A. Raif ÖZTÜRK
  • 12/09/2014 Son günceleme: 08/12/2014 23:11
  • 6.121

Cehâlet, kelime anlamı itibariyle; Bilmemek, bilgisizliktir, fakat bu tanımlama çok eksik kalıyor. Cehalet;

“sadece bilgisizlik” demek değildir. Cahillik; okuma yazma bilmemek de değildir. Okuma yazma bilmeyene ÜMMÎ denir, cahil değil. Nice ümmî zâtlar vardır ki bilgileri zirvededir ve milyonları yönetiyorlar. Aynı zamanda nice akademisyen, anlı, şanlı, unvanlı kişiler de var ki, cehaletleriyle halkı şaşırtıyorlar. Peki, asıl cehalet nedir?

    CEVAP: I. Yanlış ve gereksiz bilgilerle dolmak. II. Hak ile bâtılı bilememek veya birbiriyle karıştırmaktır. Evet, cehaletin zıddı bilgidir, fakat bizim bilgi diye övündüğümüz birçok şeyler, genellikle bir şey bildiğimizi sanmaktan ibaret bir aldanmadır ki, Filozof H. D. Thoreau bunu “pozitif cehalet” olarak adlandırıyor. (Örnek: Darwin teorisi.) Bu ünlü düşünüre göre Pozitif cehaletin bir diğer kötü yanı, gerçek bilgiye olan ihtiyacımızı hissettirmez. Yani, bilgi tokluğu yaşatır… Aslında yanlış ve gereksiz bilginin, cehaletten çok daha da kötü olduğu herkesçe malum. Peki, gereksiz bilgi, ‘bilgi olduğu halde’ nasıl cehalet, hatta cehaletten de kötü oluyor?...

Gereksiz bilgi; insanın hayatında hiçbir işe yaramayan fakat yine de insanın ilgisini çeken malumat ve bilgi türleridir. Buna da örnek, yerli ve yabancı artistlerin, şarkıcıların, futbolcuların şecerelerini saymak. Eski tarihli maçların bile kritiklerini yapmak ve tarih, kadro, gol sayıları ve futbolcu bedelleriyle anlatmak. Vakit öldürücü hayalî ve sanal dizileri anlatmak. Nasıl ki zararlı gıdaları yemiyor ve çocuklarımıza yedirmiyorsak, her diziyi de izlememeliyiz. (Dînî belgeseller hariç.) Mutlu eden yalanları değil, her zaman acı dahi olsa gerçekleri tercih etmeliyiz…

Meşhur bir hikâye: Bir zamanlar, kabiliyete ve yeteneğe çok önem veren bir padişah, çok farklı bir bilgi, beceri ve özelliğe sahip, kabiliyeti olan kişileri huzuruna toplar, yeteneklerine göre çeşitli hediyeler dağıtırmış. Bir gün adamın biri yeteneğini göstermek için padişahın huzuruna çıkmış. On metre uzaklıktaki iğnenin deliğinden ip geçirdiğini iddia etmiş. Buna kimse inanmamış. Padişahın huzurunda ilk denemesinde ipi, on metre ilerdeki iğnenin deliğinden geçirmiş. Birkaç kez daha yaptırmışlar. Adam her seferinde bunu başarmış. Padişah ona “bu işi becerebilmek için ne kadar zaman harcadığını” sormuş. Adam bu işe yirmi yılını verdiğini söyleyince, Padişah yardımcılarına, “Bu adama yirmi altın verin ve kırk değnek kırılıncaya kadar vurun!” diye emir vermiş. Herkes gibi, adam da çok şaşırmış. “Padişahım kırk altını anladık da, kırk değnek niye? Bir kusur mu işledik huzurunuzda?” diye soran adama Padişah:

-“Evet, yaptığın iş kolay değil, imkânsız gibi. Sana kırk altını bu zor işi başardığın için veriyorum. Kırk sopaya gelince… Bu cezayı, bu kadar gereksiz, faydasız ve ülkemin hiçbir ferdine ve derdine fayda sağlamayan bir işi yapabilmek için, o kadar zamanı boşa harcadığın için verdim ki, aklın başına gelsin...”

İnsanlığın Rehberi ve en doğru sözlüsü Hz. Muhammed SAV, şeytanın şerrinden Allaha sığındığı gibi, “Faydasız ilimden de Allaha sığınmıştır” (Bkz.: Tirmizi, Daavât, 68.) Acaba niçin?...

