A. Raif ÖZTÜRK
  • 15/07/2017 Son günceleme: 23/07/2017 21:00
  • 4.867

Bu hain darbe girişiminin, benim ve tüm ehl-i îmanın ağrımıza giden ve asla kabullenemediğimiz birçok tarafı ve sebepleri vardır. Ben birkaçını arz edeyim, siz kendi bildiklerinizle devam edersiniz. Şöyle ki:

15 Temmuz HÂİN darbe girişiminin din kisvesine sokulmuş emperyalist bir yapı tarafından, gelmiş geçmiş iktidarların içinde en dindar kadroya karşı yapılmış (veya yaptırılmış) olması, ağrımıza gitmektedir. Bu ihanet “ne istedilerse verdik” denilen kişiler tarafından, istediklerini kendilerine “alnı secdeye gelen kimseler” oldukları için veren siyasi kadroya karşı gerçekleştirilmiş olması, tüm aklıselimi kahretmektedir.

Malum yapının sinsi kadrolaşmaları fark ve ikaz edildiğinde ise “M. Moğultay’ın yerleştirdiği laik ve komünist kişilerin yerine, imanlı kişilerin geçmesini istemez misiniz?” aldatmacasıyla, tüm vatan evlâtlarını enayi yerine koymuş olmaları çok ağırımıza gitti…

Hükümetler ve özellikle bu iktidar, bu ihanet şebekesinin masum yüzlü canileri için, “yurt dışında Türk okulları açıyorlar, nesillere sahip çıkıyorlar, güzel işler yapıyorlar, aradığımız kadroları bunlar yetiştirmiş oluyor” diyerek, “alnı secdeli insanlar” hüsnü zannıyla bakmıştı. Bahsi geçen yapının millete, devlete, vatana ve bayrağa bu şekilde sinsice ve adice ihanet edebileceğini akıllarının ucuna bile getirmemişlerdi. Bu sinsi kadroyu o gün şikâyet edenler ise sırf din ve mukaddesat düşmanlıkları nedeniyle adlî makamlarca o gün dikkate alınmamışlardı. 

Bugün ise malum ihaneti bahane eden o mukaddesat düşmanlarının; “bakın biz bunların tehlikeli olduğunu size on beş sene önce söylerken, siz onları savunuyordunuz biz haklı çıktık” demeleri ağrımıza gidiyor. Oysa o zaman bu yapının tehlikeli olduğunu söyleyenler, bugün o hainleri ölesiye savunur hale geldiler, şimdi bu ne iki yüzlülüktür diye biz şaşırıyoruz.

15 Temmuz HÂİN darbe girişiminin; “cemaat” kelimesi, inançlı kişilerin güvenilirliği, din, iman, imam, hizmet, dershane ve kardeşlik gibi tüm mukaddes kelimelerimizi istismar ederek tırpanlaması ve ayaklar altına alması hepimizi kahretmektedir.

Bu mukaddes kelimelerin hainler tarafından istismar edildiğini fark edemeyen, araştırma alışkanlığından yoksun olan masum halk, maalesef bu değerlerimize de şüphe ve şâibe ile bakar olmuştur. Bu durum masum müminleri kahretmektedir…

Bunu fırsat bilen din düşmanları ise “mademki en büyük ve güvenilir cemaat böylesine bir ihaneti işlemiştir öyleyse tüm cemaatler devlet aleyhine potansiyel suçludur” diyerek, dinimize ve mukaddeslerimize saldırmaya, hatta yargıyı ve emniyeti kışkırtmaya başlamışlardır. Gelinen durum hem istismar, hem de hainlerin bıraktıkları kötü imaj bakımından üzüntü vericidir.

15 Temmuz'un bir yönüyle “İhanet”i diğer bir yönüyle de “ihanete karşı bir milletin direnişini ve şahlanışını” sembolize etmesi anlamlıdır.

