Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri, Tekkeler ve Medreseler

1924'te “Tevhidi Tedrisat” kanununun çıkarılmasıyla, Medreselerin ve Tekkelerin kapatılmasının yıl dönümü olması sebebiyle, bu konuyu tekrar araştırma ihtiyacı duydum.

Acaba ülkenin hem Dünyevî ve hem de Uhrevî istikbalinin can damarı olan, böylesine önemli Eğitim kaynakları niçin kapatılmıştı?

O ceberut dönemde, bu zulmü meşru göstermek için, kendi müfrit yazarlarına ISMARLAMA TARİH yazdırmakla bu ayıbın üstü örtülemediği için, bu gerçekler de geç te olsa ortaya çıktı.

Bu araştırmalarım sırasında, bu konuları en güzel bir şekilde özetleyen bir yazı bulunca, yüreğime su serpildi. 2018’in ilk ayında “Diyanette üstü örtülü bir alim”

Diyanette üstü örtülü bir alim başlığı altında tanıtılan Şark Medreselerinden icâzetli, İşletme Fak. Mezunu, İlâhiyatçı ve Sosyolog (Din Sosyolojisi hakkında Mastır yapan) yazar olan Aliosman Dağlı hocamızın o mükemmel yazısını aynen sunmayı uygun gördüm:

Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri; Tekkeler & Medreseler.

Toplumun içtimaî, harsî (kültürel) ve dinî tekâmülü ve fertlerin toplumla olan münasebetlerinin tanzimi için, bazı kurumların ihtiyaca binaen teşekkülü kaçınılmazdır.

Daha İslâm toplumunun yeni filizlendiği Hicret’in ilk yılında, mescidin hemen yanında suffe denilen yerde, böyle bir kurum (Ashâb-ı Suffe) teşekkül etmeye başlamıştır. Daha sonraki asırlarda suffenin yerine getirdiği vazifeleri icra etmek üzere, çeşitli İslâm müesseseleri tesis olunmuştur. Bunlardan biri de tekkelerdir.

Tekkeler zaman içerisinde; hangâh, zâviye, dergâh, ribât gibi birçok isimler almakla beraber, asıl olarak aynı görevi icra etmişlerdir.

Bu görevlerin başında da rehabilitasyon (Pedagojik formasyon, Ahlâkî terapi, Rûhî tedavi) gelmektedir.

İslâm toplumunun, sahabe asrından sonra dejenere olmaya (erozyona uğrayıp yozlaşmaya) başlamasıyla birlikte, çeşitli öze dönüş hareketleri oluşmaya başlamıştır.

Toplumun menfi gidişatından rahatsız olan bazı vicdan sahibi ve mistik (Mantık ve akıl yürütme yoluyla erişemediği ilâhi ve doğaüstü denilen "hakikatler"i derin bir sezgi ile aramaya) eğilimli kişiler, ya şehir içinde gözden ırak köşelere, ya da şehir dışında bazı kırsal bölgelere çekilerek kendilerini, gidişatın fecaatinden muhafaza etmeye çalışmışlardır.

Bu kişilerin karizmasına (Etkileyici gücüne) kapılan birçok kişiler de onlarla birlikte daha İslâmi bir yaşam için mücadele etmek üzere, gönül birliği yapmışlardır.

Bu mekânlarda rehabilite olan kişiler, kişilikleri oturmuş, iç dünyalarında adaletlerini sağlamış, temsil gücü yüksek ve karizmatik şahsiyetler olarak halkın içinde, Hakk’ı anlatma ve insanlara İslâm toplumunu oluşturma konusunda, yardımcı olmaya başlamışlardır.

Modern anlamda ‘yaşam koçu’ denilebilecek bu kişiler, toplumun kılcal damarlarına kadar inip, kangren olan ahlâkî yapıyı yeniden ihya etmeye çalışmışlardır.

Tekkeler ve manastırlar, asla aynı gayeye hizmet eden iki farklı dinin mistik kurumları olarak görülmemelidirler.

Çünkü manastırların amacı insanları toplumdan tecrit ederek asosyal bir hale getirmek iken, tekkelerin gayesi bozulan sosyal düzenin ve İslâmi hayatın yeniden ihyasını gerçekleştirmek, bireylerin Ruh dünyasını tasfiye ve takviye ederek ihyâ etmektir.

Yukarıdaki iddianın en büyük delili; özellikle Osmanlı coğrafyasında yer alan tekkelerin ilmi, içtimai, harsi (kültürel) ve iktisadi konularda göstermiş olduğu büyük başarıdır.

Daha sonraki yaşanan bazı kurumsal bozulmalar, tekkelerin bu fonksiyonunu icra edemediğine, asla delil değildir ve olamaz.

Bugün birçok iktisadi krize, sosyal buhrana, tabii âfete ve siyasi çalkantılara maruz kalmış olan toplumumuzun bir arada bulunmasında, tekkelerin ne büyük katkısının olduğu insaf sahipleri tarafından mâlum ve maruftur.

Tabii bütün İslâm müesseselerinde olduğu gibi, tekkelerde de yeniden bir diriliş, yani tecdit hareketinin lüzumu kaçınılmazdır.

Sözlerimi, tımarhanelerde kâh zincire bağlı bir nevi hapsedilen, ya da antidepresan adı altında uyuşturularak uykuya ve uyuşukluğa mahkûm edilen İslâm ümmetinin, asıl yuvalarına dönüp hem akıllarını hem de kalplerini ihyâ etmeleri niyazımla bitiriyorum. (Aliosman Dağlı / İlâhiyatçı-Sosyolog)

İşte; Sosyal Rehabilitasyon Merkezleri olan Tekkelerin ve Medreselerin, sadece din karşıtlığı sebebiyle 1924’te kapatılmasıyla, ne derece önemli bir cinayet işlendiği, şimdi çok net anlaşılmış oldu… İnşaallah.

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER