İbni Sina "insanın ruhu kandil, bilim onun ışığı, tanrısal bilgelik ise bu kandilin yağıdır" der.
Maalesef yağı bitmiş kandillerin ışığı da sönük haliyle... Ya da var olan ışığı " ışıklar içinde yatmak için" saklayanı da vardır kim bilir. Gözümüzü kamaştırmadan önümüzü aydınlatanlardan Mevla’m razı olsun diyelim!
Kabul edelim. İnsanların görünen kısımlarını beğeniyor veya beğenmiyor görünmeyen kısımlarına da iman ediyoruz.
İnsanlarla kurduğumuz ilişkiyi, neyin üzerine kurduğumuzu düşünmeye çok acil ihtiyacımız var bizim. Yoksa bir türlü açıklayamadığımız o müthiş bunalımlarımız geçmeyecek!
İnsanların görünen veya gösterdikleri taraflarını biliyoruz; menfi veya müspet tüm duygular buna göre şekilleniyor.
Oysa yakın bir ilişki kurmakla ya da yaşanılan hadiseler, ani beliren olaylarla kişinin kendine sakladığı tarafları da bilinir oluveriyor zamanla.
İşte o zamanla karşılıklı şahit olduğumuz taraflarımız, ya iman ettiklerimizle uyuşmuyorsa! Karşımıza çıkan sürprizleri kaldırabilecek miyiz?
Ya da katlanabilecek miyiz? Desem .
Hadise burada vuku buluyor: Katlanmak mı? Kabul etmek mi?
Tam bir fay hattı; ilişkilere yönünü veren, akibetini yazan ...
Şu yaşadıklarımız bize birbirimizin gör(e)mediğimiz yanlarını da göstermiş oldu. fakat keşke bu kadar üzücü cereyan etmeseydi diyebiliyorum sadece.
Ah! o derin fay hattı kırıldı mı bir kere kim tutabilir ki sarsıntıyı?
Biliyorum. Hepimizin gönlünden de gözünden de düşenler oldu.
Nietzsche' ye uymayıp şöyle demek isterim :
İnsan sevgisini, başkasının duygusunu paylaşmakta değil, paylaştığı duyguya katlanabilmekte arayalım! En azından, ne dersiniz?
İnsanların, düşüncelerinin duygularını merak ediyor ve gözlemliyoruz da zaten.
Fakat bilmeliyiz ki kişilerin duygularının da düşüncelerini merak edip önemsemezsek hiçbir şey daha iyiye gitmeyecek bu dünyada...
Âhir ömrümde kalbiyle arasına mesafe koyabilenleri anlayamadığım gibi " kendini koruma "buyruğunun esiri olmuşları da hiç anlayamayacağım galiba.
Millet öteki ile beriki arasında yakan top oynarken düşünebildiğim tek şey şuydu:
"Nasıl"ın eline düşmüş bir "niçin" imiz var kurtarılmayı bekleyen ama nafile ( fazladan ) sorularımızla oyalanıyoruz kaygıyla...
Kötü sözün sahibinin hiç çıkmadığı bu topraklarda hep birlikte yaşayacaksak eğer
Kızgın kelimelere, insan aklı değmemiş fikirlere ya da haplara uzattığımız ellerimizi aynı kararlılıkla birbirimize uzatmalıyız...
LAL:
Her dakikanın bir saniyesini ayırmadığınız ne "dert" derttir, ne de "aşk" aşk!