Nimet ER
  • 01/01/1970 Son günceleme: 05/10/2013 00:11
  • 9.323

Biliyorsunuz, insanı ve davranışlarını  anlamak için ortaya çıkmış birçok ilim var. Varolsunlar. 

ilim kendini bilmek" değil mi nihayetinde? 

Neyse, amacım bu ilim dallarından  değil de metotlarının birinden bahsetmek.

İnsanı  anlamak ya da kendini tanımak/ açmak için kullanılan modellerden biri de Johari penceresi modelidir. 

Kısaca bu modele göre birey dört çerçeveden oluşur / dört parçadan /dört yüzden... Ben en çok insanın dört yüzü demeyi seviyorum ayrı! 

İnsanın dört alanı olduğunu tahayyül edersek şöyle sıralayabiliriz: 

1- Açık alan:  Kişinin hem kendisinin hem de başkalarının bildiği özelliklerinin olduğu alandır. Kolaylıkla herkes tarafından ve kendimizce fark edilebilen tutum, nitelik ve davranışlar bu alanda yer alır.

2-  Kör alan: kişinin kendisinin fark edemediği ama çevresindekilerin bildiği özellikleridir. Kaygı, kıskançlık ve korku gibi duygular bu alanda rahatlıkla yer alabilir 

3- Gizli alan:  Bireyin sadece kendisinin  bildiği özellikleri, duyguları vs... Çevresindekilerin ulaşamadığı  ya da kimselerin ulaşmasına izin vermediği alanıdır. 

4- Bilinmeyen alan:  Kişinin  hem kendisinin hem de başkalarının vakıf  olamadığı özelliklerin bulunduğu alandır. 

Kişiye göre bu alanlar arasında kaymalar  ya da kapsadığı alanda büyümeler ve küçülmeler olabiliyor. Eğer daha geniş bilmek isterseniz  Hz. Google veya psikoloji kitaplarına bakabilirsiniz. 

Hoş herkesin neredeyse yarım psikolog, yarım doktor gibi dolaştığı şu zamanlarda kimsenin haberdar olmadığını düşünmüyorum.

Geçenlerde okuduğum bir kitapta;  kızı isyan içinde annesini sorguluyor annesi de "Biz hislerimiz için doktora gitmeyi bilmezdik" diyordu. 

Bu cümleyi çok düşündüm. Ailenden, akrabalarından, dostlarından, çevrenden bir hayır murad etmeyi çoktan vefa ile birlikte rafa kaldırıp   hislerin için doktora gitmek... Bu hale gelmek, buna mecbur yaşamak...
 

Bu hayata ait olmayan bir kafa ile düşünmek, böyle bir şey galiba! 

İçimizle dışımız birbirine uyumlu olsun diye uğraşırken çağın tüm güçleri 

Ben şu dördüncü alana, bilinmeyen tarafımıza yani gayb olan alana sığınıyorum mesela!

Düşünsenize! Ne bizim ne de başkalarının dokunmamadığı, yani Allah'a ait bir alanımız olduğunu bilmek...  

Hala kendimizden de başkalarından da koruyabildiğimiz bir yer var içimizde bir yerlerde. Bunu bize ayetler söylediğinde dokunmuyor ama olsun bilimde destekliyor işte... 

Henüz eğitimden  önceki ve eğitimden sonraki diye bölünmemişken hayatımız belki daha iyi anlardık. 

Bilemiyorum, anladığımızla anlaşamazdık belki de. 

Çocukluğumun ayetlerinden bir meczup " Allah’ım, sen de biliyorsun, ben de 

biliyorum" derdi sürekli. Bir meczubun virdini bile anlamak yıllarımızı alıyor. Ne ironi ama!

İnsanların  birbirlerinde ne gördüğünü /ne göremediğini bilememek...

Evet, insanı anlamak: içeriden dışarıya bir fetih ama yine de unutmasak;

Sır, Serdir de bir bakıma...

İnsanın gücü en çok kendine yetmiyor.

İnanılır gibi değil ama insanlar, aklıyla, fikriyle, gönlüyle çelişiyor...

Öylece kalmış ümitlerimiz ve belki de  kimseye kalmayacak bir dünya için çok çalışmışlığımız var!

Havf ve reca arasında yaşamak bu değil diye biliyorum ama bildiğim yanıldığıma yetmiyor.

Her zaman aynalar bizi,  bize sunmuyor maalesef… 

Ve bazen  bir duyguyu hiçbir kelime giydiremiyor...

Demem  o ki; çevremizdekilerin gördükleri, gösterdiklerimiz ve onların bizlerde gördükleri ya da bize tuttukları aynalar kırılgandır, kaygandır...

Hem ille de bilmemiz hani "kendimizi gerçekleştirmemiz" şart mı? 

Sebepler ve sonuçlar ülkesinin gariban bilinmeyenleri olsak ne çıkar?

 

Evrim kuramcıları bunu da açıklar mı bilinmez ama ben en çok insandaki gayb alanını sevdim. 

Rüyalar açıklanmasın, öylece kalsın istemez miydiniz? 

Kendiliğinden olan güzel şeylerin "kedisindenliği" ortadan kalksa efsunluğu yok olmaz mı? 

Ve  insanların, insanlık  ve dünya üzerine umutlarının tükendiği şu zamanda gözlerini evrene dikmiş iken aslında kendisinin büyük bir sürpriz olduğunu bilmesi 

Ne büyük bir hikmettir  öyle...
 

Güneş biz olmadığımız zamanlarda da doğup - batacak!

Mevsimler dönmeye biz nihayete ersek de devam edecek!

Ama,

İnsan  teki yutamadığı kelimeleri söylemeye inatla devam edecek...

Belki bu bizim bir sonumuz olduğu bilgisine katlanma biçimimizdir.

Bilinen bir sona bilinmeyen bir zamanda yakalanacağımızı düşünürken, belki de bu zamanı bilen bir bilinmeyen tarafımızın olduğunu bilmek...

Tüm bilinmeyenlerin bilinenden yüce olduğu düşüncesi sizi de sardı mı?

Bilirsiniz amelle niyet ilişkisini , (ki bunu da bir gün konuşalım inşallah )

Sizi bilmem ama ben, İşte tam da bu nedenle; 

Epeydir amellerimden niyetlerimi saklıyorum...
 

LAL:

Keşke dil dediğimizde söz dediğimizi de bilenler çok olsaydı. 

Lal olmuş bir halde  yine sırtımı bir ağaca yaslayıp, yüzümü suya dönerek dönmeyen diller aşkına yazmaya çalışıyorum... 

Hep söylüyorum; havanın her halini seviyorum. Uyumadan önce son, uyandıktan sonra yaptığım ilk iş gökyüzüne bakmaktır... Şair "Gök herkesin iyi durur üstünde" der ya hani, sığınıyoruz işte bir iyiliğe, güzelliğe... 

Gökyüzünün halleri insana çok benzer. Sisli, puslu, kızgın, kırgın, hüzünlü, coşkulu, neşeli, işveli ve cilveli...

Hepsini, insana yakıştığı kadar yakıştırıyorum dünyaya 

Ama bazen sevdiğinden mahcup oluyor insan,

Yağmuru, karı, altlarında  ıslanmayı seviyorum. Üşüyüp büzülmeyi, yüzüme vuran dünyanın nefesini seviyorum. Çünkü biliyorum soğuk algınlığından ölmüyor da insan, insanın gamsızlığından  ölüyor.

Kanımda bulunan muhacir tarafımdan değil tüm göçmen kuşlar ve muhacirleri kendimden bilmek. Türümüzün  en az biz kadar yaşamayı hak eden parçaları ülkemizin sokaklarında sığınamadıkları yerlerde üşüyor, ıslanıyor...

Beni sevindiren onları üzüyor, belki yok ediyor da...

Birileri kafanızı çevirin diyor, benim vergimle milleti besliyorsunuz diyor.

Mülteciler, son moda insani duyarlılıklarımız arasına girsinler mi girmesinler mi diye kafa yoranlar da mevcut...

Tamam. Gözlerimizi de alıp gidelim, gidelim de gönlümüzle de görüyoruz...

Mahcubuz!

Yazarın Yazıları