Haram aylarda nehyedilmiş tüm haramların işlendiği bir zamanda yaşamanın mahcubiyetiyle giriyoruz bir güzel rahmet ayına, yani "Ramazan"a
Ülfet yerine uzleti seçenlerin hiç duy(a)mayacağı bir mahcubiyet bu tabii...
Ve yaşadıkları yeri yüzölçümüyle değerlendirenlerin baş edebileceği bir sorumluluk da değil dahası.
Ağzımızdan çıkan her şeyin, tüm yapıp etmelerimizin bir tuğla olduğunu ve bir şey bina ettiğini unutturacak kadar nevri dönmüş insanlığımızı toparlar ümidiyle sarılıyoruz yine şehri Ramazan'a!
Tüm yapıp etmelerimizi temize çekmeye yeter mi bir ay?
Hep bunu düşünmüşlüğüm vardı. Ne de olsa buna inandırılmış bir neslin elinde büyüdüm.
Ne zaman ki "hürmet" ile "külfet"in mana kaymasına uğradığını anladım o vakit
"Makul ölçülerde dindar" biri olamayacağı mı da anlamış bulundum çok şükür.
"Bura"yı burası için olduğu kadar "öte" için de yaşayanların anlayabileceği bir mesele bu.
Kazanılmış sevgi ile verilmiş sevgi arasındaki farkı hiç farketmemiş, üzerinde hiç düşünmemiş bir insana "iman etmek" ile "sevmeyi" bir tutan bir dinin mensubu olduğunu anlatmak da pek mümkün görünmüyor maalesef.
Ağız dolusu ayet, hadisle dolaşıp kimselerin kalbine inemeyen hoca efendilerin çokluğu, onları kullananların bolluğu...
Haber verilmiş bu durumun şerrinden Allah'a sığınanların kaçtıkları yer yine kalpleri oluyor haliyle.
Ve unutmayalım! Kalplerimiz neye ülfet etmişse onu, yani "kalpleri eviren çeviren" de odur.
Meylettiğimiz, gönlümüzü kaptırdığımız şeyleri bir kez daha ve derinden düşünmenin vaktidir Ramazan...
Bir bütünü parçalayıp sonra da her bir parçada o bütünü görebileceğini sananların aksine parçalardan bir bütün yarattığımızı görebilmeyi diliyorum bu güzel "ayların sultanı" n da inşallah!
Dostoyevski "Budala"sında, neden insanlar birbirlerini sevmiyor? Diye soruyordu ya! Artık onun değil, tüm sevgiyi tatmışların sorusudur bu: Neden insanlar birbirlerini sevmiyorlar?
Bazılarının inandığının aksine bir tekrarı daha yok ki bu hayatın.
Hem bir hayatta öğrenemediğini milyon kez yaşasa da öğrenebilir mi insan?
Çok yaşamakla "iyi yaşamak" arasına sıkıştırılmış insanın yaşamayı öğrenmeye pek fırsatı da olmuyor ki!
Hayatımız üzerine düşünmemiz en çok engellenen hasletimiz ne de olsa...
Her şeye yeni inmiş bir ayet gibi bakmaktan ne zaman vazgeçti ise Müslüman olanlar, o vakit koptu tevhit ile aralarındaki bağ...
Bu kadar çok tanrılı Müslümanları yoksa nasıl üretebilirdi ki sistem? Farkettiğiniz üzere ister çuvaldız ister iğne deyin ama en acıtanı kendimize batırmaya çalıştığım bu yazıda, haddimi aşarak soracağım bu soruyu:
Hani yaşadıklarımız sağlı sollu yazılan bir kitap ya, bize tüm mahlûkatın önünde okunacağı ve ona göre hüküm verileceği haber verilen. İşte o kitabın "hiç bir yaprağı yırtılıp kaybolmasın" diye dua edeniniz var mı sahiden?
"Saf" kelimesinin manası "süzme salak" olduğunda mı kaybettik biz iyi niyeti?
"İnşallah" kelimesini bir geçiştirme olarak kullanan mütedeyyinler nasıl toparlayacak bu mana erozyonunu bilemiyorum.
O kadar dağıldık ki; nasıl toparlanacağız onu da bilmemekliğimizin, sorumluluğumuzu ortadan kaldırmıyor oluşu büküyor belimi, Allah biliyor ya!
Bir kalbe sevgi bileti olmadan orduyla gelinse dahi girilemeyeceğini hatırlamakta yarar var.
Ve bir kalbe girildikten sonra da taşınabileceğimiz tek yerin akıl olduğunu da söyleyelim... (ki bu başlı başına bir yazı konusu, inşallah yazabiliriz. Nasip)
Kalbimize aldıklarımıza, sevdiklerimize ne olur dikkat edelim.
Cennete girmenin illeti iman, iman etmenin illeti ise sevgi değil miydi?
LAL:
Yağmur... Ne zaman başlasa hal değiştiriyorum nedense. Benim olmadığım nereye yağsa kıskanıyorum. Herkesler saçaklara sığınırken ben niye altında ıslanmaya koşarım yıllarca çözemedim.
Meftun olduğum göllere can suyu olduğu için mi? Yoksa suyun, suyla buluşmasının neşesi mi? Zira %70 suymuşuz ya. Ya da yağışın şiddetine bağlı müziğin enstrümanı olmayı dilemek mi? Tam kalbinde dinleyen, dilenen...
Hepsi bir yana sezenler bilir aslında.
Yağmura hürmet, hayata hürmet etmektir...
Yağmur yağarken hep insanın da dışarı yağabileceğini, içindekileri dışına dökebileceğini düşünürdüm. Oysa artık biliyorum; insanlar içindekileriyle insan...