Muharrem ERGÜL
  • 10/03/2024 Son günceleme: 10/03/2024 19:17
  • 2.281

Seçime günler kaldı. Siyasi partiler ve bağımsız adaylar seçmenlere ikna turlarında. Beykoz'da da bu hareket sürüyor.

Görülen o ki, konuştuğum farklı görüşteki dostların ifadesiyle ilk kez kazananı ve kaybedeni seçim öncesi belli olan bir süreci yaşıyoruz.

Konuştuğum taraflı tarafsız anket firmaları da aynı gerçeği doğruluyor. Murat Aydın ipi çoktan göğüslemiş. Farkı aça aça gidiyor. Kaybeden profesyonel aday da yine aynı kadere mahkûm. 1 Nisan'dan sonra şürekâsıyla birlikte tasfiye olup zaten yaşamadığı Beykoz'dan terki diyar edecek. Manzara bu. Malumun ilanı da böyle.

Seçime katılan ana muhalefetin dışındaki partilerin adayları ve bağımsız aday oylarını arttırarak gelecek planları yapma yarışındayken. Sahada mücadele etmeye çalışıyorlar. Demokrasi onlarla varlığını sürdürecek.

Seçim sürecindeki en büyük açmazlarımızdan biri siyasilerin birbirlerini yaralayıcı bir dil kullanmalarıdır. Siyasi atışmaları hakarete vardırmadan belli bir nezaket içinde yapabilsek çok mesafe alabileceğimiz gün gibi ortadadır.

Ne olur birbirimizi “Lütfen” diyebilsek ne kaybederiz, “özür dilemeyi” bilsek.

Maalesef siyasilerimiz ve onların takipçileri “özür dilemeyi” bir eksiklik, bir geri adım olarak görüyorlar. Oysaki hiçbirimiz özür dilemekten korkmayalım. Özür de dileyelim, lütfen de diyelim. Bunlar geri adım değil, insanı yücelten sözcüklerdir.

Bir de her şeyi “şakkadanak bilenler” var. Bak elindeki telefona konuş. Bu da ayrı bir yara. Anlayan da anlamayan da “her şeyi biliyorum” modunda. Yahu ne olur, “şunu da bilmiyorum” diyebilsek. Herkes her şeyi bilmek zorunda değil ki.

Bir söylem karşısında bir de “anlıyorum” diyenler var. Ne derseniz, deyin kafalarını sallayıp ‘sizi anlıyorum’ diyenler ah bir kez de anlayamadığını bir bilebilse. Kıyamet kopmaz ve her şey her şeyi anlamayabilirde.

Bu tür ifadeler ne yazık ki, toplumun cahil kalmasına ve standardının düşmesine vesile oluyor. Sorgulayan toplumdan “evet efendimci” bir teslimiyet toplumuna geçiyoruz farkında değiliz.

Bir de “düşünmeden, akıl etmeden” ulu orta fikir beyan edenler var. Hiçbir konuyu akıl süzgecinden geçirmeden söylenen sözler, sahibinin başına çorap örüyor, bunu anladığında da iş işten geçmiş oluyor. Ah konuşan ya da yazan bir düşünebilse. Sonra da “yandı gülüm keten helva” misali günah çıkartma seansı. Ama cin şişeden çıktı bir kez çare yok. Zamanında düşünseydin derler insana.

Bir de “uzman enflasyonumuz” var. Hangi televizyon kanalını açarsanız açın, hangi konu tartışılırsa tartışılsın, hep aynı yüzler. Gazeteci, akademisyen, siyasi kişiler hep aynı. Sanırsınız aynı makineden çıkmışlar. Anlamak mümkün değil. Hepsi uzman, hem de her konuda.

Deprem, terör, Ortadoğu, Avrupa Birliği, seçim, sağlık, trafik aklınıza hangi konu gelirse gelsin aynı kişiler bu ve benzeri konularda “kadrolu uzman.”

Hepsi toplumu yönlendirme telaşında. Hepsi birilerinin mikrofonu, ama adlara unvanları var ya hepsi sözde uzman. Ah, bir gün içlerinden biri çıksa da ben bu konuda “uzman değilim” diyebilse. Sizce der mi?

Son yıllarda bürokrasi yeni bir deyim kazandı. “Azledilmek.” Yani “görevden alınmak.” Ama ne hikmetse “azledilen zevat” her tarafından yağcılık damlayan açıklama yaparak kendisini azledene teşekkür ediyor. Behey azledilen kişi, seni azleden senin teşekkürüne ihtiyaç duymuyor ama senin acizliğine de kıs kıs gülüyordur. Sanki terfi ettin de teşekkür ediyorsun. Hâlbuki azledileceğin günler öncesinden belliydi. “İstifa ediyorum” diye iki satırlık bir dilekçe yazıp onurunu korumak hiç mi aklına gelmedi? Unutma ki yöneticiler her şeye rağmen onurlu insanlara daha iyi gözle bakarlar.

Gelelim ehliyet, liyakat meselesine. “Ben buna layık değilim” diyen kaç kişi gördünüz? Ben ne gördüm, ne de duydum. Herkes her göreve talip ve sanırsınız ki o işinde uzmanı.

Birisini tanımıştım tam da bu tarife uygundu. Adı lazım değil. Çıtayı her seçimde yükseltiyordu. Önce muhtar adayıydı, sonra belediye meclis üyesi aday adayı oldu. Baktı olmadı. Sonra belediye başkanı aday adaylığını denedi. O da olmadı. Ver elini milletvekili aday adaylığı. Kartvizit unvanı arttıkça arttı. O da olmayınca bu kez cumhurbaşkanlığı adayı olmaya yeltendi. O da olmayınca şimdi kim bilir hangi arayıştadır? Bir yerlerde iş takipçiliği mi dediniz. Yok artık.

Yani sizin anlayacağınız yıllarca uğraşmıştı. Ve bir kere de “ben buna layık değilim” diyememişti.

Buna öz güven mi, yoksa kendini halimiz, ahvalimiz bu mu desek bilemedim.

Seçim öncesi memleket sathındaki manzaralar aynen ifade ettiğim gibi Beykoz'da da aynı.

Güncel, toplumsal hastalığımız, bulaşıcı boyutta.

Seçim olur biter hayırlısıyla da, halimiz ahvalimiz nasıl düzelir onu bilemiyorum.

Yazarın Yazıları