Ekrem TUNCER
  • 01/01/1970 Son günceleme: 22/03/2012 23:11
  • 14.614

Geçtiğimiz haftalarda, Trabzon Sümela Manastırı’nda bu yıl 3.su düzenlenen ayini yönetmek için giden Ortadoksların Ruhani lideri Bartholomeos, bir gazetecinin, Trabzon'daki Ayasofya Müzesi'nin cami olarak ibadete açılması konusundaki görüşlerini sorması üzerine, şunları söyledi: ''Açıkça söyleyeyim, biz bütün camilere saygılıyız, ibadet yerlerine saygılıyız ancak bu Ayasofya konusunda bir ihtiyaç görmüyoruz. Yani cami var. Oradaki muhtar beyin söylediğine göre, 'camiler çok, ama boş'. Önce onlar doldurulsun, Ayasofya'ya lüzum hasıl olursa Ayasofya da olabilir. Şu an ihtiyaç yoktur, siyaset vardır. Ayasofya ibadete açılırsa sadece Müslüman kardeşlerimize hizmet verecek ama müze olarak kalmaya devam ederse bütün yabancılara, Trabzonlulara, Türkiye'yi ziyaret eden bütün turistlere hizmet verecek. Yerel halkın bir de geliri olacak. Buradaki turizmin gelişmesine yardımcı olacak. Bu açıdan, bizce açık söylüyorum müze olarak devam etmesinden yana olduğumuzu söylüyoruz.''/AA 

Bu açıklamalar muhafazakâr kesimden bazılarını ciddi manada kızdırmış ve bazı hassas gazetelerimiz hakaretamiz başlıklarla konuyu okuyucularına duyurmuştu.
 
Yıllarca İstanbul’daki ‘gerçek’ Ayasofya’nın Camii olması için; “Zincirler kırılsın Ayasofya Açılsın” sloganları atmış biri olarak bu sözlerden ders çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum. Biz Müslümanlar olarak; bırakın cemaatle namaz kılmayı, bireysel olarak namazlarımızı kılmaktan imtina ettiğimiz müddetçe o zincirlerde kırılmaz Ayasofya’lar da Camii olmaz.

Biz İsrail’in zulmettiği Filistinli kardeşlerimize destek mitinglerinde Siyonist sermayedarlarının sigaralarını içerken, Somali’deki açlardan bahsedip iftar sofralarımızda dahi israf etmekten kaçınmazken, Dinler arasında diyalog çabasına girip mensubu olduğumuz cemaatin dışındaki kişilerden alış-veriş dahi yapmazken, lafa gelince dindarlığı kimseye bırakmayacak kadar sofu olup komşumuza bir selamı bile çok görürken, Namazdan bi-haber yaşayıp ‘ebribil bağruf nehyi anil münker’ yaptığımızı iddia ederken, Nihat Genç’in ifadeleri ile; ‘Hz. Hamza’nın şehit edilmesinin anlatıldığı sohbetlerde hıçkıra hıçkıra ağlayıp, İslam coğrafyasında dökülen kanlar karşısında kılımızı bile kıpırdatmazken’ İslami arabeski yaşar ve havanda su döveriz.
 
Müslümanlar olarak özenilesi hayatlarımızdan komplekse girip; bataklığın, fuhşiyatın, sapıklığın, çirkinliklerin büyük bir haltmış gibi peşine düştüğümüz müddetçe, gıybet etmeyi ağzımıza sakız yapmaktan ürpermedikçe, yaptığımız en ufak hayrın sadece fakirin nasiplenmesinden başkaca karı kalmayacak kadar reklamını yapmayı teşvik kılıfına uydurdukça, iç huzurunu bulamaz ve senede beş vakit Umre yaparız.
 
19-20 yaşlarındaki bir gencin şahsımıza yaptığı eleştirileri ‘biz o yollardan geçtik’ alaylı bakışlarıyla kale almayacağız ve sonra kalkıp söylediklerimizin dikkate alınmasını bekleyeceğiz. 

Arabamız var, evimiz var, paramız var ama huzurumuz yok. Çünkü ya İslam’dan bir-haberiz ya da İslam’ı yaşamadan, İslam Davası güdüyoruz. Yani zengin sosyeteyi iç buhranından kurtulması için İslam’ı hissetmeye davet ederken; kendimizi niye zinadan veya alkolden korumuyoruz? Biraz daha ilerleteyim; sabah namazlarının cemaatle kılınmasının faziletini bildiğimiz halde, hatta camilerin sabah namazlarında dolduğu vakit ‘yeni bir dünyanın kurulmasının’ kaçınılmaz olduğuna ‘iman’ etmiş topluluklar olarak Hıristiyanlar gibi pazardan pazara bu işi yapmaktan öteye niye geçemiyoruz?

“Hiç ölmeyecek gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahret için çalışınız.” Hadisinin sadece dünya kısmını dikkati nazara almamış olsaydık; yanımızda çalışanların haklarını verirken cimri dışarıdan gelen yardım taleplerine cömert olacak kadar riyakâr ve kul hakkı yiyen bir Müslüman olmazdık. Veya Başımızı örtüp; dünyevi heveslerimizden gözümüzü döndürerek, açık kişiden daha açık olmayı beceremezdik.
 
Bu tezatlar içerisinde oldukça; bir gayrimüslim kalkar şamar gibi ifadeler kullanır. Bizlerde işin kolayına kaçar; ‘Küstah, alçak, hadsiz’ gibi ifadelerle konunun bizi ilgilendiren kısmını görmez, işin kolayına, sloganik kısmına kaçarız. Bu sebeple; Bartholomeos’un sözlerinin bize düşen kısmını destekliyorum.
 
Abdestsiz grupların ‘Zincirler kırılsın Ayasofya açılsın’ eylemlerini de, Kur’an Kurslarına çocuklarımızı göndermekten geri durup; Heybeli Ada Ruhban Okulu’nun açılmasına tepki gösterilmesini de anlamsız ve çelişkili buluyorum. 
Selametle…
Yazarın Yazıları