A. Raif ÖZTÜRK
  • 25/06/2017 Son günceleme: 27/06/2017 21:33
  • 5.463

Akıl nedir? Lügatlerde akıl; düşünme, kavrama, anlama yetisi.

Akıl, insanı hayvandan ayırt eden en önemli faktördür. 

Akıl; engellemek, alıkoymak, bağlamak anlamlarına da gelmektedir.

Malumdur ki, kâinat içindeki canlılardan sadece insana akıl verilmiştir. Sebebinin de Yüce Rabbimiz ve O’nun elçilerinin bildirdiklerine göre, ‘her insanın SINAVA tâbî tutulduğu için’ verildiğini anlıyoruz. Bu nedenle de ‘aklın en önemli kullanım alanının, bu sınavı mutlaka kazanmak ve asla kaybetmemek adına olduğu’, çok net anlaşılmaktadır. Fakat ben dâhil (bazı müstesna şahitleri tenzih ederek) hepimiz bu zorunluluğu maalesef idrak edebilmiş değiliz.

Şu yazıyı okurken olduğu gibi, biraz üzerinde duruyor gibi oluyoruz, hemen çevremizdeki olaylardan etkilenip, gevşeyiveriyoruz…

Bu gevşemenin en önemli sebebi ise aklın, aynen bir pusula gibi hassas oluşudur. Yani, bir pusulanın görevi nasıl ki bize doğru yönü göstermek olduğu halde, yakınında ve çevresindeki manyetik alanlardan veya metal alanlardan etkilendiği zaman, doğru yönü asla gösteremez. Bizi yanlış yöne sevk eder.

İşte aynen bunun gibi akıl da böyle etkilenmelere açıktır ve çok müsaittir.

Fakat manyetik alandan değil de Şeytanın ve Nefsimizin vesvese ve fısıltılarından etkilenir, çevredeki yaşantılardan etkilenir.

Yani akıl, o pusula gibi metalden veya manyetik alandan değil, kötü arkadaşlardan, TV dizi ve programlarından, internetten, sevdiği ve saygı duyduğu kişilerden, artistlerden, futbolculardan ve varlıklı kimselerden de etkilendiği zaman, doğru yolu bulamaz. Hatta şeyhinin sigara içişini bile meşru görüp, sigara içmediği halde maalesef “şeyhimin sünneti” diye sigaraya başlayanları da çoklukla görebilirsiniz.

Daha ileri gidip arz edeyim ki, şeyhi veya idol olarak seçtiği bir kişi, bir başka kişiye veya kuruma beddua ediyorsa, o kişinin aklı da bundan etkilenerek, daha önce masum gördüğü o kişiye veya kişilere beddua veya buğz edebilir. Yani o durumda da akıl asla doğruyu gösteremez. Bu gerçeği Yüce Rabbimiz Â’raf S., 30. Âyette şöyle açıklıyor: “…onlar Allah'ı bırakıp şeytanları veli edinmişlerdir; hâlâ da kendilerini doğru yolda sanırlar….”

Bir başka güncel ve özet ifadeyle; AKIL TUTULMASI sebebiyle, aynen o pusula gibi doğru yoldan sapılabilir. Farkına varılmaz ise ebedî felâketlere dûçar olunur…

Peki, “bu tür tehlikelerden kurtulmanın ve korunmanın çareleri var mıdır ve nelerdir?”. İşte bu çok önemlidir.

Öncelikle yukarıda kısmen arz edilen, aklın etkilendiği alanlardan zinhar kaçmak ve kurtulmak şarttır. İslam tarihindeki “Mescid kuşu Sâlebe veya İsm-i Âzama mazhar olduğu halde, bedduaları sebebiyle Kur’ânda (A’raf S. 175-176. Âyetlerde) Lanetlenen Belâm Bin Baura” gibi gerçek örneklerden ibret alarak, kendimize çeki düzen vermemiz şarttır. (Bu konuda daha geniş bilgi için, internette bu isimleri sorgulamanız yeterlidir.)

Bu şartları yerine getirebilmemiz için de, aşağıda arz edilen Nisa-136. Âyetin ışığında, gerçek ilimlere müracaat edilmelidir. Yani şu kıssadaki gibi bilinçli olmalıyız.

İmam Rabbani bir Ramazan günü kızgın çölde ilerlerken, susuzluktan çok muzdarip ve bitkin kaldığı bir zamanda “Ey Rabbanî kulum, oruç senin üzerinden sâkıt oldu” (üzerinden bu farz kalktı) anlamında bir nidâ işitir.

Hemen ilmine, dînî bilgisine müracaat eder ve böyle bir hükmün Allah Rasûlüne SAV bile uygulanmadığını düşününce, o nidâya şöyle cevap verir.

-“Git ey mel’un şeytan, beni kandırmazsın” diyerek bu vebalden ve tuzaktan kurtulur. Yani şayet o ilmi ve dînî bilgisi imdada yetişmesedi, o tuzağa düşecekti.

Buradan da ‘her birimize Din ilminin niçin farz oluşunun hikmeti’ de anlaşılıyor.

Yüce Rabbimizin biz îman edenlere; Nisa suresi, 136. Âyetiyle bizlere: “Ey iman edenler, Allaha, Rasülüne ve Kur’âna iman edin,” ..hitabının, “iman ilminizi sürekli takviye edin” anlamına geldiği de âşikârdır. Yoksa hem “iman edenler diye hitap edecek, hem de iman ettiklerini bile bile “iman edin” diyecek, olacak şey mi bu?...

Yüce rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Kime hikmet (ilim) verilmişse, ona büyük bir hayır verilmiştir.” (Bakara S. 269. Âyet.) 

Bilvesîle; Ramazan bayramınızı Cân-u gönülden tebrik ve tes’îd eder, tüm sevdiklerinizle birlikte sağlıklı ve mutlu ömürler niyaz ederim. Bu Bayramın, tüm İslâm âlemi için;

ittifaka, birlik ve beraberliğe, barışa, huzura, kalkınmaya, bol ve helâl kazançlara, dayanışma ve güç birliğine,

Dünya ve Âhiret saadetlerine vesîle olmasını niyâz ederim…

Yazarın Yazıları