Nimet ER
  • 01/01/1970 Son günceleme: 22/06/2013 00:11
  • 8.514

İbni Sina "insanın ruhu kandil, bilim onun ışığı, tanrısal   bilgelik ise bu kandilin yağıdır" der.

 
Maalesef yağı bitmiş kandillerin ışığı da sönük haliyle... Ya da var olan ışığı " ışıklar içinde yatmak için" saklayanı  da vardır kim bilir. Gözümüzü kamaştırmadan önümüzü aydınlatanlardan  Mevla’m razı olsun diyelim!
 
Kabul edelim.  İnsanların  görünen kısımlarını beğeniyor veya beğenmiyor görünmeyen kısımlarına da iman ediyoruz.
 
İnsanlarla kurduğumuz ilişkiyi, neyin üzerine kurduğumuzu düşünmeye çok acil ihtiyacımız var bizim. Yoksa bir türlü açıklayamadığımız o müthiş bunalımlarımız geçmeyecek!
 
İnsanların görünen veya gösterdikleri taraflarını  biliyoruz; menfi veya müspet  tüm duygular buna göre şekilleniyor.
Oysa  yakın bir ilişki kurmakla ya da yaşanılan hadiseler, ani beliren olaylarla kişinin kendine sakladığı tarafları da bilinir oluveriyor zamanla.
 
İşte o zamanla karşılıklı şahit olduğumuz taraflarımız,  ya iman ettiklerimizle uyuşmuyorsa! Karşımıza çıkan sürprizleri kaldırabilecek miyiz? 
Ya da katlanabilecek miyiz? Desem .
 
Hadise burada vuku buluyor:  Katlanmak mı? Kabul etmek mi?
 Tam bir fay hattı; ilişkilere yönünü veren, akibetini yazan ...
 
Şu yaşadıklarımız bize birbirimizin gör(e)mediğimiz   yanlarını da göstermiş oldu. fakat keşke bu kadar üzücü cereyan etmeseydi diyebiliyorum sadece. 
 
Ah! o derin fay hattı kırıldı mı bir kere kim tutabilir ki sarsıntıyı? 
 
Biliyorum. Hepimizin gönlünden de gözünden de düşenler oldu. 
 
Nietzsche' ye uymayıp  şöyle demek isterim :
 
İnsan sevgisini, başkasının duygusunu paylaşmakta değil, paylaştığı duyguya katlanabilmekte arayalım! En azından, ne dersiniz?
 
İnsanların, düşüncelerinin  duygularını merak ediyor ve gözlemliyoruz da zaten.
Fakat bilmeliyiz ki kişilerin  duygularının da düşüncelerini  merak edip önemsemezsek hiçbir  şey daha iyiye gitmeyecek bu dünyada...
 
Âhir ömrümde  kalbiyle arasına mesafe koyabilenleri  anlayamadığım gibi " kendini koruma "buyruğunun esiri olmuşları da hiç anlayamayacağım galiba.
 
Millet öteki ile beriki arasında yakan top oynarken düşünebildiğim tek şey şuydu:
 
"Nasıl"ın eline düşmüş bir "niçin" imiz var kurtarılmayı bekleyen ama nafile ( fazladan ) sorularımızla oyalanıyoruz kaygıyla...
 
Kötü sözün sahibinin hiç çıkmadığı bu topraklarda hep birlikte yaşayacaksak eğer 
Kızgın kelimelere, insan aklı değmemiş fikirlere ya da haplara uzattığımız ellerimizi aynı kararlılıkla birbirimize uzatmalıyız...
 
LAL:
 
Her dakikanın bir saniyesini ayırmadığınız ne "dert" derttir, ne de "aşk" aşk!
Yazarın Yazıları