Çok kafa dengi bir belediye başkanı var Beykoz’da.
Kapı gıcırtısına göbek atmaya başlayan bir toplum intibası vermiş olacağız ki, geldiğinden beri –ki altı ay oldu- en son sayabildiğim dokuz tane festival yaptı.
Düşünün, ıhlamuru, cevizi, yazılı inciri ve balığı ile meşhur Beykoz’da Karpuz Festivali bile yaptı! Yerseniz diyeceğim… Millet afiyetle yemiş karpuzları zaten… Kaç üretici katılmış bu festivale bu da ayrı bir haber konusu ya, geçelim! Ama öyle bir festival ki Diyarbakırlılar hatta Adanalılar bile parmak ısırdı! Altı ayda dokuz festival, ayda bir buçuk… İyi rakam ama yetmez! Zira Başkan söz verdi, “Beykoz’u festivaller şehri yapacağım” diye!
Bu arada büyük çoğunluğunuz farkındadır sanırım, son haftalarda Marmara Depremi’nin ayak seslerini iliklerimizde hissetmeye başladık. En son 5,8’de Kavacık sokağa döküldü. Gökdelenlerin arasında kendilerini çok güvende hissetmiş olacaklar!
Deprem, “ben buradayım, gevşemeyin” diyor. Biz ne yapıyoruz, kendimizi festivale veriyoruz. Vur patlasın, çal oynasın. E tabi, “Serebral Palsi” hastalığına (Allah hepsine acil ve hayırlı şifalar versin) dikkat çekiyoruz! Bu konuda o kadar dikkatli ve hassasız ki düşünün sırf bu hastalığa dikkat çekmek için Festival(!) düzenliyoruz (ya da tam tersi miydi?)! Öte yandan yüzlerce aileye verilen eğitim yardımı ve dar gelirli vatandaşlara verilen ayni ve nakdi yardımlar tasarruf gerekçesiyle kesiliyor. Ama ayda ortalama iki festivale, bisiklet yollarına, bisiklet eğitimine, kargo bisiklete ve bisiklet taşımacılığına ayıracak paramız var ve bunlar Maslow’un İhtiyaçlar Piramidinin ilk basamaklarını oluşturduğu için(!) tasarrufun canı cehenneme!
Beykoz Belediye Başkanı festivaller ve bisikletten fırsat bulup Beykoz’un gerçek sorunlarına ne zaman eğilecek hakikaten merak içerisindeyim. Mesela depremle ilgili bir envanter çalışması, risk haritası oluşturma çabası var mı? Ya da geçmiş yıllarda yaşanan depremlerin Beykoz’a etkileri neler olmuş, her hangi bir araştırma yaptırmış mı?
Mesela 1509 yılında İstanbul’da yaşanan ve Küçük Kıyamet adı verilen depremden haberi var mı? Bu deprem Beykoz’u nasıl etkilemiş?
Anlatayım efendim…
10 Eylül 1509 yılında Marmara Denizi’nde Adalar yakınlarında meydana gelen, büyüklüğü ve yol açtığı yıkım sebebiyle Büyük İstanbul Depremi (halk arasında Küçük Kıyamet) olarak adlandırılan depremde 160 bin kişilik İstanbul nüfusunun % 2,5’i yani 4 bin kişi ölmüş. Bu günkü nüfusa oranladığımızda bu sayı yaklaşık 400 bin kişidir! Oluşan tsunami sonucunda deniz suları surları bile aşarak özellikle Galata ve Beyoğlu’nun alt kısımlarının sular altında kalmasına yol açmıştır. Deprem sırasında en çok hasar gören yerler, eski İstanbul (Suriçi), Marmara Sahili’nin tamamı ve sağlamlığıyla bazı kesimleri zengin eden Anadolu Hisarı ve hatta Yoros Kalesi, yani Beykoz!
Evet, tablo bu… Gelelim günümüze!
Neredeyse tamamı kaçak olan ve büyük çoğunluğu yüksek binalardan oluşan Kavacık ile ilgili bir deprem risk analizi yapılması düşünülüyor mu?
Yirmi, otuz yıl önce yapılan çoğunluğu on iki kat ve üzeri binalardan oluşan, Kavacık, Kaptanlar Mahallesi ve benzeri yerleşim yerlerindeki riski bir tek biz mi görüyoruz. Vallahi ben yetkili olsam ve biraz vicdanım varsa geceleri uyuyamam!
1509’daki depremde Yoros Kalesi’nin bile surlarının büyük hasar gördüğünü tarihi arşivlerde okuyoruz. Yüzde 86’sı kaçak olan Beykoz için nasıl olur da bir risk analizi yapılmaz!
Üç aylık bisiklet eğitimine iki yüz elli bin TL veren Beykoz Belediye Başkanı Murat Aydın, dere yatakları ve çarpık yapılaşmanın en postmodern örneklerini görebileceğimiz Beykoz’un, deprem risk analizini depremden sonra mı yapacak?