Nimet ER
  • 20/01/2016 Son günceleme: 20/01/2016 16:02
  • 7.495

Öyle işte... Bir memleketi ya da şehri hatta mahalleyi dokusundan hatta insana dokunuşundan...

İnsanları ise galiba "bakışından" sevmeye başlıyorum ben... Düpedüz bir meseleyi ya da her hangi bir şeyi görme biçiminden bahsediyorum.

Bir hadiseye takınılan tavır, bir an ya da duyguyu tasvir veya kelimelere yükledikleri ve kelimelerden yüklendikleri gibi küçük ve ince şeyler mesela...

Anlayışlarımızda yahut anlatamayışlarımızda ki tutumdan tutun, bence jestler ve mimikler de dâhil bir insanın görme biçimine.

"Hayata vs. Aynı tarafından bakmak" diye bir söylem var ya hani, şu yaşıma geldim hala anlaya bilemedim! Aynı tarafta durunca mı? Yoksa aynı tarafa bakınca mı? Nasıl oluyor/olacak o iş?

Ne bileyim, bunları kendimize yapıştırdığımız yaldızlı stickerlara benzetiyorum.

Hayır, kişi eşiyle olan ilişkisini de böyle çekiştire çekiştire anlatıyor ya bitiyorum. Biraz hareket ettiklerinde odağı nasıl koruyorlar Allah bilir...

Şöyle düşünün. Birinin gözüyle ya da gönlüyle gördüğü mü? Yoksa ille de sizin gördüğünüzü görmesi mi?

Sevmeye başladığımız yer çok mühim! Zira ayrıldığımız yer de orası olacak illa...


Neyse... İnsanlara kıvam verici lokal kalıplar vardır hani! Hoştur, sorgulamadan kabul ediveririz. Cümle içinde kullandıkça şekillendiğimizi dahi fark etmeyiz. Oysa bir şeyi üretmeden neredeyse onun alıcısı kitle yaratılıyor ki artı değer üretmeye devam edilebilsin.

"Toplum ayrışıyor" falan filan deniyor ya hani tüm analizleri reddederek ısrar ediyorum. Ayrıştığımız falan yok sadece "saflar sıkışıyor" o kadar.

Tam da bir toplumun herhangi bir hadise karşısında alacağı düzendir bu! 

Bir topluluğun makro ve mikro dinamiklerini yok sayarak söylem analizi oluşturmazsınız. 
Bir insanın "yaşam hakkına" dahi kendi yaşadıklarından ve yaşamak istediklerinden bakar insan. Konu ideoloji olduğunda düşünün bir de.

Hâsılı memleketin, bölgenin ve dünyanın hali ortada. Hepimiz kendimize göre her şeyin tam ortasındayız. 
Olana bitene, yapıp edilene kahrederek ne çemberin dışına çıkabiliriz ne de çözüm üretebiliriz. 
Haklarımıza ve hassasiyetlerimize saldırıldıkça saldırganlaştığımızı fark ederek başlayalım derim. Gerisi gelecektir. Kor gibi bir kalbi kimseleri yakmadan taşıyabilmek değil miydi meziyet?


Derdi olan insan, haliyle dermanını da arar... 
Gidip birine dert olmak ile gelip birinden dert yanmak arasında pek öyle büyük bir fark yok düşünüldüğünde. 

O vakit; aramak ile yanmak arasında gidip gelen insanlarız! Ne dersiniz?

Öyleyse önce insanların derdine sonra ne aradığına bakmalı. Ve halinin onu koyduğu hâle...
Ve 
İnsanların bir şeye baktığında ne gördüğüne de bakalım... 
Anlaşmak için değil, anlamak için... İnsan anlaşılmadığını dahi anladığında rahatlıyorsa 
Kızdığı ve anlam veremediği şeylerin en azından nedenini anladığında hareket alanı genişlemez mi?

