Geçtiğimiz haftalarda, Trabzon Sümela Manastırı’nda bu yıl 3.su düzenlenen ayini yönetmek için giden Ortadoksların Ruhani lideri Bartholomeos, bir gazetecinin, Trabzon'daki Ayasofya Müzesi'nin cami olarak ibadete açılması konusundaki görüşlerini sorması üzerine, şunları söyledi: ''Açıkça söyleyeyim, biz bütün camilere saygılıyız, ibadet yerlerine saygılıyız ancak bu Ayasofya konusunda bir ihtiyaç görmüyoruz. Yani cami var. Oradaki muhtar beyin söylediğine göre, 'camiler çok, ama boş'. Önce onlar doldurulsun, Ayasofya'ya lüzum hasıl olursa Ayasofya da olabilir. Şu an ihtiyaç yoktur, siyaset vardır. Ayasofya ibadete açılırsa sadece Müslüman kardeşlerimize hizmet verecek ama müze olarak kalmaya devam ederse bütün yabancılara, Trabzonlulara, Türkiye'yi ziyaret eden bütün turistlere hizmet verecek. Yerel halkın bir de geliri olacak. Buradaki turizmin gelişmesine yardımcı olacak. Bu açıdan, bizce açık söylüyorum müze olarak devam etmesinden yana olduğumuzu söylüyoruz.''/AA
Biz İsrail’in zulmettiği Filistinli kardeşlerimize destek mitinglerinde Siyonist sermayedarlarının sigaralarını içerken, Somali’deki açlardan bahsedip iftar sofralarımızda dahi israf etmekten kaçınmazken, Dinler arasında diyalog çabasına girip mensubu olduğumuz cemaatin dışındaki kişilerden alış-veriş dahi yapmazken, lafa gelince dindarlığı kimseye bırakmayacak kadar sofu olup komşumuza bir selamı bile çok görürken, Namazdan bi-haber yaşayıp ‘ebribil bağruf nehyi anil münker’ yaptığımızı iddia ederken, Nihat Genç’in ifadeleri ile; ‘Hz. Hamza’nın şehit edilmesinin anlatıldığı sohbetlerde hıçkıra hıçkıra ağlayıp, İslam coğrafyasında dökülen kanlar karşısında kılımızı bile kıpırdatmazken’ İslami arabeski yaşar ve havanda su döveriz.
Arabamız var, evimiz var, paramız var ama huzurumuz yok. Çünkü ya İslam’dan bir-haberiz ya da İslam’ı yaşamadan, İslam Davası güdüyoruz. Yani zengin sosyeteyi iç buhranından kurtulması için İslam’ı hissetmeye davet ederken; kendimizi niye zinadan veya alkolden korumuyoruz? Biraz daha ilerleteyim; sabah namazlarının cemaatle kılınmasının faziletini bildiğimiz halde, hatta camilerin sabah namazlarında dolduğu vakit ‘yeni bir dünyanın kurulmasının’ kaçınılmaz olduğuna ‘iman’ etmiş topluluklar olarak Hıristiyanlar gibi pazardan pazara bu işi yapmaktan öteye niye geçemiyoruz?
“Hiç ölmeyecek gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahret için çalışınız.” Hadisinin sadece dünya kısmını dikkati nazara almamış olsaydık; yanımızda çalışanların haklarını verirken cimri dışarıdan gelen yardım taleplerine cömert olacak kadar riyakâr ve kul hakkı yiyen bir Müslüman olmazdık. Veya Başımızı örtüp; dünyevi heveslerimizden gözümüzü döndürerek, açık kişiden daha açık olmayı beceremezdik.