Nimet ER
  • 01/01/1970 Son günceleme: 17/04/2013 00:11
  • 15.224

Eskilere hâli vakti sorulduğunda "yuvarlanıp gidiyoruz işte" diye mukabele ederlerdi.

Büyüklerimizin kararında yaşamayı mütevazılıkla en kestirmeden dillendirmeleridir bu cümle.
Yaşadığımız gündemin bendeki karşılığı tam da bu işte; yuvarlanıp gitmek...
Biraz içeriği değişmiş haliyle tabi, hatta düz anlamıyla demek daha doğru.
Öyle ki küçücük bir söz, hareket veya olay bir anda yuvarlana yuvarlana büyüyen kar tanesi gibi devleşiyor ve yine kıra döke etrafında ne var ne yoksa üzerinden adeta bir silindir gibi geçiyor.
Yuvarlanarak yürümek haliyle baş dönmesi mide bulantısı da yapıyor. Hiç durmadan konuşuyor; kusuyor, kusuyor...
Yuvarlananın yolunu da seçme şansı olmadığından herkesin yuvarlandığı tarafa doğru gidiyor.
Herkesin gittiği yoldan, herkesin vardığı yere...
Yuvarlanmanın sağladığı konfor mu desek bilemedim!
 
Yuvarlak laflar etmek ise işin en janjanlı tarafı
Arada kalkıp yürümek isteyenlere çelme takan tekerlekler de mevcut.
Eyvallah! dünya yuvarlak anladık da insan da yuvarlanmalı mı illa!
Ve herkesin gittiği yol her zaman doğru yol mudur?
 
Yaşıyorsak yürüyecek bir yolumuz da var demektir.
Yoldayız ve yolcuyuz...
En az yollar kadar çeşitli üzerindeki yolcularda.
 
Yoldan çıkmak, yola koyulmak, yol da olmak ve nihayetinde yol olmak...
Yolda bir garip yolcuyken birden bire birine yol oluvermek bu nasıl bir cilvedir hiç düşündünüz mü?
Ya yolsuz, izsiz kalmak...
 
Yanlış yollarda tepe taklak gitmekten ve dönüşü olmayan yollardan Allah'a sığınalım derim.
 
"Yol yorgunu" cümlesini pek severim, yaşarken yorulanları ne güzel açıklar
 
Yolcuları yürüyüşlerinden tanırız.
Kambur, tedirgin, hızlı, yavaş, sesli, sessiz ya da yürürken sol tarafa meyilli hani kalbi ağırların hâli...
 
Düşünelim. Yolu yolcudan, yolcuyu yürüyüşünden tanıyoruz. Ya yürüyüşe şemalini veren kalbi nasıl tanırız?
 
Kalbi, acıyan ve acıtan taraflarından tanırız.
Ki bu mesele başka bir yazının konusu olsun inşallah ( "iyi güzel yazıyorsun da ne anlatıyorsun bir de onu anlasak" diyen güzel okurun mailini daha bir anlamlı kılmayayım derim:)
 
Demem o ki; yuvarlanıp gidiyoruz ama yuvarlanırken ne ahvalde olduğumuzu göremiyoruz galiba!
Günümüz insanın en büyük sıkıntısı bir çok meseleyi bir torbaya doldurup anladığını idda etmesi.
 
Eski insanlar ömründe bir kaç yüz insanla doğrudan iletişim kurup yaşıyor en fazla bir kaç yüz kişiyi daha tanıyıp ölüyordu.
Ama şimdi öyle mi? Değil. Doğduğumuzdan geldiğimiz yaşa kadar girdiğimiz çevreler bulunduğumuz ortamlarda temas ve etkileşim içinde olduğumuz insanlar sadece binlerce. Bir de kitle iletişim araçlarıyla falan tanıdığımız ya da şahit olduğumuz yaşamları düşünürsek ne çok insan, ne çok duygu ve ne çok anlamamız gereken şey demek olduğunu görürüz.
Yahu bırakın sosyal, siyasi, ideolojik ya da teolojik meseleyle başetmeyi ben sadece tanıdığımız insanları anlamaktan bahsediyorum desem
 
İşte bu çoklukta yuvarlanmak  
Yara bere içinde kalmak...
 
Yanlış anlıyoruz birbirimizi ta ki doğru kalmayıncaya kadar...
 
Not:
Söylemekte fayda var: ne kadar yanlış öğretilmiş doğrularımız olduğunun veya doğru bildiğimiz yanlışlarımız olduğunun farkında mıyız? Mesela her şiir yazanın veya okumayı sevenin (ki tecrübeyle sabit) iyi şiir okuyabildiğine inanılır ve hatta öğretmenler nedense bağırarak okumayı da iyi şiir okumaktan sayar. Malum 23 Nisan geldi, neşe dolacağız hayırlısıyla. Allah biliyor ya millet bu resmi bayramları bambaşka yönleriyle tartışırken benim kafamda hep bu tarafıyla mesele oldu. Çocuklara yapılan zulüm kısmı yani. Sevgili ve saygıdeğer öğretmenlerimizden rica ediyorum ki o garip, ruhsuz bayram şiirleri için bile yakıştıramadığımız okuma biçimini çocuklara ne olur empoze etmeyin be hocam! Ve sırf çalışkan olduğu ya da okumayı yazmayı sevdiği için bir çocuğun çıkıp kalabalığın karşısına dikilmeyi ve şiir okumayı başarabileceğini düşünmekten vazgeçiniz. İnanın şiirin neredeyse sosyolojik travma haline gelmesinin en büyük sebebidir bu bayramlar, bitmek bilmeyen gün ve kutlamalar.
Yazarın Yazıları