Büşra ŞEN ÇOBAN
  • 20/10/2016 Son günceleme: 20/10/2016 10:49
  • 6.365

Ve hayaller gerçek olmuştu. 12 yıllık öğretim hayatımın sonunda emeğimin karşılığını aldığımı üniversite sınavının açıklandığı gün anladım. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ni kazanmıştım.

Bu mutlu haberi meslektaşım olan Felsefe öğretmenim, bu mesleği seçmeme vesile olan Yücel hocamdan öğrenmiştim. Sevinçten çığlıklar atıp ne gözyaşları dökmüştüm. Ailem de lisede onlardan uzakta okumuş olmamın verdiği hüznü bu mutlu haberle atlatmışlardı. Küçük bir kardeşimin doğmuş olmasından sonra en güzel haber İstanbul’un en güzel üniversitelerinden biri olan, Kabataşta deniz kenarında, entelektüel ve sosyal olabilmenin olanağını taşıyan bu üniversiteyi kazanmış olmaktı. Heyecan ve gurur hiç bu kadar güzel olmamıştı bende.

Dersler ilk yıl olmanın vermiş olduğu heyecan ve tutku sayesinde çok ilgi çekici geliyordu. Antikçağ Felsefesi dersinde bir hocamız filozof ve bilge ayrımı yapıyordu. Bilge ; “Hayata dair, evrene dair birçok konuya vakıf olan örnek kişidir.” tanımını yaptıktan sonra sınıfa “bilge kişilere örnek verir misiniz” diye sordu. Lokman Hekim’i, Konfüçyüs’ü kabul eden hocamız benim vermiş olduğum örnek karşısında hayrete düştü ve sinirle sesini yükseltti. Hz. Muhammed ‘i örnek vermiştim bir yaşam bilgesi olarak.

Hoca: Sen kendini ne sanıyorsun? Hazreti Muhammed ne demek?

  • Hocam Hz. Muhammed’in yaşama dair, kabul görmüş birçok bilgisi var. O dönemin saygı duyulan bilge kişilerinden
  • Ne örneği, ne diyorsun sen
  • Hocam Konfüçyüs e ya da başka kişilere bu kadar tepki göstermediniz mesele nedir
  • Seni bilmiş…  Dedi ve derse ara verdi

Utandım, çok kızardım. Ama akademinin cahil ve bağnaz yüzüyle o gün ilk kez karşı karşıya gelmiştim.

Sonra derslerde evlilik öncesi cinselliğin, alkolün, otoriteye başkaldırmanın ne kadar değerli ve yaşanması gereken duygular ve durumlar olduğu aşılanıyordu profesyonel bir özendirme yöntemiyle.  Akademiye profesör olarak doçent olarak atanmış bu şahıslar ilme ve bilme bu kadar önem verselerdi vatana millete hayırlı eğitimli gençler mezun olurdu o üniversiteden fakat onlar anarşi eylemlerine maşa yetiştirdiler. Hem de felsefe gibi eleştiri ve sorgu odaklı bir alanı alet ederek yaptılar bunu.

 Üniversite ikide örtündüm ilk defa. Oldukça heyecanlıydım. Şu sözlerle heyecanımı sıkıntıya çevirdiler; Ne yaptın sen kendine, kamera şakası mı bu, psikolojin mi bozuk

Alkolik adamlar hoca diye gezindi etrafta ve biz ‘edep ya hu’ dedikçe ve biz okudukça bizlere en düşük notları verdiler ve bizleri dersten bıraktılar. Tarih felsefesi dersinin adını değiştirip siyaset felsefesi yaptılar orada da hep gezi olaylarını anlattılar fakat 15 Temmuzda vatanını savunmak için sokaklara dökülen millete laf ettiler. Edepten zerre anlamayan akademik cahillerin yarısının öğrencileriyle seviyesiz gönül ilişkileri oldu ve bu adamlar bize etik anlattılar ahlak felsefesi anlattılar.

Şimdi sorarım size bunlar da bir kısım paralel değiller mi? Ahlaka paralel, eğitime paralel. Bas bas bağırıyorum AKADEMİDE EĞİTİM YOK diye. Bu ahlaksızlıklar, haksızlıklar ne kadar görmezden gelinecek. Çakma demokrasi savunucuları sadece başörtülüyüz diye hakkımızı gasp edip bize demokrasi naraları atıyor.

Kardeşlerim bu okulları boş mu bırakacağız. Lisans, Yüksek lisans fark etmez donanımlı bir şekilde karşılarında olacağız. Artık yeni bir nesil var, umut var tek şey yok bu allahsızların eline emanet edilen Eğitim. Onu da alacağız inşallah…

Yazarın Yazıları