Nimet ER
  • 07/03/2016 Son günceleme: 09/03/2016 14:35
  • 7.923

En alt merdivenden yukarı doğru yılgın bir bakış... İnceden yağmur ve herkeste bilindik sabah telaşı... Metrobüs yolu diyeyim siz anlayın.

Öncesinde ne düşünüyordum bilmiyorum ama o andan itibaren merdivenlerin hemen bitişine yakın birinin bariz sola doğru niye zikzak çizdiğinin peşine düştüm. Önümde merdivenlere dağılmış dört kişi var neredeyse eşit hızda çıkıyoruz. 


Bir sonraki, daha sonraki, kıvraklıkla  hep aynı zikzağı çizip geçti. 

Önümdeki hanımın telefonundan gözünü ayırmayan şemsiyeli hali de engel olmadı o zikzağı çizmesine zaten. 

Yaklaştıkça anladım! Sebep, daracık merdivenli yola fütursuzca kolunu uzatmıştı bir erik ağacı, hepsi bu...

İncecik çiçeklenmiş kısa bir dal...

Telaşlı, mahmur, her biri ayrı bir yere yetişmeye çalışan insan seli...

Merdivende kesişen iki yaşam... Yürüyenin teğet geçtiği, kalanı... 

Çocukluğum boyunca merak ettim durdum; kökleriyle bir alıp veremediği var mıdır şu ağaçların diye, gerçi insanca düşündüğümü fark edeli çok oldu ya neyse...

Zaman dar, lakin zandan öteye gidebileyim diye merdivenin başında durup o zikzağı çizen birkaç kişiyi daha ön taraftan izledim. Sanırım yağmur çamur demeden elimizdeki androidler ve uzantısı kulaklıklarla göz göze, dip dibe yaşayan insanlarız ve yanımızdan akıp giden ya da yanından geçip gittiğimiz her şey "yok" hükmünde.

Gelişmiş donanımımız sağ olsun. Yağmur ıslatmıyor, soğuk üşütmüyor. 

Bir 'dal' kazayla da olsa gözümüze çarpmıyor işte...

Sabah işe gelen arkadaşınıza "bu gün yolda neler gördün?" diye sorun. 

Önce boşluğa ,boş boş bakıp, sonra da anlamsız sorunuza muhatap kalışından duyduğu rahatsızlığı dile getirmez ise şayet, yolda ne kadar kızacak şey bulduysa sayıp dökecektir en iyi ihtimal.

Yağmurlu sabahlarda kapımızın önündeki uzun taşlık, ezilmiş salyangozlar ile doluyor. 

Komşularımın altı tanesi hekim, bildiğiniz can derdinde güpgüzel insanlar. Kim ezip geçiyor o salyangozları? 

Çocuklar ve işe gidenler çıkıyor ilk gün yüzüne... Ve bastığı yerde olana bitene bir itina yok maalesef.

Sabahın kuşlu, böcekli sesi niye kulaklarımıza kaçamıyor sanki?

Dünyanın ritmi, kulaklıktan dinlediğimiz notaya alınmış en güzel melodiden daha kıymetli oysa. 

Hatta şehrin uğultusu... Nefes alıp veren sadece insan mı ki dünyada?

Eğer dinlemezsek, dünyanın kabarıp inen göğsünü nasıl hissedebiliriz ki... 

Mevsimler ne diye gelip geçiyor hem... Çiçeklenmiş bir ağaca insanın kazayla gözü kaysa gönlü kalır zaten!  

Bu devinimde, birbirine kattığımız dünyada yaşamak için hiç değilse gönül ferahlığına ihtiyaç duyuyor insan.

Gönlü ferahlatacak hiçbir güzelliğe temas etmeden yaşamak, elimizden ne aldıysa, onla baş başa işte bu dünya...

Huzursuz, kırgın, kızgın ve öfkeli hatta adaletsiz... Bu dünyadan adaleti kaldıran başka canlılar değil kuşkusuz.

Zaten diğer canlılar arasındaki adaleti bozan da yine "insan" değil mi nihayet...

Çoğumuz gece olduğunda, ay evinin hangi penceresinden görünüyor, onu dahi bilmiyor.

Önce kendinize sonra evine gittiğiniz kişilere sorun mesela. 

Çocuklar ise Güneş'in doğduğu taraftan bihaber.

"Ne önemi var ki?" diyeceksiniz belki.

 Kendimce sebeplerim çok ama şuracıkta sadece diyeceğim şudur:

İnsanın ömrünü geriye doğru sayan "tik-tak"larıdır Ay ve Güneş. Varsa bir düzen sayelerinde...

"Güneş dürülüp, yıldızlar döküldüğü zaman..." Son bulacak bir düzen...

Neyi, nasıl aralayıp da yazayım diye düşünürken, tam da bunu yazmalı işte diye düşündüm. 

Tüm öncelik verdiklerimizin, diğer tüm her şeyi birer "ayrıntı" olarak önümüze koyuşu.

Eğer yeterince dikkatli değilsek hayatın tüm inceciklerini ıskalayışımız ya da...

Küçük küçük, büyüyoruz biz...

Tıpkı zerreden halk olunduğumuz gibi, ufak tefek ayrıntılar bizi imar eden küçücük bir an belki bir ömre yetecek ne biliyorsun ki?

Halini görmeyen ahvalini nasıl anlasın hem.

Kifayetsizce demem o ki; bir bahar gelecekse önce sana gelmeli... 

Gözlerinden girip damarlarında temayüz etmeli...

O vakit değdiğin her yer çiçeklenir... Bastığın toprak yeşillenir işte...

LAL:

İnsan ol(a)madığı yerde, hiç değilse ölebilmeyi diliyor...

Yazarın Yazıları