Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Ama ve alim bir dostumun ilginç tevekkülü

Şark medreselerinden icazetli ve üç fakülte bitirmiş, Din Sosyolojisi Yüksek Lisans diplomalı ve şu anda da Tasavvuf Doktorası ön çalışmaları yapmakta olan âlim bir hocam var.

Aynı zamanda yaşam koçum ve dostum olan bu zât, hasbelkader 29 yaşlarında âmâ olmuş.

Bu zatı yıllar önce, Kur’an Kıraati konusunda, Tashih-i Hurûf eğitimi alırken tanımıştım.

Üstün zekâ ve hafıza kabiliyeti ve özellikle de üstün ilmî deha sahibi oluşu nedeniyle, kendisinden yaşam koçu olarak azami derecede istifade etmeye çalışıyorum. Sadece ben değil, cami imamları, ilçe, hatta il müftüleri bile içinden çıkılamayan sosyal, felsefî ve fıkhî mevzuları o zata danışırlar. Bazı işadamları da sosyal konularda istifade ederler.

Üstelik bu zât,14 ciltlik ve 6000 sayfalıkRisale-i Nur Külliyatını da bir defa Arapçasından, dört defa da Türkçesinden hatimetmiş olduğundan, Risale-i Nur konusunda da uzmandır.

“Çağımızdaki sosyal ve manevî hastalıkların bir nevi REÇETESİ olan Risale-i Nur metodunun, incelenerek ve muhatap seviyelere göre derlenerek, M. Eğitim sistemimizle, insanlığın istifadesine sunulması elzemdir” diyor.

Şu âmâ hâliyle bile, bir yandan tahsiline devam ederken, diğer yandan tüm ilim dallarını ihtiva eden düzeyde, 20’den fazla yetişkin talebesi ile de gönüllü meşgul oluyor.

Kendisiyle zaman zaman ilim meclislerine giderken ve dönerken, özel sorularda sorarak istifade etmeye çalıştığım için,bazenkendisiyle ilgilimerak ettiğim sorular da soruyorum.

Meselâ dün akşam; Beykoz belediyesi ile Müftülüğünün düzenledikleri Konya seyahatine gideceğini söyleyerek, benim de onu belediye önündeki otobüslere götürmemi istemişti. Ben de maalmemnuniye kendisini götürürken, yolda ona şöyle özel bir soru sordum:

-“Hocam, kusura bakmayınız, fakat geçen ay Marmara bölgesine bir haftalık bir seyahatiniz olmuştu. Şimdi de Konya’ya gidiyorsunuz. Hiçbir şey göremediğiniz halde, nasıl zevk alıyorsunuz? Niçin her seferinde büyük bir iştiyakla gidiyorsunuz? Merak ediyorum” dedim.

Bana cevaben:

-“Şuna inanın ki Raif hocam, ben bütün seyahatlerde, herkesten çok daha fazla lezzet, zevk ve keyif alıyorum. Sen müsterih ol. Çünkü gören; göz değildir, ferasettir… Gittiğim yerlerin ulviyetini ilmen bildiğim için, oradaki manevî zatlarla rabıta kuruyorum.”.dedi.

Ben de hayret içinde ve gayri ihtiyarî olarak şöyle bir soru daha sordum:

-“Ya hocam, ben de sizin yanınızda, gördüğüm güzellikleri tezekkür etmeye, o güzellikleri övmeye utanıyordum. Çünkü siz göremiyorsunuz diye, sizi imrendirmemeye dikkat ediyordum. Bazı âmâ kardeşlerimiz, bu eksiklikleri için ‘.herkes görüyor da, ben niçin göremiyorum’ diye çok sitem ediyorlar. Sizdeki bu görme eksikliği nedeniyle, sizin deöyle üzüldüğünüzü düşünüyordum. Yani bu eksikliği, kafanıza hiç takmıyor musunuz?”…

Şu müthiş cevabı beni allak-bullak etti. Daha doğrusu bir hayli sarsarak, kendime getirdi:

-“Raif hocam, ben Yüce Rabbimin bana ihsan ettiklerine bakıyorum ve fazlasıyla yeterli buluyorum. Bana verdiklerinin bile şükrünü eda edemediğim için, VERMEDİKLERİNİ KAFAMA hiç takmıyorum. Yani sınav gereği(29 yaşındayken)geri aldıklarına hiç bakmıyorum. Çünkü mülk O’nun cc. İstediği gibi tasarruf eder. İstediği zaman alır-istediği zaman verir. Biz O’nun cc tasarrufunu sorgulama durumunda değiliz. Verdiklerinin şükrünü eda etmek zorundayız ve mecburiyetindeyiz. Sen, Risale-i Nurdaki ‘TERZİ Örneği’ni hatırlasana!” dedi.

