Av. Ferda KAZANCIBAŞI
  • 25/04/2019 Son günceleme: 25/04/2019 13:39
  • 11.787

Milli Şairimiz Mithat Cemil Kuntay tarafından yazılmış  “On beş yılı karşılarken”  isimli şiirinde “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğruna ölen varsa vatandır” ifadesi ile Türk Milleti’nin manevi gerçekleri en isabetli şekilde tanımlanmıştır.

Ülkemizden tapu ile mülk satın alan Almanlar, İngilizler, İtalyanlar, Amerikalılar, İsrailliler, bağrımıza yerleştirilmiş dört milyon Suriyeliler, Afganlılar ve daha niceleri için soruyorum; Onlar bu topraklar uğruna ölürler mi?   Uğruna ölünmeyen bu topraklar onlar için vatan sayılır mı?   Bizler aynı topraklarda kader birliği halinde yaşadıklarımız bunlarla mıdır?  

Uluslararası ilişkilerde karşılıklı mütekabiliyet esasına göre belli oranlarla sınırlı olarak yabancılara mülk edinme imkânını veren ikili anlaşmalar mevcuttur. Türkiye de ise son on beş yıllık dönemde karşılıklı mütekabiliyet sınırı aşılarak vatan toprakları yağmalanmaya dönüştürüldü.   Şimdilerde halkın göz bağları çözülmeye ve gerçekleri görmeye başladı.  Artık bu hayâsızca yağmalanmaya sandık başında mutlak son verilecektir.          

Milli egemenlik

Bütün yurdun düşman işgali altında olduğu o karanlık günlerde Mustafa Kemal’in 21 Mayıs 1919 günü Amasya’dan millete seslenişinde “ Vatan ve Milletin Parçalanma tehlikesine karşı milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı Kurtaracaktır “ sözü, koskoca bir ulusun Milli Egemenliğine atılan ilk adımı olmuştur. Bunu takiben 23 Nisan 1923 günü Ankara’da toplanan “ Türkiye Büyük Millet Meclisi “  Türk Milleti’nin Kayıtsız Şartsız Egemenliğinin bütün Dünya’ya ilanı olmuştur.  

Milli Egemenlik sayesinde Türk Milleti’nin kaderi üzerinde ve Türk Milleti adına sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi karar vermektedir. Meclis kanunları Türk Milleti adına çıkartmakta, Hükümet kanunları Türk Milleti adına uygulamakta ve Yargı Türk Milleti adına karar vermekte ve hüküm oluşturmaktadır. Bu nedenle Türk Milleti kendisi hakkında yine kendisinin karar vereceği egemenliği sayesinde onuru ile yaşayan bir millet mertebesine erişmiştir.

Gelelim ülkemizin bağrına bir hançer gibi saplanmış Suriyelilere; Türkiye’ye sığınmakla kendi ülkelerindeki savaştan kaçmışlardır.  Türk Milleti’nin meşakkatle ulaştıkları nimetlere onlar imtiyazlı olarak meşakkatsiz uluşma payesine eriştirilmiştir. Onlar burada kadınlarımıza kızlarımıza sarkıntılık ederlerken,  her türlü uyuşturucu ve kapkaç işlerine bulaşırlarken, plajlarda keyif çatarlarken bizim Mehmetçik ise sıfırın altındaki soğuk şartlarda onların terk ettikleri vatanlarını korumakta, şehitler vermektedir.  Üstüne üstlük, Suriyelilere T.C. Kimliği ve Seçmen Kimliği’nin verildiği işitilmektedir. Bu doğru ise, seçimlerde Türk Milleti’nin kaderi üzerinde Suriyelilerin ortak edilmesi gibi Milli Egemenliğe aykırı vahim bir durum ile karşı karşıyayız. Türk Milleti tarafından siyasi iktidara hiçbir zaman beş milyon Suriyelileri bağrımıza sokma ve imtiyaz sahibi kılma yetkisi verilmemiştir.  Eğer seçmen kimliği söylentileri doğru ise siyasi iktidar milletten aldığı vekâlet yetkisini kötüye kullanmıştır. En kısa zamanda Suriyeliler ülkelerine geri gönderilmeli, bu vahim yanlışlık telafi edilmeli, Milli Egemenliğimizin ve Milli Varlığımızın üzerine çöken kâbus def edilmelidir.

Milli onur ve milliyetçilik

Yeryüzündeki her ulus milli duyguları sayesinde birlik beraberlik halinde yaşamını devamlı kılmaktadır.   Keza batılı ülkeler de kendi milli duygularına dört elle bağlıdırlar.  Ancak, başka ülkelerin milli duyguları kendi sömürülerine engel olmaktadır. Bu nedenle başka ülkelerin Milli duygularını yok etmek için ellerinden geleni yapmak isterler.  Özellikle Milli duyguların çağ gerisi kafatasçılık olduğu suçlamasını getirmekte, bu sayede o toplumun bütünlüğü üzerinden çözülme yaratmaya çalışmaktadırlar.  Keza emperyalizm tarafından açık hedef haline getirilen (Türk) sözcüğü Kafatasçılık ile eşdeğer kılınarak milli birliği çözülme tuzağına getirme çabası içindedirler.  Oysa (Türk) kavramı Ağrı’dan Trakya’ya, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar, etnik, mezhep ve siyasi ayırım gözetmeksizin kader birliği halinde yaşayan herkesi milli bütünlük halinde kucaklamaktadır.  23 Nisan 1920’ de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne vatanın dört bir yanından koşan milletvekilleri, yediden yetmişe bütün bir ulusun katıldığı İstiklal Savaşı, (Türk) kavramını ve milli bütünlüğü ifade etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Medeni Hukuk Bilgiler kitabındaki el yazılı ve imzalı yazısında  “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” tanımlaması, milli bütünlüğü ve (Türk) kavramını net bir şekilde ifade etmektedir.  Türk’üm demek, Ağrılıyım demek, Türküm demek Edirneliyim demek, Türküm demek Karadenizliyim demek, Türküm demek, Ege’liyim demek ve Türküm demek Türkiyeliyim demektir.  Bizler, Ay Yıldızlı Bayrağımızın altında, örf adet kültür ve geleneklerimizle, vatan sevgisi duygularımızla Türk olmaktan gurur duyan ve kader birliği halinde yaşayan ulusuz. Ne mutlu Türk’üm diyene…   

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz