A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 24/11/2014 23:11
  • 5.823

Bana yıllardan beri çokça sorulan şöyle ilginç bir soru var:

-“Hocam, iş hayatınızı da, uluslararası (İngiltere, Japonya v.d.) ihtisas eğitimlerinizi de Cam ve Makine Teknolojisi ve Eğitimcilik üzerine yaptığınızı ve bu alanda uzmanlaştığınızı da biliyoruz. Ancak, 30 küsur yıldan beri köşe yazılarınızı ve kitaplarınızı, bu konularda değil de genellikle, maneviyat ağırlıklı, Dînî, tevhîd içerikli ve belgesel yazılar yazdığınızı görüyoruz. 27 Yıllık o Teknolojik tecrübelerinizi paylaşsanız, halka daha faydalı olamaz mısınız?...” Anlamında birçok sorulara muhatap oluyorum. Hatta bir TV Ana haber bülteninde bile bana yöneltilen soru; “..Efendim, siz diyanet görevlisi değilsiniz. Bir ticaret uzmanı ve işadamısınız, Makine teknisyenisiniz. Niçin 30-40 kişilik guruplara 10 saatte (yani yarım günde) Kur’ân eğitimi veriyorsunuz?” şeklindeydi. (Videosu elimdedir.) Kendimi bu konuda bir açıklama yapmak zorunda hissettiğim için, bugün kısaca fakat çok önemli cevabımı arz edeceğim.

Tahsil hayatımı ve yarı ömrümü harcadığım ve o uzmanlık alanım olan “Cam & Makine Teknolojisi ve Eğitimcilik” hakkında, bağlı bulunduğum T.Ş. ve Cam Sanayiinde, emekli oluncaya kadar bizzat geceli-gündüzlü hizmet ettim ve sürekli eğitimler verdim. Onlarca (60’ın üzerinde) mütehassıs ve genç teknik elemanlar yetiştirdim. Ancak malumdur ki, bu bilgiler ve tecrübeler sadece o fabrikalarda geçerlidir ve ülkemin diğer insanının sadece yüzde 1’ini ilgilendirebilir. Eğer o konuda yazılar ve kitaplar yazsaydım, halkın % 99’unu ilgilendirmediği için neredeyse tüm okuyucular sıkılacaklardı. Ayrıca bu %99 kesimi, lüzumsuz meşgul etmiş olacağımdan, büyük bir haksızlık yapmış olacaktım. Bu biiir!...

İkincisi çok daha önemli: Oysa benim seçtiğim ve yine diğer yandan özel ihtisas yaptığım ve yazdığım konular, insanlığın %1’ini değil, hatta %99’unu da değil, %100’ünü ilgilendiren konulardır. Elbette birçok kişi, çeşitli meşguliyetler ve aldatıcı dünya telâşları (Sekülerizm) nedeniyle bunun farkında olmayabilir. Ancak insanlığın TÜMÜ, farkında olsa da olmasa da, bilse de bilmese de, inansa da inanmasa da kesinlikle ÂHİRET YOLCUSUDUR!...

  • Bir de insan sadece maddeden ibaret değil ki!... İnsanın maddesinin %70’i su, diğer maddeleri kireç, demir, fosfor, magnezyum v.s.’den ibarettir.

Oysa Mâneviyat, RÛH, Biyoenerji, Astral beden, Akıl, Zekâ, Sır, Vicdan, Nefis, Manevî kalp, Şuur, v.s. her yönüyle her insanı tamamen kuşatmıştır. Ve açlık da özellikle bu konuda olduğu halde, Şeytanın çabalarıyla bu konu tamamen ihmal edilmiştir.

  • İnsanın dünyada tüm bu lâtifelerini en sağlıklı ve en verimli bir şekilde nasıl kullanabileceğini, en iyi bilen ise Kâinatı ve İnsanı yoktan Yaratan Allah’tır. C.c.
  • Yüce Yaratanın bu veya her konuda, insana mesajlarını ileten ise semâvî DİN’LERDİR.

