Beykoz: Gün sarısında bir zaman ışıldağı

  • 0
  • 12963
Beykoz: Gün sarısında bir zaman ışıldağı
Beykoz: Gün sarısında bir zaman ışıldağı
Beykoz: Gün sarısında bir zaman ışıldağı
Beykoz: Gün sarısında bir zaman ışıldağı
Beykoz: Gün sarısında bir zaman ışıldağı

Karadeniz Boğazı'nın ilk, İstanbul'un son misafiri gibi 'kendi halinde' duruyor Beykoz.

Yıldırım Bayezit'in Ankara Savaşı'ndan önce Osmanlı topraklarına katıldığı rivayet ediliyor Boğaz'ın incisinin.

 
Zaten 'Amikos' olan isminin dilimize geçişi de bu zamanlara denk düşüyor. Kocaeli beylerinin ikameti için tahsis edilen bu belde, Farsça köy demek olan 'koz' ile birleşerek; Beykoz olmuş. Bugün yer yer işgale uğrasa da halen ormanlık alanları ile İstanbul'un nefes odası olan Beykoz, Fatih Sultan Mehmet tarafından av sahası olarak kullanılıyormuş.
 
Fatih'ten sonra da bu gelenek devam etmiş ve bölge, sadece yönetici zümrenin av için geldiği bir yere dönüşmüş. Tebaanın buralarda av yapmasına müsaade yokmuş o zamanlar. Tarihî camileri, türbeleri, kasırları ve çeşmeleri ile eski zaman güzellemesi yöre adeta.
 
Zamanın kendi dinginliği içinde geçen bu güzel beldede, sizi önce merkezdeki Bostancıbaşı Camii karşılıyor. Cemati, diğer camilere nazire edercesine kalabalık. Normal bir vakit bile cuma namazı doluluğunda olan mabetteki atmosfer ise yaşanmaya değer. Hemen çaprazındaki çeşmeler ise Sezai Karakoç'un şiirinde resmettiği gibi 'eski zaman kartvizitleri.' Meydanda yer alan İshak Ağa Çeşmesi'nin halk arasında bilinen adı 'On Çeşmeler'. Sanat tarihçisi Semavi Eyice'nin 'dünyanın sayılı mimarî eserlerinden biri' diye andığı şaheseri, 1559 yılında Kanunî Sultan Süleyman'ın hasodabaşısı Behruz Ağa, Mimar Sinan'a yaptırmış. On Çeşmeler, son şeklini ise 1746'da İshak Ağa'nın tamiratı ile almış. Ressamlar tarafından 'pitoresk' diye adlandırılan yapı, insana saatlerce bakma hissi veriyor. Çeşmesinden akan suyun tazyikinden dolayı musluk bağlanamıyor buraya.
 
İlçenin gezginlere sunduğu imkanlar hayli fazla. Yalıköy semtindeki Hünkâr İskelesi’nin az ilerisinde bulunan Beykoz Kasrı onlardan biri. Osmanlı ile arası çok iyi olmayan Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından 1845 yılında yaptırılır. İnşaatı bitince paşanın oğlu tarafından Sultan Abdülmecid’e hediye edilir. Osmanlı geleneğinde, Serdap köşkleri uygulaması görülen kasır, sonraki dönemlerde yabancı elçilerin kabulü olarakta kullanılır. Osmanlı döneminde bir dönem yetimler yurdu olarak hizmet veren eser, turistlerin ziyaret ettiği yerlerden. Cumhuriyet yıllarında hastane olarak faaliyet gösterir. 1997’de Milli Saraylara tahsis edilen Beykoz Kasrı, uzun zamandır restorasyonda. Umarız yakın zamanda halka açılır…
 
 
‘YUŞA TEPESİNDE İKİNCİ ZAMAN’
 
Merkezden yarım saatte bir kalkan otobüslerle ulaşımı gayet kolay hale gelen Beykoz'un huzur iklimine revan oluyoruz. Denize en yakın ve en yüksek tepesi olan beldenin manevî esintilerinin sebebi, Yuşa Aleyhisselam şüphesiz. İsrailoğullan'nı göçebelikten kurtaran ve arz-ı Kenan'a yerleştiren Hz. Yuşa'nın kabri, boyu 17 metre olmasından dolayı, İstanbul'un en çok ziyaret edilen yerlerinin başında geliyor. Hazreti Musa ile beraber Boğaziçi'ne geldiği rivayet edilen Yuşa Peygamber'in vefat ettiğinde bu tepeye gömüldüğü söyleniyor. Boyunun 17 metre olması ise sadece bir rivayet. Bir bilgiye göre, Yuşa Aleyhisselam'ın kabri tam tespit edilemediği için türbesi geniş çevreleniyor. Tepenin bu kadar ilgi merkezi olması, Sadrazam 28 Çelebi Mehmet Sait tarafından 1755 senesinde yaptırılan mescit ile oluyor. Öyle ki 3. Selim, "fitneye mahal olmasın' diye mescitte, mevlit okunmasını dahi yasaklatır.
 
