları ve çarpık yapılaşmanın en postmodern örneklerini görebileceğiniz Beykoz da 1509 yılında meydana gelen ve halk arasında “Küçük Kıyamet” olarak anılan depremden nasibini almış. 

Gerisini siz düşünün. 

Vesselam…

Yazarın Yazıları