Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN
  • 09/09/2022 Son günceleme: 09/09/2022 22:43
  • 6.173

Hacivat ile Karagöz ismini duyup da gülümsemeyen neredeyse yoktur.

Karagöz ile Hacivat arasındaki diyaloglar kimseyi kırmadan dökmeden öğretici ve “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” kabilindendir. Güldürürken düşündürürler.

Edebiyatımızın ve gösteri sanatlarımızın “Karagöz ile Hacivat” ismiyle bilinen bu gölge oyunu, animasyon filmi olarak “Karagöz: Yar Bana Bir Eğlence” ismiyle sinemalarda gösterime girdi. Filmde Hacivat ve Karagöz yanında 80 ayrı karaktere rol verilmiş. Yapımcılığını “Yedirenk İletişim şirketi” adına “Dr. İsrafil Kuralay” ve “Bilal Arıoğlu” üstlenirken Yönetmenliğini “Hüseyin Karahüseyinoğlu” yapmış. “Kültür ve Turizm Bakanlığı” katkısıyla ve “TRT” ortaklığıyla gerçekleştirilen projede geleneğin aslına sadık kalınarak modern tekniklerle toplumsal hassasiyeti yansıtan bir yapım ortaya konmuş. Bu sevindirici haberi öğrendikten sonra yıllar önce yazmış olduğum “Hacivat ile Karagöz” yazısı aklıma geldi. Okuyucularım da istifade etsinler diye yazımı aşağıda sunuyorum.

 

HACIVAT İLE KARAGÖZ ... (Temmuz 2010)                                                                   

Hacıvat ile Karagöz oyununu seyretmeyen yoktur herhalde. Perdenin ön tarafında oturmuş seyirciler perdeye bakarlar. Perde arkasında ise bir elinde Hacıvat diğer elinde Karagöz kuklaları çubuklara tutturulmuş olan usta sanatçı maharetini sergilemek ve seyircilere göstermek ister. Bunun için oyuna uygun olarak konuşur ve konuşmaya uygun olarak kuklaları sağa sola ve aşağı yukarı hareket ettirir. Bazen de birbiriyle çarpıştırır. Arkadan gelen kuvvetli ışık sayesinde kuklaların gölgesi perdenin arka yüzüne düşer. Perde gayet ince olduğundan gölgelerin görüntüsü perdenin ön yüzüne de yansır. Kukla ustası kuklaları perde ve ışık hizasında tuttuğu için kendisini gizlemiş olur ve onun gölgesi perdede görünmez. Salondaki seyirciler perdede gördükleri hareketlerden ve konuşmalardan etkilenerek gülerler ama aynı zamanda ders alırlar.

Bu gölge oyunu bana Nur külliyatında geçen “Esbab perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında, izzet ve azamet isterler ki esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikiden” cümlesini hatırlattı. Bunu biraz açalım. Dünyada her varlık ve olay birçok sebeplere bağlı olarak meydana geliyor. Ancak sebeplerin müessir (yaratıcı) olmayıp sadece Yaratıcının izzet ve azametine birer perde olduklarını bilmeliyiz. Çünkü o sebepler de yaratılmıştır. Sebeple müsebbeb yani netice her zaman birlikte görüldüğü için yanıltıcı olabiliyor. Bazıları bu sebep-müsebbeb birlikteliğine aldanarak sebeplere yaratıcılık özelliği veriyorlar. Doğada meydana gelen bitkinin büyümesi, çiçek açması ve meyve vermesi gibi olaylar için doğa yaptı, doğanın hediyesi, doğanın mucizesi gibi ifadeler kullananlar ne kadar hata ettiklerinin farkındalar mı acaba?

Toprağın bağrına gömülen tohum sandığının bahar mevsiminde açılmasıyla minnacık bitkilerin baş göstermesi ve sonra boy atarak kendini göstermesi, çiçeklerin tebessüm edercesine açılması, meyvelerin çubuk gibi ince dalların uçlarında sallanarak kendilerini bize takdim etmeleri, kuşların havada süzülerek uçması, balıkların suda keyifle yüzmesi, yağmurun bulut süngerinden damla damla akması gibi sayılamayacak kadar olayı her sene sürekli tekraren seyrediyoruz.

Bütün bu olaylar tabiat veya doğa dediğimiz perdeye yansıyan Esma-i İlahiyyeden ve Efal-i İlahiyyeden başka bir şey değildir. Esas işi yapan perde arkasında kendi zatını gözümüzle göremediğimiz ancak perdeye yansıyan isim ve fiillerinden kendisini tanımaya çalıştığımız Yüce Yaratandır. Aklı gözüne inmiş ve her şeyin varlığını gözüyle gördüğüne indirgeyenler bu harika işleri doğa denilen ince perdeye veriyorlar ve ondan ibaret sanıyorlar.

Temsilde hata olmaz. Çünkü temsiller hakikatin kendisi değildirler. Sadece hakikati daha iyi anlatmada yardımcı olurlar. Hacıvat ile Karagöz oyununu seyredenlerden bir kısmı, perdedeki gölge hareketleri sadece perdede olup bitiyor, perde arkasında bir şey yoktur deseler ne kadar hata ettikleri aşikardır.

Hayat sadece bu dünyadan ve gördüklerimizden ibarettir demek gibi bir hezeyandır bu. Biraz aklını kullanan seyirciler, “perdenin de bir gerçeği olmakla birlikte bu hareketlerin perdeden değil perde arkasındaki maharetli bir usta ve sanatçıdan kaynaklandığını anlarlar. Çünkü bu oyunu sergilemek ilim ister, maharet ister, sanat ister. Halbuki perdede bu özelliklerin hiç birisi yoktur” diye düşünürler. Perde arkasındaki ustanın varlığına akıl ve kalp gözünü ve tefekkür gözlüğünü kullanarak inanırlar ve bu düşünmeyle de isabet ederler.

Dünyadaki her varlığın ve olayın bir mülk bir de melekut yönü vardır. “Mülk” yönü bize ve dünyaya bakan tarafı olup hakikatlerin gölgeleridir. Gölge aldatıcı olabilir. Dünya imtihan yeri olduğu için olaylar perdelidir. Perdeye takılanlar imtihanı kaybederler.  Kaybettiklerini de ölümden sonra perde kalkınca anlarlar. Ama iş işten geçmiş olur tabiî ki. Çünkü artık geriye dönüş yoktur.

Eşyanın “melekut” yönü ise Yaratacıya bakan yönü olup şeffaf ve çıplak hakikattır. Eşyanın melekut yönünü görmek akıl ve kalp gözüyle mümkündür. Hacıvat ile Karagöz oyununda perdenin seyircilere bakan yüzüne mülk, arka yüzüne de melekut yönü diyebiliriz. İrfan sahibi müminler perde arkasını derecelerine göre idrak edebilirler. Diğer insanlar ise perdeye takılarak aldanırlar. Aldanmamak için ilim ve irfanımızı artırmaya çalışmalıyız.

 

Yazarın Yazıları