A. Raif ÖZTÜRK
  • 10/06/2024 Son günceleme: 10/06/2024 09:15
  • 1.125

Kış mevsiminde donarak ağaçların çatlamaması için, bütün suları toprağa bırakılır. Bahar mevsimlerinde ise tekrar yukarıya pompalanıyor. Fakat NASIL?

Komşu bahçelerindeki ağaçların uçlarındaki yaprakların yemyeşil ve tazecik olduğunu ve sulu sulu meyvelerini gördükçe, çok farklı, zevkli ve ulvî haz verici düşüncelere dalıyordum. Çünkü oturduğumuz katta, bazen suların kullanılamayacak kadar çok cılız aktığı için, apartman yöneticisinin defalarca hidrofor değiştirerek, ancak yeterli su basıncı temin ettiğini kendisinden dinlemiştim.

Oysa aynı yükseklikteki meyve ağaçlarının en üst dallarındaki yapraklara ve meyvelere, mekanik, pnömatik ve elektronik sistemler, yani hidroforlar olmadığı halde, acaba uç dallara kadar SU NASIL POMPALANIYOR?

Bu soru yıllarca beynimi kurcalamıştı.

İlgili tabiat bilgisi ve botanik kitapları ve internetteki ilgili araştırmalar beni hiç tatmin etmiyordu.

Ta ki Yıldız Teknik Üniversitesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölüm Başkanı ve Öğretim Üyesi dostum Prof. Dr. İsmail Kocaçalışkan hocamın, “Bitkiler Bize Neler Söyler” isimli kitabını okuyuncaya kadar.

Bu kitabı okuyunca “işte İLİM böyle olur” dedim ve rahatladım. Beni rahatlatan ve ulvî haz verici o önemli bilgilerden, gerekli kısımlarını istifadelerinize arz ediyorum.

68.’inci Sayfadan başlayarak, özet alıntılar yapacağım:

Çok ilginçtir. Bitkilerde kök uçlarından, yaprakların uçlarına kadar uzanan harika asansör veya pompa sistemi yerleştirilmiştir. Aşağıdan yukarıya su ve mineral taşıyan asansör veya pompa sisteminin bilim dalındaki adı KSİLEM’DİR.

Bu asansör sisteminde yan yana uzanmış TRAKE adı verilen birçok su borusu, bitkinin her tarafına taşıyabilecek şekilde tasarlanmıştır. Boruların bitişik olan duvarlarında, küçük yan delikler bulunur. Su bu deliklerden devamlı geçişme yaparak, bir sütun halinde yükselirken eriyik olan besinler de yukarıya taşınır. Şayet bu borulardan birisi tıkansa, su bu yan deliklerden komşu boruya geçerek taşınır.

Daha da ilginci; bu asansörlerin, enerji kullanmadan çalışmalarıdır.

Topraktan metrelerce yukarıya su ve mineral taşınması, yerçekimine ZIT olduğundan, açıklanması da oldukça güç bir olaydır.

Suyun yerçekimine aykırı olan bu çıkarılışının, nasıl gerçekleştiğine dair kesin açıklama getiren bir sistem ve prensip henüz bulunamamıştır!..

Bu konuda sadece birkaç TEORİ ileri sürülmektedir. Bu teoriler; VİTAL teori, KÖK BASINCI teorisi ve KOHEZYON-GERİLİM teorisidir ve en makulü de sonuncusudur.

Gerçi bunların hiçbirisi olayı açıklayamamakta olup, üç teori birlikte düşünüldüğünde, akla biraz yaklaştırılmaktadır.

Kohezyon, kılcal boruya tırmanma, yani OSMOZ kanunu.

Bu da; ‘yerçekimi kanunu’, ‘suyun kaldırma kanunu’ gibi Yüce Yaratıcının bu işleri gördürmek için koyduğu kanunlardır. Kılcal boru inceldikçe, pompalama gücü artar.

Ağacın tepesine doğru yükseldikçe de bu kılcal borular daha da incelir. Buradaki kılcallık özelliğiyle bu kolaylık sağlanırken, diğer taraftan da bitkinin köklerinden suyu yukarı İTME basıncının da varlığı tespit edilmiştir. (İzahı hâlâ meçhul.)

Şâyet böyle olsa bile cansız, şuursuz, akılsız, tahsilsiz olan atomlar, bu hârika inşâyı nasıl becermektedirler? İşte esas mesele de bu!..

Yine yapraklarda da fotosentezden kaynaklandığı VAR SAYILAN bir emme kuvvetinin suyu yukarıya çektiği de teori olarak ileri sürülmektedir.

Yapılan hassas ölçümlerde, otsu bitkilerde ve küçük ağaçlarda bu kök basınçları güçlü olduğu halde, Çam, Köknar, Sedir ağaçları gibi ince yapraklı ağaçlarda, kök basıncına HİÇ rastlanmamış olup, yapraklarında da emme gücü de çok zayıf bulunmuştur. (?!) Bu durum, bu teorileri çürütüyor.

İnsan oğlu TEORİLERLE oyalanadursun.

İşin aslı şudur: Yüce Yaratanın, bitkilere yarleştirmiş olduğu bu henüz tam bilinemeyen sistemler sayesinde, bitkilerdeki suyun ve minerallerin, onlarca metre yukarılara çıkarılması, MİLYONLARCA YILLARDIR süregelmekte oluşudur.

Kesin olan İLİM de budur, diğerleri TEORİ, yani varsayım ve tahmindir.

Bunun içindir ki asrımıza mührünü vuran ve en önemli İslâm âlimi olan Bediüzzaman Hz., Allah’ın hesabına Kâinata bakan adam, her ne müşahede (görür ve tespit) ederse İLİMDİR; eğer gafletle esbab (sebepler) hesabına bakarsa, ilim zannettiği şey de CEHİL olur.” Buyurmuştur. (Mesnevi Nuriye-Şemme.)

Her fırsatta hatırlatıyorum. Yeri gelmişken yine hatırlatayım:

Ülkemizde yüz yıla yakın bir süredir, Milli Eğitim Sistemimizde bu şekilde değil, maalesef hep esbap (sebepler) hesabına bakılarak nesillerimiz, Allah (cc) inancından yoksun bırakılmıştır ve hâlen de devam etmektedir.

Allah (cc) inancından yoksun kişiler ise kendilerinin dünyaya gönderilip, başıboş bırakıldıklarını zannettikleri içindir ki, polis ve diğer görevlilerin görmediği yerlerde, nefsinin ve şeytanın vesveselerine uyarak, her türlü mel’aneti, cür’eti ve cinayeti işleme cesaretini kendilerinde bulmaktadırlar.

NETİCEDE İSE: “Bu teröristler de nereden çıktı?” “Bu sapıklıklar, tecavüzler, kadın istismarları, vahşetleri ve cinayetleri nereden çıktı?” “Şu hırsızlıklar, kapkaçlar, banka hesaplarını boşaltmalar, gasplar ve soygunlar nereden çıktı?” vs. diyerek yakınmaya hakkımız yok. Çünkü ne ekilirse o biçiliyor.

Dert ve teşhis doğru olunca, tedavi de garantili olduğuna göre, sağlıklı, ahlâklı, inançlı ve dürüst nesil yetiştirmemiz için de Milli Eğitim Sistemimizin öncelikle ıslahı kaçınılmazdır.

Yazarın Yazıları