Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN
Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN

Bitkilerde strese girer

İnsanlar gibi bitkiler de canlılar âleminin bir üyesidir. Bitkilerin de bazen strese ve krize girdiklerini bildiğim için acaba bu durumda bitkiler nasıl davranıyorlar?

Ne gibi tedbirlere başvuruyorlar? Bu hususta bitkilerden hangi mesajları alabiliriz gibi soruların cevaplarını araştırdım.

Bitkiler açısından doğada hayat şartları sabit olmayıp değişkendir. Normal hayat sürerken bazen yavaş yavaş bazen de birden anormal şartlar hükmeder bitkiler üzerinde. Bu durumlarda bitkiler strese girerler. Son yıllarda çevre kirliliğinin artması ve küresel ısınma gibi sebeplerden ötürü kuraklık stresi etkisini daha çok göstermektedir.

Bundan başka bitkilerin karşılaştıkları soğuk, sıcak, tuzluluk, fırtına, elektromanyetik alanlar, zirai ilaçlar gibi birçok stres kaynağı mevcuttur. Ancak kuraklık stresi diğerlerine göre daha yaygın ve etkilidir. Kuraklık stresi şiddetlendiğinde bitkide susuzluk krizi baş gösterir. Anormal çevre şartlarına maruz kalan hayvanlar göç ederek kurtulabilirler. Bitkiler ise kökleriyle toprağa bağlı olduklarından böyle bir kaçış yolu yoktur. Ancak Rahim olan Rabbimiz stresle baş edebilmeleri için onlara birçok uyum ve direnç özellikleri vermiştir. Susuzluk krizine giren bitkide acil önlemler paketi ve uzun vadeli önlemler paketi olmak üzere iki aşamalı mekanizmalar devreye sokulur.

Acil önlemler bitkinin yapraklarında uygulanır. Yaprakların alt yüzeyinde stoma adı verilen gözenekler vardır. Bunlar bitkinin dışa açılan otomatik pencereleridir. Normal şartlarda gündüz açılır gece kapanırlar. Ancak stres zamanında gündüz de kapatılırlar. Bu gözeneklerden fotosentez ve solunum için gerekli oksijen ve karbondioksit gazlarının alış verişi yapıldığı gibi topraktan alınan suyun fazlası buhar halinde havaya verilir. Bu sırada yaprak yüzeyinde bir serinleme olur ki bu güneşin yakıcı etkisini gideren bir vantilatör görevi yapar. Ancak susuzluk stresi baş gösterdiğinde gözenekler küçülür ve gerektiğinde tamamen kapatılır. Çünkü kuraklık durumunda toprakta yeterli su bulunmadığından kökler suyu emmede sıkıntıya girer ve kök hücrelerinden yapraklara kimyevi bir mesaj iletilerek “su alamıyorum pencereleri kapat” denir.

Mesajı alan gözenekler tedricen kapanmaya başlar. Bu şekilde bitkide su kaybı önlenmiş olur. Gözeneklerin kapalı olması halinde gaz girişi olmadığından bitkide fotosentez azalır. Buna bağlı olarak bitkide büyüme de azalır. Fakat bir ehvenüşşer kaidesi olarak bu tercih yapılmak zorundadır.  Bitkideki bu davranıştan ilham almak gerekirse günümüz ekonomik krizlerine karşı ilk yapılacak iş lüks tüketimi azaltıp israfı önlemektir. Vatandaşlar iktisatlı yaşamalı. Resmi ve sivil kurumlar da yetki alanlarında israfı önleyici tedbirleri almalı ve çeşitli kanallarla halkı bu hususta uyarmalıdır.

