Zeliha İMAY
  • 06/02/2019 Son günceleme: 06/02/2019 10:20
  • 12.573

Bu yazımızda sizlere musiki ile iştigal eden din adamlarımızdan Yesari Asım Arsoy’dan bahsedeceğim.

Yesari kelime anlamı itibariyle "solak" demektir.

Aslında büyük dedesi Şeyh Ömer Efendi solaktır ve "Yesari" lakabıyla anılırdı. Ancak Asım ve ablası da solak olduğundan mütevellit, onlar da Yesari adını aldılar.

1896 yılında  Osmanlı toprağı olan Drama’ya Konya’dan göç eden  8 çocuklu bir ailenin 6. çocuğudur. 1900 yılında doğmuştur.

İlk ve orta tahsilini Drama’da tamamlar. Babası Ömer Lütfi Efendi gelenek göreneklerine bağlı ve oldukça dindar bir insandır.  Aile üzerinde de bu özellik çok etkilidir. Asım Bey de bu terbiyeyle yetişir. Sesi de çok güzel olduğu için camilerde müezzinlik yapmaktadır.

Fakat 93 Harbi sebebiyle Trakya’dan Anadolu’ya karlı kış günlerinde acı göç başlar.

 Soğukta, yağmurda, çamurlu yollarda Balkan Türkleri göçe başlarlar. Büyük bir çileyle ve alelacele, hazırlıksız… Hatta Asım’ın kardeşi aceleden beşikte unutulmuştur. Onu almak için geri dönerler.

Bu esnada Asım Bey, “Bir ara geriye dönüp baktım, sarı inek kapıda, arkamızdan melül mahzun bakıyordu, hâlâ gözlerimin önündedir.” diyerek trajedinin boyutuna dikkat çeker.

Göç durakları önce İstanbul, sonra Adapazarı’dır. Hem çalışır, hem musiki ilmini öğrenmektedir. Ancak ailesi müzikle ilgilenmesine çok da sıcak bakmazlar. Babası hafız olmasından yanadır. Muhasebecilik, katiplik, maliye memurluğu derken, İstanbul’a gelir ve kendini tamamen musikiye verir. Zamanın önemli müzik adamlarından dersler alır.

Sesiyle, tavrıyla, besteleriyle ve mütevazi kişiliğiyle gönülleri fetheden Asım bey, maddiyata önem vermeyen biridir.

“Meşhur olmaktan ziyade sanatkârım, şöhret afettir.” sözüyle de bu özelliğini tescil etmektedir. Şarkılarını radyoda okumayarak sadece plaklara okumuş, asla konser vermemiştir.

Dönemin önemli müzik adamlarından Nevzat Atlığ, kendisine İstanbul Radyosu’nda çalışmasını teklif etse de Asım Bey önce kabul etmemiş, ancak ısrarlara dayanamayarak sözleşme imzalamıştır. Radyoda konser düzenlemeyecek, sadece stajyerlere ders verecektir. Konser düzenlemesi için yapılan baskılar nedeniyle radyoyu bırakır. Ve hiçbir ücret almaz.

Para alması noktasındaki ısrarlara, “haksız kazanç olur, ders verdim ama konser programı yapmadım.” diye cevap verir. Aslında bu dönemde maddi sıkıntı içindedir, plaklarına eskisi kadar rağbet yoktur. Sahneye zaten çıkmıyor. İhtiyacı olduğu halde bu parayı almıyor.

Asım Bey işte böyle bir kişilik. Nazik, zarif, paraya gereğinden fazla değer vermeyen gerçek sanatçı. Onurlu, menfaat gözetmeyen bir müzik adamı. 

Besteleri:

“Ömrüm Seni Sevmekle Son Bulacak”, “Ümitlerim Hep Kırıldı”, “Yine Kalbim Coşar Ağlar Bu Gece”, “Ada Sahillerinde Bekliyorum”, “Menekşe Gözler Hülyalı”, “Yar Saçların Lüle Lüle”, “Sazlar Çalınır Çamlıca’nın Bahçelerinde”, “Perişan Saçların”, “Fariğ Olmam Meşreb-i Rindaneden”, “Akasyalar Açarken” gibi muazzam eserlerdir.

Güftesi Fitnat Duyar’a ait olan ‘’Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır’’ (Hüzzam)  adlı eserini Peygamber Efendimize (SAV) yaptığı söylenir.

"Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır,

Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır,

Son darbe-i kalbim yine ismin olacaktır,

Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır."

Mısralarıyla dile getirilen sevginin sıradan bir sevgiliye olmadığı aşikâr bir Naat-ı Şerif’dir..

 

Beyaz perdeden tanıdığımız nam-ı diğer ‘’Altın çocuk’’ Göksel Arsoy’un da amcası olan sanatçıya 1991 yılında ‘’Devlet Sanatçısı’’ unvanı verilmiştir.

Sanatçı 19 Ocak 1992 yılında Hakk’a yürümüş ve Karacaahmet mezarlığına defnedilmiştir.

Ruhu şâd olsun…

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz