Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN
  • 08/04/2022 Son günceleme: 08/04/2022 11:32
  • 4.105

On beş yıl kadar önceydi. Kütahya Dumlupınar Üniversitesinde öğretim üyesiydim.

YÖK’ün Erasmus programı kapsamında bir öğrenci Macaristan’dan Bölümümüze gelmişti. Güz döneminde Biyoloji bölümümüzde eğitim alacaktı. Benden de bir ders aldı. Dönemin ortası Ramazan ayına denk gelmişti. Bir gün öğrenciye “Biz bu ay oruç tutuyoruz. İftar dediğimiz akşam yemeğinde yemeğe misafir çağırmak dinimize göre çok sevaptır. Yarın akşamki iftar yemeği için komşumuz olan birkaç öğrenciyi çağırdım. Seni de davet ediyorum. Gelir misin?” dedim. Hiç tereddüt etmeden, “memnuniyetle gelirim” dedi.

Bir gün sonra mesai bitiminde odama geldi ve birlikte bizim eve gittik. Biraz sonra komşu öğrenciler de geldi. Bu arada tanışmalar yapıldı, memleketlerden konuşuldu. Ezan vakti yaklaştığında öğrencileri sofraya buyur ettim. Misafir öğrenci; “Hocam ben vejeteryanım, et yemiyorum” dedi. Ben de “Tamam, o zaman etsiz yemeklerden yersin. Etsiz olarak fasulye, pilav ve salata var” dedim. O da tamam dedi.

Mutfağa gittim ve eşime durumu anlattım. O da “Çorbaya çok az kıyma koydum, az miktarda olduğu için yiyebilir belki, çorbadan verelim” dedi. Derken vakit girdi ve çorbalardan başladık yemeğe. Misafirimiz çorbadan bir kaşık alır almaz “Bunda et var” dedi ve yemek istemedi. Bunun üzerine misafire dönerek; kusura bakma “Çorbada et çok az olduğu için belki önemsemezsin diye düşünerek çorba verdik” dedim. Hocam ben özür dilerim “Vejeteryan olduğumu daha önceden size söylemeliydim, benim hatamdır” dedi. Sonra etsiz yemeklerden devam etti.

O sırada içimden; “Bu öğrenci Müslüman olsa çok iyi bir Müslüman olur herhalde. Dini bir müeyyidesi olmayan ve sadece dünyevi bir amaçla vejeteryanlığı sanki dini bir emirmiş gibi tavizsiz uygulayan birisi Müslüman olsa inandığı değerler için ne kadar titiz bir dini hayat yaşar” diye düşündüm.

Yazarın Yazıları