Ben o örneği çokça okuyup, çokça dinlediğim için, hatırladım ve kendime geldim. Şimdi yeri gelmişken, o harika, ilmî ve edebî örneği hatırlayamayan veya henüz okumamış olan genç kardeşlerim için arz edeceğim. Ek olarak da: Sinsi bir plân ile yabancılaştırıldığımız orijinal kelimelerin yanlarına, (anlamlarını) da yazacağım ki, genç kardeşlerim de anlasınlar. Şöyle ki:

“.Nasıl ki mahir bir sanatkâr(çok kabiliyetli bir terzi), kıymettar (çok değerli)bir elbiseyi murassa ve münakaşa (çok değerli taşlarla süslü ve işlemeli) surette yapmak için, bir miskin (uyuşuk ve aylak)adamı, lâyık olduğu bir ücrete mukabil (uygun bir ücret karşılığında)model (manken)yaparak, kendi sanat ve maharetini göstermek için, o elbiseyi o miskin adam üstünde biçer, keser, kısaltır, uzatır; o adamı da oturtur, kaldırır, muhtelif vaziyetler verir. Şu miskin adamın hiçbir hakkı var mıdır ki, o sanatkâra desin: ‘Beni güzelleştiren bu elbiseye neden ilişip (müdahale edip)tebdil ve tağyir ediyorsun(değiştirip bozuyorsun)ve beni kaldırıp oturtup meşakkatle, (bana zahmet verip)benim istirahatimi bozuyorsun? Diyebilir mi? Aynen öyle de, Sâni-i Zülcelâl, (senin vücudunun Sanatkârıve azamet sahibi olan Allah cc.) herbir nevi mevcudatın mahiyetini birer model ittihaz ederek (yarattığı her canlıyı birer model kabul ederek) ve nukuş-u esmâsıylakemâlât-ı sanatını(bütün Esma tecellileriyle süslediği mükemmel vücut eserinde sanatını) göstermek için, her bir şeye, hususanzihayata (özellikle canlılarda), duygularla murassa(görme, işitme vs. gibi çok değerli taşlarla veduygularla süslü)bir vücut libasını (elbisesini)giydirerek, üstünde kalem-ikaza ve kaderle nakışlar yapar. Cilve-i Esmasını gösterir(aslında O’na c. ait olan senin vücudunda, Esmasının tecellileriyle değişiklikler yapar). Herbir mevcuda dahi, ona lâyık bir tarzda bir ücret olarak, (Yukarıda arz edilen hocamızda da görüldüğü gibi)bir kemal, bir lezzet, bir feyiz veriyor…

Mülk sahibi, mülkünde istediği gibi tasarruf edebilir’ Sırrına mazhar olan o Sâni-i Zülcelâle(Allah’a cc.)karşı hiçbir şeyin hakkı var mıdır ki, desin, ‘Bana zahmet veriyorsun, benim istirahatimi bozuyorsun.’(Veya benim görme duygumu vs. niçin alıyorsun? vb. diyebilir mi?) .Hâşâ!
Evet, mevcudatın
(varlıkların ve canlıların)hiçbir cihette Vâcibü’l-Vücuda (Allah’a)karşı hakları yoktur ve hak dava edemezler. Belki hakları, daima (sürekli)şükür ve hamd ile verdiği vücut mertebelerinin (verdiği diğer nimetlerin) hakkını eda etmektir…”
(Bediüzzaman Hz.)

  • Demek ki o âmâ zât, yerden göğe kadar haklıymış, değil mi?

Bizlere de; âmâ olarak sınanmadan, bu mümtaz zatın tevekkül ve teslimiyetine bakıp tefekkür ederek, böylesine detaylı İBRET almak düşüyor… Saygılarımla arz ediyorum.

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER