Av. Ferda KAZANCIBAŞI
  • 30/01/2021 Son günceleme: 30/01/2021 16:16
  • 5.119

​1789 Fransa ihtilalından sonra batılı ülkelerde İnsan hakları ve demokrasi kavramı ışımaya ve yönetim biçimleri şekillenmeye başladı.

Bunun sonucu olarak Krallık gibi tek adam yönetimine son verilerek halkın kendi kaderi üzerinde yine kendisinin karar vereceği parlamenter sistemler yer almaya başladı. İngiltere de Avam kamarası ve Lortlar Meclisi’nden oluşan İngiliz Parlamentosu demokrasi sembolü oldu. Keza Amerika da Temsilciler Meclisi ve Senatodan oluşan Amerikan Başkanlık sistemi de demokrasinin en güzel örneği olarak dünya tarihindeki yerini adı. Böylece batılı ülkeler ve Amerika tek adam yönetimine son verilip kendi kaderi üzerinde yine kendisinin karar vereceği halk yönetimini egemen kılan demokrasiyi on sekizinci yüz yılda tamamladılar.

Osmanlı Devleti’ne gelince, Padişah tek adamlık yönetim sistemini temsil ediyordu. Halk padişaha biat eden kulluk ile bağlı olup kayıtsız şartsız teba’sı idi. Halkın kendi kaderi üzerinde karar vereceği tek makam padişah idi.

VATAN TOPRAKLARI DÜŞMAN İŞGALİ ALTINDA

1918 yılı Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Orduları yenik sayılmış, Mondros Mütarekesi imzalanmış, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş, millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap vaziyette. İngiliz Savaş Gemilerinin topları Yıldız Sarayı’na doğru çevrilmiş, padişah Vahdettin ise kıpırdayamayacak durumda. Halk korumasız ve kendi kaderine terk edilmiş çaresiz vaziyette. Bu ahval ve şerait karşısından 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Paşa 21 Mayıs 1919 günü Amasya’ya geçerek bütün Komutanlıklara, Vali ve Mutasarrıflara gönderdiği tamim ile (MİLLETİN İSTİKLALİNİ YİNE MİLLETİN AZİM VE KARARI KURTARACAKTIR) açıklaması ile ilk kez dünyada dosta düşmana ve yedi düvele karşı (TÜRK MİLLİ HÂKİMİYET)’in mesajını ilan ediyordu. Bunu takiben Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında 23 Temmuz 1919 günü Erzurum, 04 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongrelerinden sonra 23 Nisan 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk kez toplanması ile Türk Milleti MİLLİ HÂKİMİYETİNİ bütün dünyaya ilan ediyordu. Varlığını yok etmek isteyen düşmana karşı kadını ve erkeği ile birlikte savaşarak şehitler vermek uğruna bin bir fedakârlıklarla kazanılan İstiklal Savaşı’ndan sonra 24 Temmuz 1923 tarihinde LOZAN ANTLAŞMASI ile Türk Milleti’nin MİLLİ HÂKİMİYETİ’NİN ve Türkiye Cumhuriyeti’nin DEVLET olarak TANINDIĞINI bütün dünyaya kabul ettirmiştir. Artık bu aşamadan itibaren Türk Milleti Milli Hâkimiyet (Milli Egemenlik) sahibi olarak dünya sahnesindeki yerini almıştır.

EKONOMİK VE SOSYAL DEVRİM HAREKETLERİ

İstiklal Savaşı kazanılmış, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuş olmasından sonraki manzara;   Halk ardı ardına gelen savaşlardan yorgun ve bitap düşmüş, yoksulluk ve sefalet içinde, verem tifüs gibi bulaşıcı hastalıklar kırıp geçirmekte,  yabancı ülkelere ödenecek borçlar kapıda. Savaştan yeni çıkmış kolu kanadı kırık bir millet olarak bir tarafta bulaşıcı hastalıklarla mücadele edilirken diğer tarafta, ekonomik kalkınma için ardı ardına fabrikalar açılmakta, tarım alanlarında hamleler yapılmakta, ülke demiryolları ağı ile donatılmakta, dış borçlar ödenmekte, 17 Şubat 1926 tarihinde Medeni Kanun, 21 Haziran 1928 yılında Harf Devrimi, 12 Temmuz 1932 yılında Dil devrimi, 01 Mart 1933 tarihinde Kadın Hakları Kanunu, 21 Haziran 1934 tarihinde Soyadı Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti arka arkaya kalkınma hamlelerini geçekleştirmektedir.

Bu sayede Türk Milleti İstiklal ve bağımsızlığına, kendi milli kimliğine, Milli Hâkimiyetine kavuşmuş, dış ticaret açığı ve dış borçları olmayan, vatanına, bayrağına, milli birliğine bağlı, konu komşu büyük küçük saygı ve sevgisinin hâkim olduğu, uygun adım yürünüp marşların söylendiği coşku ve mutluluk dolu bir Türkiye haline gelindi. 1950 yılından itibaren dış güçlerin kışkırtmaları ile devrim karşıtlığı hareketlerin başladığı, milletin karşıt kamplar halinde ikiye bölündüğü, fabrikalarının, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının yabancılara satıldığı, Askeri okulların kapatıldığı, milli değerlerin yabancılara devir edildiği bir dönem yaşanmaya başlandı.

MİLLİ HÂKİMİYET (EGEMENLİK) GASP EDİLİYOR

Nihayet 16 Nisan 2017 tarihli Referandum ile göz göre göre bağıra çağıra Milli Egemenlik elden çıktı. Mecliste çok gergin anlar yaşandı. CHP Milletvekilleri çok direndi. Ancak AKP Milletvekillerinin MHP oylarının desteği ile Milli Egemenliğe son verildi. Parlamento göstermelik hale getirildi. Sonuçta Türk Milleti’nin kaderini bir tek şahsın kişisel tercihlerine bağlı kılan tek adamlık sistemi başa getirildi.

Neticede Türk Milleti bir tek şahsın kişisel tercihlerinden kaynaklanan Kanun Kuvvetindeki Kararnameler ile yönetilmeye başlandı. Peki, Anayasayı değiştirmeye teşebbüs suçundan yargılanarak idam edilen DENİZ GEZMİŞ’in ne kabahati vardı?  Böylelikle Şehitler verme pahasına kazanılan İstiklal Savaşı sayesinde Mustafa Kemal’in Türk Milleti’ne armağan ettiği MİLLİ EGEMENLİK (MİLLİ HÂKİMİYET)’den yoksun şartlarda ve bir tek şahsın boyunduruğu altında ZÜL olarak yaşamanın kabullenilmesi mümkün değildir.

ÇIKIŞ YOLUMUZ VARDIR    

Koskoca Türk Milleti’nin Milli Hâkimiyeti (Egemenliği) hangi yollarla gasp edilmişse aynı yollardan geri alınması mümkündür.  Milli Hâkimiyet (Milli Egemenlik) referandum oylaması ile Türk Milleti’nin elinden alınmıştır. Gene aynı şekilde Referandum oylaması ile geri alınacaktır. İlk Referandumda cehaletin çıkmazında yanıltılmış EVET oyu veren milyonlarca seçmenin aydınlatılmaları Mustafa Kemal’in CEHALETLE SAVAŞ emrinin gereğidir. Verilecek AYDINLANMA SAVAŞI çıkış yolu ve Türkiye’nin kesin kurtuluşu olacaktır. Nihayet zaman dardır ve Aydınlanma Savaşı’nın seferberliği kaçınılmazdır.

Yazarın Yazıları