Tek tip ve tek trip insan kurgulandığında haliyle hatalarda aynılaşıyor. Aynı hataları yapan insanları hep aynı yöntemle durdurabilirsiniz de. Biraz rikkat

Diyelim ki, güncel söylem ile içli dışlı bir oyunsa bu ülkemizin içine çekilen girdap, beraberinde Ak- kara demeden içine sürüklendiğimiz durum, o vakit oyun mantığıyla düşünelim.


Bir oyunda hamle, karşıdakinin hamlesi öngörülerek yapılır, değil mi?

O halde; bize ne yaptıklarına ve bizden ne beklediklerine iyi bakalım.
Sakin ve serin olalım yeter. Berrak bir zihin için. 
Masumiyet, mahcubiyet ve mağlubiyet buna bağlı zira...

Hem ne sanıyorduk bilmiyorum ki! 
İki yüz yıldır işlenilen toprağı nadasa mı bırakacaklardı en verimli zamanında? 



Yıllar yılı çeşitli sorunlar dolanmış boynumuza. En son "Kürt sorunu" denilen esasında PKK (terör örgütü) olduğu dahi maskelenmeye çalışılan bir vakıa.

Çözüm sürecini kendimce nerdeyse ekmeğimi bölüştüklerimle bile çarpışarak destekledim yine desteklerim. Mesele Kürt halkının uğradığı haksızlıkları düzeltmekti. Haklar herhangi bir etnik unsurla değil "insan" kaidesiyle taksim edilmeli. Kaldı ki, ait olduğumuz toplum geleneğinin ve dini hassasiyetin atar damarı kesilmiştir müesses nizamla haberimiz olmadan zamana yayarak.

Ez cümle çözüm sürecini destekledim hala da destekliyorum. Zaten maksat hâsıl olmuştur. Çözümün ikinci etabı, güya bu haklar için silahlanmış ve örgütlenmiş yapıyla da karşılıklı hesap defterini kapatmak ve toprak bütünlüğüne ters düşmeden sosyal ve siyasi düzlemde 
Karşılıklı haklaşmayı devam ettirmekti. Başarılamadı. PKK terör örgütü olmayı seçti Kürt halının haklarını korumayı ve kazanmayı değil. Uzantısı siyasetçilerde bu durumdan geri kalmadı. 

Ama şahsen ben Kürt halkını seçiyorum muhatap olarak. Çünkü derdim sizdiniz. Bu kadar net!

PKK, artık Kürt halkının değil güvenlik güçlerinin muhatabıdır. Bu yolu kendileri seçmişlerdir. Yaptıkları ne sivil katliamlardan ne de resmi görevlilerin katliamından azat edilebilirler. Ve bu kan sadece silahı tutan ele değil, o ele destek verenden tutun o silaha hedef gösterene kadar bulaşmıştır. Allah da, kul da ve varsa vicdanları da cezalarını verecektir. 

Eh! Hem atar damar kesildiyse ne yazar... Bir de toplardamarımız var çok şükür... Ve şah damarımızdan daha yakınımız... Hak üzerine yaşa ve öl... Hakikati perdeleme yeter.

Benim derdim Kürt’le değil terörle... Yahudi’yle değil Siyonist’le... İnsanla değil kötülükle... 

Ne yaşadıklarımızdan beriyiz, ne yaşayacaklarımızdan... 

Kalbinde sükûn bulmayan hiçbir yerde sükût edemiyor

Ve evet,

Kalbinde bir vuruş eksikse ömründe bir duruş demek bu insan için...

Tüm bunları bir kalp durduğunda, benimki de durduğu için yazıyorum. 
Öldükçe ölüyoruz... 

Ne kendimden razıyım ne de safımdan...

Karşımızdakini her anlamda "saf " sandık... Oysa ne düzen içinde tek dertleri var ne de temizler...

LAL:

Ne diyebilirim ki;
Kalbim dipsiz bir kuyu ve tüm sevdiklerim oraya düştü...

Yazarın Yazıları