“Maalesef yağı bitmiş kandillerin ışığı da sönük haliyle... Ya da var olan ışığı " ışıklar içinde yatmak için" saklayanı da vardır kim bilir. Gözümüzü kamaştırmadan önümüzü aydınlatanlardan Mevla’m razı olsun diyelim!
”
İbni Sina “insanın ruhu kandil, bilim onun ışığı, tanrısal bilgelik ise bu kandilin yağıdır” der.
Maalesef yağı bitmiş kandillerin ışığı da sönük haliyle… Ya da var olan ışığı ” ışıklar içinde yatmak için” saklayanı da vardır kim bilir. Gözümüzü kamaştırmadan önümüzü aydınlatanlardan Mevla’m razı olsun diyelim!
***
Kabul edelim. İnsanların görünen kısımlarını beğeniyor veya beğenmiyor görünmeyen kısımlarına da iman ediyoruz.
İnsanlarla kurduğumuz ilişkiyi, neyin üzerine kurduğumuzu düşünmeye çok acil ihtiyacımız var bizim. Yoksa bir türlü açıklayamadığımız o müthiş bunalımlarımız geçmeyecek!
İnsanların görünen veya gösterdikleri taraflarını biliyoruz; menfi veya müspet tüm duygular buna göre şekilleniyor.
Oysa yakın bir ilişki kurmakla ya da yaşanılan hadiseler, ani beliren olaylarla kişinin kendine sakladığı tarafları da bilinir oluveriyor zamanla.
İşte o zamanla karşılıklı şahit olduğumuz taraflarımız, ya iman ettiklerimizle uyuşmuyorsa! Karşımıza çıkan sürprizleri kaldırabilecek miyiz?
Ya da katlanabilecek miyiz? Desem .
Hadise burada vuku buluyor: Katlanmak mı? Kabul etmek mi?
Tam bir fay hattı; ilişkilere yönünü veren, akibetini yazan …
Şu yaşadıklarımız bize birbirimizin gör(e)mediğimiz yanlarını da göstermiş oldu. fakat keşke bu kadar üzücü cereyan etmeseydi diyebiliyorum sadece.
Ah! o derin fay hattı kırıldı mı bir kere kim tutabilir ki sarsıntıyı?
***
Biliyorum. Hepimizin gönlünden de gözünden de düşenler oldu.
Nietzsche’ ye uymayıp şöyle demek isterim :
İnsan sevgisini, başkasının duygusunu paylaşmakta değil, paylaştığı duyguya katlanabilmekte arayalım! En azından, ne dersiniz?
***
İnsanların, düşüncelerinin duygularını merak ediyor ve gözlemliyoruz da zaten.
Fakat bilmeliyiz ki kişilerin duygularının da düşüncelerini merak edip önemsemezsek hiçbir şey daha iyiye gitmeyecek bu dünyada…
***
Âhir ömrümde kalbiyle arasına mesafe koyabilenleri anlayamadığım gibi ” kendini koruma “buyruğunun esiri olmuşları da hiç anlayamayacağım galiba.
Millet öteki ile beriki arasında yakan top oynarken düşünebildiğim tek şey şuydu:
“Nasıl”ın eline düşmüş bir “niçin” imiz var kurtarılmayı bekleyen ama nafile ( fazladan ) sorularımızla oyalanıyoruz kaygıyla…
***
Kötü sözün sahibinin hiç çıkmadığı bu topraklarda hep birlikte yaşayacaksak eğer
Kızgın kelimelere, insan aklı değmemiş fikirlere ya da haplara uzattığımız ellerimizi aynı kararlılıkla birbirimize uzatmalıyız…
LAL:
Her dakikanın bir saniyesini ayırmadığınız ne “dert” derttir, ne de “aşk” aşk!
YORUMLAR