Muharrem ERGÜL
  • 18/12/2015 Son günceleme: 19/12/2015 17:40
  • 7.959

Birçoğumuz böyle bir mektebin (okulun) adını sanıyorum ilk kez duyuyoruz...

Doğrusu ben yıllar önce adını duymuş ancak ne olduğu konusunda yeterli bilgiye ulaşamamıştım. Güzel tesadüfler sonucu edindiğim bilgiler tarihe tanıklık etmeme vesile oldu. Sözlü ve yazılı kaynaklara ulaşamayınca pek çok tarihi kıymete sahip değerimiz ne yazık ki kaybolmaktadır.

Yaklaşık yirmi beş yıl önce, sabah erken bir saatte Beykoz sahil yolundan yürürken, yaşlı bir adamın çınar ağaçlarından birinin gövdesini çamurla buladığın gördüm. Yaşlı adama yaklaşınca hayretimin arttığını fark ettim. Tek kolu olmayan yaşlı adam, çınar ağaçlarının çürüyen yerlerini benim çamur diye gördüğüm malzemeyle, kelimenin tam anlamıyla bir doktor titizliğiyle tedavi ediyordu. Çelimsiz ve tek kolu olmayan bu yaşlı adam beni çok etkilemişti. Yanına yaklaştım, kendisiyle konuşmaya çalıştım. “Kimsiniz? Bu işi niye yapıyorsunuz?” diye sordum. Anladığım kadarıyla bu yaşlı adam, çürüyen ve hastalanan ağaçları tedavi etmeyi kendisine görev bilmiş. Kimse umurunda değil. Saint Exupery’nin Küçük Prens’i gibi sorumlu olduğu neyse sadece onunla ilgileniyor. Türkiye’yi köşe bucak dolaşıyor. Gördüğü yaşlı ve hasta ağaçları tedavi ediyordu.

İşte ilk kez Beykoz Orman Ameliyat Mektebi’nin adını o yaşlı adamdan duydum: “Ben Beykoz Orman Ameliyat Mektebi mezunuyum” dedi. Sonra tek kelime etmedi. İşini yapmaya devam etti. Acele işim vardı. Yürüdüm, dönüşte belki daha detaylı bilgi alırım diye düşündüm. Yarım saat sonra döndüm. Yaşlı adam yoktu. Her yeri aradım; sanki yer yarılıp içine girmişti. Kısa zaman içinde kaybolup gitmişti. Görünüp kaybolan bir ‘ermiş’ miydi yoksa bilge bir adam mıydı? Ne yazık ki o yaşlı adamı bir daha göremedim. Ama yaşlı adamdan duyduğum, Orman Ameliyat Mektebi sözünü de hiç unutmadım.  Bu okulu herkese sordum. Tabir-i caiz ise izini sürdüm. Demek ki Beykoz’da bir orman okulu varmış ve bu canım ormanlarımız, bu okuldan yetişen çocukların eseriymiş.

Bugün, bu okulla ilgili ne yazık ki, ne Milli Eğitim Bakanlığımızda ne de Orman Bakanlığımızda herhangi bir bilgi mevcut değil. Tek ve en kıymetli bilgi, Reşat Ekrem Koçu’nun tamamlanamamış ve elde mevcudu çok az olan İstanbul Ansiklopedisi’nde bilgi kırıntısı olarak mevcut. Bu bilgi kırıntılarını derleyip toplayarak ulaşabildiğim sözlü kaynakları derleyerek, tarihe not düşmek için sizlerle paylaşıyorum.

1900’lü yılların başında ülkemizde ormanlar günden güne azalmaktaydı. Ayrıca orman içindeki açıklıklar ve boşluklar da mevcut ormanların azalmasına ve tahribine yol açıyordu. Bunun farkına varan o günkü Ziraat Bakanlığı, Almanya’dan uzmanlar getirerek, sorunu çözmeye çalışıyordu. Uzmanların hazırladığı raporlara göre, ormanların korunması ve bakımı için okullar açarak, gençlerin bu yönde eğitilmelerine öncelik verilmeliydi. Buradan hareketle; Ziraat Bakanlığı, 31 Temmuz 1911 tarihli “Orman Ameliyat Mektebi Esbab-ı Mucibe Layihası” ve 2 Mayıs 1913 tarihli “Orman Ameliyat Mektebi Nizamnamesi” ile ormanların çoğaltılıp, bakımının yapılması için okul açılmasını kararlaştırmış oldu.

Bu yasa tasarısının ve yönetmeliğin çıkmasının ardından, Sakarya’nın o zamanki adıyla Hendek Kasabası’nda ilk Orman Ameliyat Mektebi açılmış oldu. Bu okulun açılmasıyla birlikte Hendek Kasabası’nın amenajman planları yapıldı ve Hendek’te büyük bir ormancılık faaliyetine başlandı. Bölgedeki yerel halkın katılımıyla ağaçlandırma seferberliği hep bu okulun öncülüğünde gerçekleşti.

Okulun açıldığı Hendek Kasabası’nın ‘Sert’ Köyü, orman içinde bir köydü. Ermenilerin terk ettiği binalar, onarılarak okul hakline getirilmişti.

Mütareke yıllarında, köyden ayrılan Ermenilerin tekrar köye kararı çıkınca, okul önce Adapazarı Merkez’e ve oradan da Beykoz’a taşınmıştı. İşte bu yaşlı adamla benim kesiştiğim nokta, Beykoz’a taşınan okulda okuyan bu adamın söylediği “Ben Beykoz Orman Ameliyat Mektebi mezunuyum” sözüydü.  1918 yılında Beykoz’a taşınan okul, bugünkü Kaymakdonduran Suyu’nun bulunduğu Arpacı Çiftliği’nde açılmıştı. Çiftlikteki binalar okul, yatakhane ve yemekhane olarak düzenlenmişti. Okul, o günkü ekonomik koşullarla ormandaki çeteler yüzünden 1920 yılına kadar ancak varlığını sürdürebilmişti.

Eğitim süresi 2 yıllık olan ‘Beykoz Orman Ameliyat Mektebi’ ortaokuldan sonra kaydolunabilinen bugünkü Meslek Lisesi dengi bir okuldu. Sadece bir dönem mezun verebilmişti. Ulaşabildiğim tek mezunu, bugün hayatta olmayan Ord. Prof. Dr. Asaf Irmak’tır. 1917’de girdiği okuldan 1920’de mezun olmuştur. Asaf Hoca, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nin efsanevi isimlerindendir.

Orman Ameliyat Mektebi’nin öğrencileri Hendek, Adapazarı ve Adana’dan gelen öğrencilerle Beykozlu öğürencilerden oluşuyordu. İşte bu okullardan o yıllarda mezun olan bir avuç genç bize büyük miras bıraktı. Beykoz, bugünkü orman varlığını o gençlere borçlu.

Yaşlı bir amca bizi nerelere götürdü, bize nasıl bir ders verdi?

Bugünkü orman ve ormancılık tecrübemiz o yaşlı amcaya hem çok şey borçlu hem de ondan çok ders almalı diye düşünüyorum.

Yazarın Yazıları