Sinan KAVRAKOĞLU
  • 01/01/1970 Son günceleme: 24/06/2008 00:11
  • 26.459

TSK’nın “Milli İradeye Karşı Acil Eylem Planı”nı açıkçası garipsemedim. Zira, 28 Şubat sürecinde de “Batı Harekat Konsepti” adlı benzer bir çalışma yapmıştı. Daha doğrusu 28 Şubat’ta yaşanan post-modern darbeye rahmet okutacak kadar akıldan izan olan bu günkü çalışma TSK’nın her darbeden önce başvurduğu bir metot olarak önümüzde duruyor. Tek farkla, bu gün darbeyi“Yüksek Yargı” yapıyor.

28 Şubat sürecinde hazırlanan Batı Harekât Konsepti’nde “İrticai faaliyetlerin yakın gelecekteki durumuna dair değerlendirme” ana başlığının altında “Gelir dağılımı dengesizliğinden kaynaklanan tehdit”“işsizlikten kaynaklanan tehdit” alt başlıklarının ardından üçüncü sıradaki tehdit şöyleydi; “Türk Milleti’nin dinine, örf ve adetlerine bağlılığından kaynaklanan tehdit”. 

İnanılmaz değil mi? Türk halkının göz bebeği olan TSK, milletinin manevi değerlere bağlılığını tehdit olarak görüyormuş.

Gelir dağılımı dengesizliği ve işsizliği irtica için tehdit olarak gören TSK yaptığı darbelerle işsizler ordusu oluşturduğunu, milyarlarca dolarlık kayıplara yol açarak gelir dağılımında denge diye bir şey bırakmadığını görmüyor mu? Bu perspektiften baktığımızda görece olarak TSK’yi irticayı tetikleyen kurumların başına koyabiliriz sanırım.

Yani 28 Şubat ile demokrasiye balans ayarı yaptığını zanneden ve Türkiye’ye bu süreçte 200 milyar dolar yük bindiren başta Çevik Bir olmak üzere TSK, Türk halkını tehdit olarak görüyormuş. İyi ama kime karşı?

Bu saatten sonra kimse çıkıp da cumhuriyet, demokrasi, anayasa, özgürlük, eşitlik falan demesin. Kendimle dalga geçebilirim ama kimse beni ti’ye alamaz.

Bu gün, TSK’nın Yüksek Yargı, Üniversiteler, Kartel Medyası, bazı STK’lar, uygun sanatçı ve yazarları da içine alan oldukça geniş kapsamlı bir çalışmayla Büyük Önder’in portresini çizdiği Türk Milleti’ni standart bir kalıba sokacak bir çalışmaya girdiğini öğreniyoruz. Tıpkı 28 Şubat sürecindeki gibi…  

TSK ise, “Komuta kademesinde böyle bir belge yoktur” diyerek aslında belgenin varlığını kabul ediyor. Ve belki de Genel Kurmay’ın içinde çok tehlikeli ayrı bir yapılanmayı da ikrar etmiş oluyor. Ancak, halen bu konuda soruşturma başlatılmamış olması kafalardaki soru işaretlerini arttırıyor.

Ağustos ayındaki YAŞ’ın ardından kuvvetle muhtemel Genel Kurmay Başkanı olacak olan İlker Başbuğ’un Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt’le görüşmeleri, bir kitapla ülkeyi 25 yıl geri götüren A. Necdet Sezer’in değişik kesimlerle yaptığı derin toplantılar, Yargıtay, Danıştay, YÖK, Rektörler, başta ADD olmak üzere bazı STK’lar…

Tüm bu kurumların son zamanlarda yaptığı çıkışları minik bir flash-back yaparak anımsarsak Genel Kurmay’ın uygulamaya koyduğu bu dez-enformasyonun hangi aşamaya geldiğini de görmüş oluruz. Projenin nüvesini ise elbette iktidar partisine açılan kapatma davası oluşturuyor. 367 ucubeliğini uygulayanlar için internette sörf yaparak delil toplamak elbette zor olmasa gerek. Ancak, bu gün oluşan bu utanç tablosunu görmezden gelenler, göz yumanlar veya ortak olanlar ki, başta kartel basını olmak üzere gelecek kuşaklar tarafından hak ettikleri yere konulacaklardır. Tabii, maalesef kaybeden yine fişlenmiş, istismar edilmiş, öküz yerine konmuş, zekâsı küçümsenmiş, kimliksiz ve gerici ilan edilmiş Türk milleti olacak.

Hangi milli irade, hani!

Millet iradesi hiç bu kadar yok sayılmamış, ipotek altına alınmamıştı. Laiklik elden gidiyor diye çığırtkanlık yapanların (ki başı CHP çekmektedir), tutunacağı tek daldır “laiklik” kelimesi ve bu gün yaşananlara baktığımızda bunun ne kadar doğru bir tespit olduğunu görüyoruz.

Bu millet kendisine sunulan yeteneksizleri seçip iktidara taşırken onların hiçbir zaman küçük birer piyon olduklarını anlayamamıştı. “70 milyonun içinden bu ülkeyi adam gibi yönetecek bir adam çıkmaz mı kardeşim?” der dururdum hep. Çoban Sülü, Ahmet Necdet Sezer, Ecevit, Çiller, Mesut Yılmaz, Deniz Baykal hatta ve hatta İsmet İnönü. Bunların hepsi asker, yargı, üniversite, kirli basın ve iş dünyasının (sabetayist ve mason olanlarının) bizlere dayattığı ve bizlerin de seçtiği sözüm ona liderler. Bu arada, hakkında Mason olduğuna dair dedikodular olan Çoban Sülü’nün de aslanlar gibi mason olduğunu öğrendik ya gözümüz açık gitmez artık. Düşünsenize yakın tarihimizin en kanlı ve kriz dolu yıllarının baş sorumlusu masonmuş. Biz de kara kara düşünelim “yahu nerde hata yapıyoruz?” diye. Hiçbir şeyi doğru yapmamışız ki!

Yazık, çok yazık…

Yazarın Yazıları