Faydasız ve gereksiz ilmin cehaletten daha kötü olduğu, sanırım anlaşıldı. Peki, gerekli bilgilerin hangisi daha önemlidir? Bizler, hangi ilimlere öncelik tanımalıyız?

İşte bu sorunun cevabı çok zor, çünkü; Hubble kanununda belirtilen kâinatın sürekli genişlemesi gibi, ilim de sürekli katlanarak genişlemektedir. Hz. âdem AS zamanındaki ilim ile hatta 100 sene önceki ilim ile bugünkü ilim arasında dağlar kadar fark var. Sadece 100 yıl önceki hekimlik bile, bugün onlarca kısma ayrılmış ve her bir branşın ucu-bucağı görülemez olmuş. Önceleri 5-10 meslek varken, şimdi yüzlerce meslek dalı var. Sosyal ilimler, DİN ilimleri, FEN ilimleri, siyaset, spor, Tıp, ziraat, meslek ilimleri ve daha neler neler? Acaba insan bunlardan hangisini öğrenmelidir? Hangi birini tam öğrenmeye ömrü yetebilir ki? İşte bu nedenlerle de çok önemli olanlara ve meslek edineceklerimize odaklanmamız şarttır. Bu şartlara rağmen, gereksiz bilgi ve meşguliyetlere vakit ayırmanın mantıksızlığını siz düşünün.

Mademki gerçekler böyle, şimdi çok ciddi düşünelim: Önce insanın ömrüne bir bakalım. % Kaçı dünyada geçiyor? % Kaçı Âhirette geçecek? Dünya ömrü 130 sene bile olsa, Âhiret; SONSUZ, SINIRSIZ, EBEDÎ… Sonsuz, ebedî senenin yanında, 130 senenin ne önemi var ki?...

İşte bu tablodan anlaşılıyor ki, aslında Ahiretimiz için ilim tahsil etmekten ve çalışmaktan, dünya için ilme ve çalışmaya pek vakit kalmamalıdır.  Akıl ve Mantık bunu gerektiriyor. Peki, bizler hangisi için daha çok çalışıyoruz? Cevap, yürekler acısı, değil mi?

FIKHÎ AÇIDAN İLİM: Her insanın DİN ilmini öğrenmesi Farzdır. Kaynak Hadis-i Şerif: “İlim talep etmek ve öğrenmek her Müslümana farzdır.” (İbn Mace, Mukaddime, 17. ..Ve bu Hadîs-i Şerifin dayandığı âyet: Tevbe, 122. Âyet.). İnsan olarak yaratılan herkesin “ÎMAN ilmini” her gün (sürekliliği emreden âyet; Nisa, 136. “Yâ Eyyühellezîne, âmenû, âminû billâhi”) tahsil etmesi (bu konuda çaba göstermesi) ise VÂCİPTİR. Vacibi terk eden âsi ve günahkâr olur. (Bkz.: Tâhâ sûresi, 114., Bakara S., 260., Zümer sûresi, 9., Mücâdele S. 11. Ayetler. Ve İ.Âzam, İ.Şâfi, İ.Hambel, S.Sevrî, İ.Eşârî v.d.) Çünkü, İlâhi emir çok net: Ben cinleri ve insanları, Beni tanıyıp, ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (51. S./56. Â.) ..Ana gâye buysa, gerisi teferruattır…

Gerçek İLİM elbette bir bedel ve azami gayret ister. Buna mukabil gereksiz bilgileri ise şeytan süsleyerek câzip hâle getirdiği için, gerçek ilmin veya gerekli bilgilerin önünü tıkar…

İmam Gazalî Hz’nin, “Hangi ilmi tahsil edeyim?” diye soran talebesine verdiği ilginç cevap: “Ömründen bir hafta kalmış olduğunu bilseydin, hangi ilmi öğrenirdin?...” olmuş.

  • Bu gerçekler ışığında, acaba aklı başında bir insanın, gereksiz bilgilerle meşgul olmaya ve zamanını boşa harcamaya hiç gönlü razı olur mu?...

Okumaktan mani ne? Kişi Hakk’ı bilmektir
               Çün okudun bilmezsin, ha bir kuru emektir.
(Yûnus Emre)

“Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” (Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadis No:1201) “Sizin hayırlınız dünyası için ahiretini, ahireti için dünyasını terk etmeyendir.” (Kenzü’l-Ummal, III/238, hn: 6336) "Dünyaya ait işler, kırılmağa mahkûm şişeler hükmündedir; bâki ahiret işleri ise, gayet sağlam hakiki elmaslar kıymetindedir."  (Bediüzzaman Said Nursi Hz.)

Yazarın Yazıları