Dinler de 3’e ayrılır:

  • BÂTIL dinler. (Putperestlik, Mecusilik v.s.)
  • HAK olarak gelen, fakat tahrif edildikleri için, yenisi geldikten sonra hükmünü yitiren semâvî dinler. (İsevilik, Musevilik v.s.)
  • HAK DİN. Bu da İslamiyet’tir ve tüm insanlık farkında olsa da olmasa da mutlaka İslâm’a muhtaçtır. Yüce Allah c.c. (diğer semavi dinler hakkında değil de) sadece İslâm hakkında “İslâm’ı Tamamen İkmâl edildiğini ve sadece İslam’ı kabul ettiğini” ilan etmiştir. (Mâide Sûresi, 3. Âyet.) Yani Allah c.c., diğer dinleri kabul etmemektedir.
  • Her insanın İslâm ilmini öğrenmesi ise farzdır. Kaynak Hadis-i Şerif: “İlim talep etmek ve öğrenmek her Müslümana farzdır.” (İbn Mace, Mukaddime, 17. ..Ve bu Hadîs-i Şerifin dayandığı âyet: Tevbe, 122. Âyet.).
  • İnsan olarak yaratılan herkesin “Îman ilmini” her gün (sürekli) tahsil etmesi (bu konuda çaba göstermesi) ise Vaciptir. Vacibi terk eden âsi ve günahkâr olur. (Bkz.: Tâhâ sûresi, 114., Bakara S., 260., Zümer sûresi, 9., Mücâdele S. 11. Ayetler. Ve İ.Âzam, İ.Şâfi, İ.Hambel, S.Sevrî, İ.Eşârî v.d.) Sürekliliği emreden âyet ise Nisa, 136. Âyettir. (Bkz. Tefsiri.)
  • Kişinin bildiklerini başkalarına öğretmesi ve paylaşması da Farz-ı Kifâyedir. (Bkz.: A’raf Sûresi 164. Âyet., Buhârî, İlim 15, Zekât 5, Ahkâm 3, İ'tisâm 13, Tevhîd 45; Müslim, Müsâfirîn 268. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 24; İbni Mâce, Zühd 2, Fezâilü'l-ashâb 3. Ve 9., Meğâzî 38; ve Vedâ hutbesi.)
  • Veya insan sadece dünya için yaratılmış değil ki!... İnsan, Ömrünün sadece çok kısacık bir bölümü olan 80-90 yıllık kısmını, bu dünyada geçirip, EBEDÎ ve SONSUZ kısmını da Âhirette geçirecektir. (SONSUZ ile mukayese edilen en büyük rakamın bile SIFIR hükmünde olması, Matematikte bir kuraldır. Sonsuz Âhiret hayatının yanında 80-90 Senenin değersizliğini siz düşünün!...)
  • İnsanın şu Dünya misafirhanesine gönderilmesinin sebebi; sadece kendisini ve Kâinatı yaratanı tanıyıp, O’na Kulluk yaparak, Ebedî yani SONSUZ ve SINIRSIZ olan Âhiret hayatını kazanmaktır.

Gerçekler bu kadar NET ve apaçık olduğuna göre, yukarıda bahsi geçen ve halkın %1’ini ilgilendiren konularla, emekli olduktan sonra da meşgul olmak, asla akıl ve mantık ile hiç bağdaşmazdı...  Sanırım sorunun cevabı anlaşılmıştır.

  • En Önemlisi de: Sonsuz, sınırsız ve EBEDÎ olan Âhiret hayatımız, burada yani şu kısacık ömürde kazanılacağına göre, Kitap ve Köşe Yazısı konularımı, hatta kalan ömrümün her dakikasını, maneviyat ağırlıklı, tevhîd içerikli İslam ve İMAN ilmi ile tezyin etmeyi, kendime prensip edinmeye çalışıyorum.
  • Ayrıca; Her Müslümanın üzerine VACİP olan “Îman ilmini sürekli tahsil” görevini de mecburen uygulamış oluyorum. Yüce Rabbim beni de sizleri de Muvaffak eylesin. Âmin…
Yazarın Yazıları