Susuzluk krizine giren bitkide gözeneklerin kapatılması yanında yaprakta bulunan epiderma hücreleri de aynı mesajı aldıklarından bu hücrelerde mum sentezi başlar ve üretilen mum yaprak yüzeyine salgılanarak burada bir mum tabakasının oluşumu sağlanır. Bazı bitkilerde ise mum tabakası yerine yaprak yüzeyinde tüy sayısında artış olur. Tahıl bitkileri gibi şerit yapraklı bitkilerde ise yapraklar rulo şeklinde kıvrılarak yüzey küçültmesi yapılır. Bütün bu mekanizmaların amacı yaprağı güneşin yakıcı ve ısıtıcı etkisinden korumak ve su kaybını önlemektir. Çünkü gözenekler kapalı olduğunda bitkideki su buharlaşamaz ve serinletme yapamaz. Bu durumda güneşin yakıcı tesirine karşı yaprak yüzeyindeki mum tabakası bir yalıtım malzemesi görevi yapar. Yaprak tüyleri ise güneş ışınlarını kıran bir kalkan görevi yapar. Böylece gözeneklerin kapanmasından doğacak mahzurlar en aza indirilmiş olur.    

Yapraklarda bu tedbirler alınırken toprak altında da uzun vadeli önlemler paketi uygulanır. Kuraklıktan dolayı toprakta su yok denecek kadar azalmış olduğundan az miktardaki bu sudan istifade için köklerde emici tüy sayısı artırılır. Böylece toprağın en ücra gözeneklerindeki suyun emilmesi sağlanır. Bu da çare olmazsa kök parankima hücrelerinde önceden depolanmış olan nişasta taneleri enzimler tarafından parçalanarak enerji elde edilir. Bu enerji kullanılarak kök hücre zarlarında bulanan taşıyıcı enzimler vasıtasıyla toprak gözeneklerine bağlı olan su molekülleri aktif transport yoluyla alınmaya çalışılır.

Diğer taraftan bitkilerin çoğu kazık kök adı verilen bir ana köke sahiptirler. Kuraklıkta bu kök daha fazla uzayarak kök seviyesinin çok aşağısındaki derinliklerde bulunan taban suyuna ulaşmaya çalışır. Mesela, deve dikeni denilen bozkır bitkisinin toprak üstü kısmı çok kısa olduğu halde kuraklık durumunda kazık kökü 10 metreden daha derine uzayabilmektedir. Kökteki büyüme hemen gerçekleşecek bir şey olmayıp uzun vadeli tedbirlerdendir. Böylece bitkinin kök sistemi daha güçlü hale gelir ve bir daha krizle karşılaştığında bunu kolayca atlatmasını sağlar. Bitkide toprak altında meydana gelen bu tedbirleri dikkate aldığımızda ekonomik krize karşı toplumda atıl durumda olan ve yastık altı tabir edilen altın, gümüş, döviz gibi rezervlerin kullanımı teşvik edilmeli ve üretimi artırmada kullanılmalıdır.

Bitkiler krizi aşmada kendilerine yaratılışta verilen mekanizmaları devreye sokuyorlar. Biz de kriz döneminde kendi iç dinamiklerimizi harekete geçirmeliyiz. Bitkide uzun vadeli çözümler çoğunlukla toprak altında bulunan köklerde uygulandığı gibi biz de köklerimizden alacağımız güçle kolları sıvamalı ve toprak altı zenginliklerimiz olan madenler, doğal gaz ve petrol gibi kaynaklarımıza ulaşmaya ve onları çıkarıp kullanmaya çaba harcamalıyız.

İlginç olan bir diğer husus da stres sırasında bitkilerde gövde ve yapraklar büyümediği halde bitkiler çiçek açarak tohum verirler. Tohumlar toprağa düşer ve böylece bitkinin nesli devam eder. Bu, uzun vadeli ve geleceğe bir yatırımdır. Ben ölürsem çocuklarım yaşasın şeklinde bir davranıştır.

Krizin kelime anlamı iki yönlü olup hem tehlike hem de fırsat anlamına gelir. Bu sebeple karşılaşılan ekonomik krizlerde ülkemiz için gerekli tedbirleri zamanında alırsak krizi fırsata dönüştürebilir ve krizden güçlenmiş olarak çıkabiliriz. Bitkiler hal dilleriyle daha nice mesajlar veriyordur da farkında değilizdir. Bakmayın onların sessiz ve sakin duruşlarına. Onlar hal ve davranışlarıyla sessizce konuşan örnekler olarak yaratılmıştır.

Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN
Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN HAKKINDA

İsmail Kocaçalışkan, Akademik, Bilim, Doğa Bilimleri kategorilerinde eserler yazmış bir yazardır. Başlıca kitapları alfabetik sırayla; Bitkiler Bize Neler Söyler?, Biyoistatistik, Doku ve Hücre Kültürü Teknikleri olarak sayılabilir. İsmail Kocaçalışkan kitapları; LP Akademi Yayınları, Nobel Akademik Yayıncılık aracılığıyla kitapseverlerle buluşmuştur. İsmail Kocaçalışkan tarafından yazılan son kitap "Biyoistatistik", Nobel Akademik Yayıncılık tarafından okurların beğenisine sunulmuştur. E-posta: [email protected] Eğitim Bilgileri Doktora, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi / Fen Bilimleri Enstitüsü, Moleküler Biyoloji Ve Genetik, Türkiye 2010 - Devam Ediyor Araştırma Alanları Yaşam Bilimleri, Bitki Biyolojisi, Bitki Fizyolojisi, Temel Bilimler Yönetilen Tezler Bursa Uludağ'ın Arabis drabiformis Boiss., Aubrieta olympica ve Erodium sibthorpianum Boiss. subsp.sibthorpianum endemik bitki türlerinin doku kültürü yöntemleriyle çoğaltılması, Ceviz yaprak özütleri ve juglon’un bazı mikroorganizmalar üzerine etkileri, Juglon’un kavun ve hıyarda bazı fizyolojik, biyokimyasal ve anatomik parametreler üzerine etkisi, Dormansi kırıcı yöntemlerin yabancı ot tohumları üzerine etkileri, Çam fidelerinin büyümesi üzerinde bazı süs bitkilerinin allelopatik etkileri, Çeşitli şiddetteki gök gürültüsü seslerinin tohum çimlenmesi üzerine etkileri, Juglon’un hıyar fidelerinde protein ve enzim parametreleri üzerine etkisi, Ceviz yapraklarından mevsimsel olarak elde edilen özütlerin tohum çimlenmesine etkileri, Juglon’un kavun fidelerinde protein ve enzim parametreleri üzerine etkisi, Kozalaklı bitkilerde amonyum ve nitrat beslenmesinin kozalaklı bitkilerde büyüme üzerine etkilerinin karşılaştırılması, Kütahya kaplıca sularının tohum çimlenmesi üzerine etkileri, Saponin’in buğday tohumlarının çimlenmesi üzerine olan etkilerinin polifenol oksidaz ve amilaz aktiviteleriyle ilişkisi, Çeşitli çözücülerde hazırlanmış ceviz yaprak özütlerinin tohum çimlenmesi ve fide büyümesi üzerine etkileri, Bazı allelokimyasal maddelerin Kütahya yöresinde yaygın yabancı otlar üzerine herbisit etkileri, YTÜ Davutpaşa Kampüsü Fen Edebiyat Fakültesi avlusundaki çamların kurumasında çimlerin allelopatik rolünün araştırılması, Ceviz yapraklarında Juglon ve toplam fenolik madde miktarlarındaki mevsimsel değişimin belirlenmesi, Düşük sıcaklık stresinin kışlık buğday ve karalahana yapraklarında çözünebilir ve apoplastik proteinler ile prolin ve klorofil üzerine etkileri, Fenolik allelokimyasalların mikroorganizmalar üzerine etkileri, Ceviz yaprak özütlerinin bazı tohumların çimlenmesi üzerine allelopatik etkileri, Yonca özütlerinin çimlenme üzerine allelopatik etkileri, Bitkilerin tuz stresine toleransında prolin'in fizyolojik rolü ve öneminin doku kültürü şartlarında araştırılması, Büyümeyi düzenleyici maddelerin bazı bitkilerde soğuğa dayanıklılık üzerine etkileri, Bazı tohumların çimlenmesi sırasında polifenol oksidaz enzim aktivitesindeki değişmeler,

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER