A. Raif ÖZTÜRK
  • 17/08/2015 Son günceleme: 17/08/2015 09:16
  • 4.549

Geçmiş tarihlerde bir Kral, mimarbaşıyla şöyle anlaşır.

-“Sana ülkemin ve tüm kraliyet imkânlarını seferber edeceğim. Benden dilediğin kadar para ve elemen alabilirsin. Fakat bana öyle bir saray yapacaksın ki, sen de tüm maharetini ve imkânlarını kullanarak, daha iyisi asla yapılamayacak olan bir saray yapacaksın”der. Mimar başı memnuniyetle sözleşmeyi kabul eder.

Aradan yıllar geçer, kral tüm imkânları mimarbaşının emrine seferber eder. Nihayet o müthiş (bir rivayete göre Kremlin) saray ortaya çıkar. Mimarbaşı büyük bir gurur ve övünçle Kralın huzurundadır. Kral kendisini tebrik ettikten sonra, ona şöyle bir teklif daha yapar.

-“Sana bu saray için verdiklerimin tam iki katını vereceğim. Sen de bu sarayın iki misli daha güzelini yapabilir misin?” Mimarbaşı:

-“Evet kralım, yapabilirim” deyince, kral cellat başını çağırarak: “..Bu adamı derhal öldürün!” diye emreder. Mimarbaşı korku ve şaşkınlık içinde sorar.

-“Nasıl olur kralım! Şaka mı yapıyorsunuz? Bu hiddetinizin sebebi nedir?” Kral:

-“İlk sözleşmemizi ve senin verdiğin sözü hatırla; ben sana,bana öyle bir saray yapacaksın ki, sen de tüm maharetini ve TÜM imkânlarını kullanarak, daha iyisi asla yapılamayacak olan bir saray yapacaksın’demiştim, değil mi? Sana da hiç kısıtlamadan dilediğin kadar para, malzeme, insan gücü, vs. yani her istediğini seferber etmiştim. Zaman sınırı bile koymadım. Bu saraya harcadıklarının iki katını da harcayabilirdin.Oysa şimdi sen, ‘bunun iki kat daha iyisini yapabileceğini’ söylüyorsun. Demek sen verdiğin sözünü tutmamışsın. Yani TÜM maharetini ve  TÜM imkânları kullanmamışsın!…”Der.

Hangi kral ve hangi saray olduğu ihtilâflı, fakat ders ve ibret bakımından çok anlamlı olan bu rivayeti, aşağıda arz edeceğim müthiş bir âyet-i Kerimeyi kolayca anlamamız için hatırlattım. Anlaşılması zor olan konuları, misallerle anlatmak Kur’ânî bir prensiptir. Bakınız yüce rabbimiz bizleri nasıl uyarıyor:

  • Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekirse öylece (Takvâya yakışır şekilde, yani tüm imkânları kullanarak) sakının! Ona lâyık olduğu tazimi gösterin ve ancak O'na teslim olan Müslüman olarak can verin! (Âli İmran-102. Âyet)

Buradaki “nasıl sakınmak gerekirse” ifadesinin tefsirlerdeki açılımı incelendiğinde, “Takvâya yakışır şekilde, en önemlisi de tüm imkânları kullanarak, yani 100 birimlik imkâna sahipsiniz, fakat o imkânları başka yerlere kullanmaktan veya ihmalden, sadece 90 birimini kullandınız. 10 birim eksik kaldı ise tam olmadı” anlamında olduğunu görüyoruz. Netice itibariyle tüm imkânları kullanmış olmuyorsunuz. (Yukarıdaki saray örneğinde olduğu gibi.)

Peki, Allahtan sakınmak ne demek?

Hani uzun bir çöl yolculundayken, dehşetli bir kum fırtınasına yakalansanız, gözlerinize kum kaçmasından nasıl sakınırsınız? Birkaç saniye bile gevşek davranmadan, gözlerinizi hiçbir zaman tam açmazsınız, değil mi? Yani, tam bilinçli hareket ederek, tüm güç ve maharetinizi kullanarak, birbirilerinize kenetlenerek yol almaya çalışırsınız. Eksiksiz ve kusursuz bir şekilde tedbir alırsınız. İşte Allah’ın cc. emir ve yasaklarını uygulamakta da, böyle eksiksiz ve kusursuz bir şekilde tedbir alarak, kendimizi yanlış yapmaktan tamamen korumalıyız ve sakınmalıyız. Emirleri ve yasakları hakkında tam bilinçli olarak, emirlerine böylece tam riâyet, yasaklarından da tamamen kaçınmalıyız. Kısacası, Allaha cc. itaatte %75 başarılı olsak bile bu âyetin tehdit şümulüne girmiş oluruz ve işimiz O’nun cc yüce merhametine kalır.

Yüce Rabbimiz Zâriyat S. 56. Âyette de bizleri aynı te’kit (kuvvetli ve pekiştirilmiş bir kararlılık) ile şöyle uyarıyor: “Ben cinleri de, insanları da (başka bir hikmet ve maksatla değil) ancak (beni tanıyarak) bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Çünkü; O’nu cc. Gerektiği gibi tanımadan, zaten KULLUK olmaz.)

Bu âyeteki ANCAK ifadesi, “te’kit” ifade ediyor. Peki, bu iş yoğunluğu asrında “sürekli ibadet” mümkün mü? Bu Âyete tam uymak ve uygulamak için, “her dakikamızı İBADET hükmüne geçiren prensipleri” uygulamak zorundayız. Yani, evden çıkarken ve her hareketimizde “Allah cc. Rasulü böyle davranırdı, ben de öyle davranayım” demeliyiz. Böyle davranışla, evden çıkıştaki dakikalar ibadet olacak. Yolda “her Müslümana gülümseyerek selam verirsek”, yolda geçen dakikalar ibadet sayılacak. İşyerimizde harama-helâle tam riâyet edersek, tembellikten sakınırsak, namazlarımızı tam saatinde kılarsak, işyerinde geçen o dakikalar ve saatler ibadet sayılacak. Yemek yerken “Bismillâh”la başlayıp, nimetleri tefekkürle devam edip, hamd, şükür ve dua ile bitirirsek, o 30-40 dakikamız da ibadet olacak. Zorunlu işlerden her fırsat buluşta, Kur’ân, zikir, tefekkür, nafile ibadet ve hayırlı meşguliyetlerle değerlendirirsek, o dakikalarımız da ibadet sayılacak. Yatarken; “Allah Rasûlü yatmadan önce şunları okurdu”, “sağ yanına yatıp sağ elinin içini, mübarek sağ yanağına yapıştırırdı, sağ bacağını karnına doğru çekerdi” vs. gibi düşünerek, onu SAV taklit edersek, uykumuz ve tüm gecemiz bile ibadet hükmüne geçecektir.

  • Bu prensiplerin tamamını öğrenip uygulamazsak, yâ Zâriyat-56’nın tehdidi altında eziliriz veya bu tehdit altında ezilmemek için huzursuzluk içinde bocalar dururuz.

Oysa “Allah, sizin için kolaylıklar diler, zorluk dilemez.” Bakara S. 185. Âyet. “Allah, hiç kimseye gücünün yetmeyeceği yükü yüklemez”. Bakara S. 286. Âyet.

“Kim, hayır için verir, Allahtan SAKINIR ve en güzel sözü (Kur’ânı) doğrularsa, ona en kolay yolda gitmeyi (Allah daha da) kolaylaştırır…(Leyl, 5-7. Âyet.) Vesselâm.

Yazarın Yazıları