Cami, daha sonra bir yangın geçirir. Sultan Abdülaziz döneminde (1863) aslına uygun olarak restore ettirilir. Tanpınar'ın kelimelerle resmettiği "ikinci zamanı Yuşa Tepesi'nde de duymak mümkün.” Tepenin ardından denize baktığınızda sanki Hz. Yuşa'nın elini görecek gibi oluyorsunuz. Boğaz'dan aldığı suyu üzerimize serpecek ve yangınımızı söndürecek gibi... Toprağın bağrında uyuyan sesleri duymak, -fani bedenlerimizde hoş bir huzur bırakıyor. Çünkü ölümle hayatin birbirine karıştığı, mazi ile bugünün iç içe geçtiği bir hatıra Yuşa Tepesi. Türbenin bahçesinde nefes alan duaların varlığı, zinde tutuyor insanı. Ağaçlar hışırtılarını kesiyor, kuşlar dahi lâl kesiliyor orada huzura durunca.
 
7
 
PİNOKYO EFSANESİYLE ÜNLÜ ANADOLUKAVAĞI
 
Yuşa Tepesinden 5 kilometre uzakta bir kasaba olan Anadolukavağı’na yürüyerek ulaşmanızı öneririz. Tepeden yokuş aşağı salına salına indiğinizde, hem ağaçların mis kokusu hem de yüzünüze vuran deniz kokusunu duyuyorsunuz. İlk bakışta turistik bir balıkçı köyü intibahı uyandıran Anadolukavağı, Marmara Denizi ile Karadeniz'e bağlantı noktasında yer alıyor. Balık lokantaları, hediyelik eşya satan dükkânları, kendine has tatlarıyla kurabiye satan pastanesi ve camisi ile kalabalıkların uğramadığı, klasik tabirle yeşille mavinin buluştuğu bir yer burası.
 
 
 
Bizans döneminden kalma Yoros Kalesi, şirin kasabanın önemli mekânlarından. 1190 yılında Cenevizlilerce savunma amacıyla inşa ettirilmiş. Tarihî anıttan baktığınızda, Anadolukavağı'nın muhteşem manzarası, size bir tablonun içindeymişsiniz duygusu veriyor. Asırlık çınar ağaçlarının kapladığı bu yerde bir efsane dolaşıyor: Pinokyo'nun babasının burada doğduğu söyleniyor. Hediyelik eşyalar içinde tahtadan pinokyoların çokluğunu görünce bu rivayetin doğruluğuna ilk önce inanıyoruz. Lakin efsaneyi biraz kazıyınca, ticarî getirisi olduğu için 'uydurulan' bir masal olduğunu öğreniyoruz. Anadolu Kavağı'na uğramışken balık lokantalarında, uskumrunun tadına bakmanızı salık veririz. Merkezde bulunan pastaneden ise damak zevkinize göre tereyağlı acıbadem ya da kaymaklıdan tadabilirsiniz. Bu arada meşhur paça çorbasını da deneyebilirsiniz. Anadolukavağı’nda tarihî bir cami de mevcut. Bu eski caminin banisi Midillili Ali Reis. Kasabanın kaderi sanki denizle çevrilmiş gibi. Caminin bahçesinden göğe selvi ağaçları uzanıyor; asırlık... Ali Reis ise palmiye ağacının gölgesinde uyuyor.
 
          Netice-i kelam, gerek İstanbul'da ikamet eden gerekse şehir dışında yaşayanlar için günübirlik ziyaret edilmesi gereken bir semt Beykoz. Bugün silüeti kaybolmak üzere olan İstanbul'un saklı bahçelerinden biri diyebiliriz.
 
Sevim Şentürk
Ahmet Mithat Efendi Yalısı'ndan Boğaz'a yansıyan müzik
Önceki Ahmet Mithat Efendi Yalısı'ndan Boğaz'a yansıyan müzik
Çubuklu U13 Beykoz’da coştu: 9-0
Sonraki Çubuklu U13 Beykoz’da coştu: 9-0