Mikail AKYILDIZ
  • 17/05/2022 Son günceleme: 17/05/2022 10:17
  • 5.835

Değerli Okurlarım Merhaba,

Bu yazımda bir hayvan sever olarak son yıllarda, hepimizin çok rahatsızlık duyduğu; sokaklara, ormanlara terk edilen evcil hayvanlar ile sorumsuz kişilerin sahip olduğu çevrelerine zarar veren köpekler hakkında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Öncelikle belirteyim, ev ve iş yerimde kendimi bildim bileli kedi ve köpek besleyen, dahası evimin bahçesinde beslediğim ineklerle, ördeklerle, hindi ve tavşanlarla ilgilenerek huzur bulan gerçek bir doğa aşığı olarak yazacağım.

İlçemiz Beykoz, İstanbul’un bildiğim kadarıyla en çok sahipsiz köpeğinin yaşadığı daha doğrusu sorumsuz insanlar tarafından ormanlarımıza terk edildiği yer. İki nedenle bunun bizzat şahidiyim. Birincisi Beykoz’da ticaret yapan, sivil toplum kuruluşlarında aktif bir kimlik olarak sürekli sahadayım ve her an karşımızda bu sahipsiz, bakıma muhtaç ama bir o kadar da bazıları çevreye farklı konularda rahatsızlık veren patili dostlarımız.

İkincisi de pandeminin ilk başladığı aydan itibaren İçişleri bakanlığının bir genelgesi ve çevreye karşı olan duyarlılığımızdan ötürü iş yerlerimde başlattığımız ve halen süren Askıda Mama benzeri "Sepete Mama Koy & Bir Patiye can Ol” sosyal sorumluluk projemizden hareketle konuyla iç içeyim.

İçişleri Bakanlığının 2020 yılının Nisan’ında Vali ve Kaymakamlıklara gönderdiği genelgeden başlayayım. Pandemi ile beraber aileler evlerinde besledikleri patileri risk yükleyebilir endişesiyle sokağa terk etmeye başladılar. Ev ortamında yaşamaya alışmış, doğadan kendi başına beslenme kabiliyeti olmayan bu patilere duyarlı kişi ve kurumların sahip çıkması istenmişti.

İyi de duyarlı kişiler ya da belediyeler olanakları ölçüsünde sahip çıkıyor da, bu çözüm mü?

Evet insanımız gerçekten duyarlı; sokaklarımızda her an karşımıza çıkan, bazılarımıza agresif yaklaşıp saldırgan olan onlarca köpeğe kendi mutfağından da kısarak besleme yapıyor. Apartmanının, evinin, sokağının olur olmaz yerine de beslenmeleri için kaplar bırakıyor. Bir yandan takdir ediyoruz ama bir yandan o besleme modelinin çevreye verdiği çevresel rahatsızlığı da yaşıyoruz. O sokaklardan okula giden çocuklarımızın her an saldırgan bir patiye hedef olabileceği endişesini de taşıyoruz. Saldırmasalar bile içgüdüsel olarak bu endişeyi yaşıyoruz. Sadece biz değil, çocuklarımız da bizzat.

İki gün önce Beykoz Belediyesinden aracımı park ettiğim noktaya giderken şahit olduğum hatta fotoğraflarını da çektiğim sahne bu satırları yazarken gözümün önünde. Merkezi bir yer, yaklaşık 10 kadar farklı ırklardan sahipsiz (ama belli ki hepsi bebekken alınıp ev ortamında büyütüldükten sonra insafsız sahiplerince sokağa terk edilmiş) köpek kaldırımı kesmiş. Kimisi korkuyor yolunu değiştiriyor, kimisi çekinmeden aralarından geçiyor ama geçeninde içinde bir endişe yaşadığı gerçek. Derken caddeden gelen bisikletli bir genç üzerine hamle yapıyorlar, çocuk yerde, az bir yarayla kurtuluyor, bereket bizim canlar çocuk yere düşünce uzaklaşıyor. Ardından bir motorlu kuryenin geldiğini görüyorlar, resmen saldırıyorlar. Anı refleksle kuryeci karşı yöndeki araçların önüne düşüyor.

Telefonumla videoya o anı çekemediğime üzülürken bizim sahipsiz sokak köpeklerinin gelen tüm motosikletlere benzer hamlelere kalkıştıklarına şahit oldum.

Ayrıca bu saldırılardan bende Beykoz köylüleri gibi nasibimi aldım. Beykoz köylüleri zaman zaman belediyeye baskı yaparak, ‘ormanlar köpek çiftlikleri haline geldi, başıboş köpekler koyunlara, keçilere, kümes hayvanlarına saldırarak bağ ve bahçelere de zarar veriyor’ diyerek zerzenişte bulunuyor. Hatta davalar bile açılıyor.

Ben Beykoz Çavuşbaşında çiftliğimde çeşitli hayvanları olan bir Beykoz sevdalısıyım. Üç kuşak Çavuşbaşı’nda yaşarım zaman zaman köpek saldırıları olsa da kimin köpeği, kime ait biliriz. Bide hayvanlara alışık olduğumdan komşu köpekleri zarar vermiyor yada hafif zararla atlatılıyor.

Pandemi ile beraber Beykoz ormanları ile Çavuşbaşı da nasibini aldı. Çevreye bırakılan başıboş köpekler bir yıl içinde o kadar dikkat etmeme rağmen on taneden fazla tavuk, iki kuluçkaya yatmış hindimi ördeklerimi çok sevdiğim portakal isimli kedimi ve en son insanlara alışmış kaçmayan tavşanımı boğdu bu Patiler.

Açımız büyük ölen hayvanlarımızı görünce diğer sevdiğimiz patilere mi zarar verelim? Yok hayır. Ama o hayvanları Beykoz un köylerine terk eden vahşi sözüm ona hayvan severleri Allah (cc) havale ediyorum.

Bir de ev ortamında bakılmalarına rağmen sorumsuz, sahiplerince kontrol edilmeyen, edilemeyen rastladıkları insanlara ölüm, parçalama dahil zarar verenleri hemen her gün medyada okuyor, hatta televizyonlarda izliyoruz.

Böyle olmamalı!

Hemen aklıma gelen iki örnek…

Gaziantep'te 4 yaşındaki Asiye, köpekler tarafından feci şekilde yaralanmış ve defalarca geçirdiği ameliyat sonrası ancak sağlığına kavuşmuştu. Isparta’da Rabia sokak köpeklerinden kaçarken otomobilin çarpmasıyla yaralanmış ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmişti.

Evet, sahip çıkalım. Çıkalım ama böyle sorumsuz da davranmayalım ve kalıcı köklü çözümler üretelim.

Hükümetimiz batılı ülkelerdeki örneklerden hareketle hukuki anlamda bazı adımlar atmaya başladı. Türkiye'deki hayvanların daha sağlıklı bir hayat yaşayabilmesi için Hayvanları Koruma Kanunu'nda yapılan değişiklik 9 Temmuz 2021 tarihinde TBMM'de kabul edilerek yasalaştı. Bazı cezalar getirildi. Sahipsiz hayvanların yasayla birlikte pet shoplarda hayvan satışı da yasaklandı. Ancak bu yasak ellerindeki stokları bitirsinler diye 12 ay sonra uygulanmaya başlanacak dendi.

Yanı 9 Temmuz 2022’den sonra İstanbul’da 4 bin kadar olduğu söylenen pet shoplarda kedi köpek satışı yapılamayacak!

Ama bizdeki çocuğunun bir anlık hevesi için marketten oyuncak alır gibi evine bu canları alan ailelerimiz ve bu işten vazgeçmeyecek fırsatçılarımız olduğu sürece bu satışlar bir şekilde sürecektir. En basitinden internet üzerinden daha da sağlıksız bir şekilde bu piyasa devam edecektir diye endişeliyim.

Büyük ama anlık bir hevesle alınıp ardından sokaklara terk edilenler, dövüştürülüp yaralı bırakılanlar, daha çok para kazanmak - satmak için defalarca doğuma zorlanan ardından sokağa, ormana bırakılan köpekler... Kent yaşamında özellikle pandemi döneminde evden çalışanların çoğu yalnız kalmamak için köpek sahiplendi, ya da çoğu aile çocuklar istiyor diye köpek aldı. Bakılamayan ve zaman ayrılmayan, sokağa terk edilen, sokakta yaşamayı bilemeyen köpekler… Devamında insandan gördüğü zararlar ile saldırganlaşan köpekler, toplumun hatalı yaklaşımı sonucu 'canavara' dönüşen köpekler…

Bu devam etmemeli bu şekilde.

Gerçekten sürekli bakamayacaksak sırf çocuklarımız eğlensin veya bana arkadaşlık etsin diye Pet shoplardan, oradan buradan henüz bebekken 2 aylıkken bu canları evlerimize almayalım, çoğaltılmalarına sebep olmayalım. Keyfiniz geçince, hevesinizi alınca veya bakmakta zorlandığınızda o masumları götürüp Beykoz ormanlarına bırakmak çözüm olmamalı!

Gönüllü kuruluşlarımız, duyarlı insanlarımız ellerinden geldiğince bu dışarı salınan patilere can olmaya, beslemeye emek veriyor ama taşıma suyla olacak gibi değil, hem de bu tarz hayvanlarında çevreye zararları olabiliyor.

Evcil hayvanların yaşama yeri sokak değil. Onlar sokakta kendi başına yaşayabilmeyi, beslenebilmeyi bilmiyor, bin bir türlü tehlikeye maruz kaldıkları gibi çevreye de rahatsızlıkları oluyor. Avrupa’da, Amerika’da da kedi köpek var ama sokaklarda göremiyoruz. Sahipsiz olanı kolluk kuvvetleri uyutuyor. Bu cümleyi yazarken bile ürperiyorum. Bu canlar uyutulacağına, bakabileceğimize sahip çıkalım, artmamaları için de kısırlaştırma yoluna gidelim.

Yazarın Yazıları