Bu bakımdan, bu sinsi İHÂNET ve bu ihanete karşı milletin direnişi ve şahlanışı unutulmamalı ve unutturulmamalıdır. Bu nedenlerle 15 Temmuz etkinlikleri önemlidir…

Şu husus asla unutulmamalıdır ki; o gece hainlerin belini kıran bütün tevafukların kesinlikle bir İNÂYET-İ İLÂHİYE  (Allah’tan yardım, ihsan, lütuf, kollama ve kayırma) olduğu aşikârdır. Yüce Rabbimizin kalplere nasıl hükmettiği milletin zerre kadar korku, tereddüt ve endişe göstermeden tam bir cesaretle şahlanmasından ve geri adım atmayı bir an bile düşünmemesinden anlaşılmaktadır…

Diyanet İşleri Başkanlığının "Salâların Şahit Olduğu Direniş: 15 Temmuz" başlıklı 14 Temmuz 2017 Cuma hutbesi de yukarıdaki ifadelerimizi tamamen doğrular mahiyettedir.

• O hutbeden birkaç paragraf ekleyerek, özetlememizi noktalıyorum:

Aziz Müminler! Zihinlerimizden asla çıkartmamamız gereken diğer bir husus da, o gece maruz kaldığımız ihanet ve işgal teşebbüsünün, maalesef Din kisvesi altında yapılmasıdır.

15 Temmuz gecesinde şahit olduk ki, suret-i haktan görünerek, (Aslında Gerçekle hiç ilgisi yokken, gerçekmiş gibi bir kılığa girip halkı yanıltarak) 40 yıl boyunca bu milletin dinini, imanını, değerlerini, duygularını, zekât, sadaka ve yardımlarını istismar eden bir ihanet şebekesi, milletimizin varlığına kast etti.

15 Temmuz’da hepimiz şahit olduk ki, aziz milletimiz, devlet büyüklerimizin çağrısıyla kendi vatanını, hakkını, hukukunu, özgür iradesini, istiklal ve bağımsızlığını savunmak için dilinde tekbir, kulağında salâ sesleri, kalbinde şehadet arzusuyla meydanlara akın etti. O gece aziz milletimiz, İstiklal Marşımızın “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım. / Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım” dizelerinde ifade edilen o muazzam ruhu bütün dünyaya bir kere daha gösterdi.

Bilhassa gençlerimizin “bismillah” diyerek abdestlerini alması, “şehadet getirerek” evlerinden ayrılması, “Allahu Ekber” nidalarıyla yollara düşmesi, milletimizin istikbali açısından en büyük UMUT olmuştur. O gece ve sonraları, Dünyanın bütün mazlumları, mağdurları, mahrumları, muhacirleri, göçmenleri, milletimize dualar ettiler. “İslâm ümmetinin son kalesi düşmesin” diye secdeye kapanarak gözyaşı döktüler.

İşte bunun için 15 Temmuz’un sene-i devriyesinde millet olarak bize düşen en önemli vazife, Allah’ın Lütuf ve İnayetini, Rahmet ve Nusret’ini asla unutmamaktır. Bu büyük badireyi omuz omuza atlatmış müminler olarak üzerimize düşen, Yüce Rabbimize olan hamdimizi, senamızı, şükrümüzü, secdemizi hiçbir zaman eksik etmemektir. Bu tür ihanet ve kötülüklere bir daha maruz kalmamak, maslahat (iyiliğe sebep olan ve din açısından muteber olan işler) rengine bürünmüş mefsedet(yani; bozgunculuk, fitne ve fesatçılık, münafıklık, ihanet vs) hareketlerine boyun eğmemek için gerçek bilgi ve hikmet yolundan ayrılmamaktadır… (Bu son paragraflar D.İ.B. Hutbesinden.)

Yüce Rabbimiz; Cennet misal ülkemize; asırlardan beri ağız şapırdatan şer müttefik ülkelerin teşvikleriyle (hatta satın almalarıyla),ülkemizin çeşitli mihraklarına sinsice yerleşerek kendi halkına İHANET edilmesine, bir daha asla fırsat vermesin, inşallah… Âmîn.

Yazarın Yazıları