Nimet ER
  • 01/01/1970 Son günceleme: 18/05/2013 00:11
  • 11.034

Yaşamak, şahit olmaktır. Ve biz sanırım çok fazla şeye şahit oluyoruz; acıya, öfkeye, sevgiye, iyiliğe ve topluca ölümlere / öldürmelere...

Ve tüm bunların misliyle yaşandığı bu ortamda tek sığındığım gerçek; inancımın rehberliği o kadar!
 
Bir anda bir şeyler oluyor; her şey havaya uçuyor.
Ve biz biçare; kandan, kemikten ve bolca laftan oluşan enkazın altında kalıveriyoruz.
Gök gürlüyor ve gözlerimizden yağmur yağıyor. Yıkamak istermişçesine tüm akan kanları...
Toprak sanki tüm içindekileri dışına fırlatacakmış gibi geliyor bağrına düşen bu kadar can varken.
 
Dehşetle sarılıyorum bir habere: Allah, kuluna taşıyamayacağı yükü yüklemez!
 
 
Zaman içinde yaşanılanlara göre korkumuz artıyor. Musibetler karşısında rahmetin olmadığı zannına kapılıyor ve neredeyse rahmetten şüphe ediyoruz.
 
Ya da bazen ümidimiz artıyor. Üst üste kazançlar yaşıyoruz ve hatta yıllardır belimizi büken borçları da eda ediyoruz. Bir sevgi kelebeği kanadını değdire değdire dolaşıyor her yeri. Konuma göre Kendimizden aşırı bir memnunluk hâli bile hasıl olabiliyor mesela!
Unutmayalım, ümit arttığında insana çöken duygu rehavettir de aynı zamanda.
 
Aciz hissettiğimizde korkumuz artıyor, ümidimiz azalıyor.
Ümit arttıkça Allah'a doğru yol alırız.
Korku arttıkça ise kendimize doğru...
 
"Mümin korku ile ümit arasındadır" dememişiydi Allah resulü!
 
O vakit; mümin bu ikisinin ortasında durabilendir diyebiliriz. Yani ne korkuya doğru yol alacağız ne de ümide doğru. Tam ortasında durmayı becermek diyelim "yaşama sanatı" dedikleri duruma.
 
Hem rahmetten ümidi kesmeyecek kadar korkmamız tavsiye edilmemiş miydi bize!
 
Yine ötelerden gelen bir başka haber der ki;
 
"Mümin iki kalbi olandır"
 
Bu cümle insanın kalbinde ve dahi " hayatında " ümit ile korkunun aynı anda bulunmasını açıklamaz da ne yapar?
 
Herkes bir kalbi olduğunun farkındadır lakin mümin kişi "korkunun" ve "ümidin" kalbinde olduğunun farkında olandır diyebiliriz kısaca.
 
Ayrıca, korkular insanın ümit kapısıdır da aynı zamanda...
 
 
Doğup, büyüyen (ya da henüz büyüyemeyen) ama yaşayamayanların olduğu bir dünyada, herkes gibi dilim tutuluyor zihnim karışıyor...
 
"İyiyiz" diyerek iyi olmaya çalışıyoruz neredeyse!
Oysa İyi olmadığımı bilecek kadar iyiyim o kadar...
 
Siyasi kritik falan yapacak değilim. Zaten bunu becerebilecek ne bilgim ne de görgüm var.
Sadece şu vakitlerde hatırladıkça kalbime sekine veren şeyleri paylaşmak istedim.
 
Aklını kullananlar kadar vicdanını kullananlar da lazım bize!
 
Vaktiyle neredeyse ölmeyi bile "severek" becerebilmiş bir milletiz biz.
Hiçbir işe yaramayan bir ölümden Allah'a sığınalım mesela...
 
Silahlar sustuğunda hala ayakta kalanlar ne yapacak bilemiyorum.
 
 
İnsanlar neredeyse yürüyen bir kötülük gibi dolaşırken etrafta
Ve ben, gitmek için kalmış biri gibi yaşarken dünyanın bir köşesinde
 
Tüm kalbimle iman ediyorum:
 
Dua, yaşanmamış bir geleceğe söz geçirmek olabilir pekâlâ!
 
LÂL:
 
Yaseminler ve hanımelleri... Bulundukları sokakları dolduruyorlar kimseye sormadan etmeden. Öyle kışkırtıcılar ki; onları hep köklerini sökemedikleri için yerlerinde deliye dönmüş güzellikler olarak düşünmüşümdür.
 
Bu ahvalde, evime girip çıkarken istemsiz tebessüm oluyorsun ya yüzümde ey güzellik! Ne diyeyim, daha ne diyeyim...
 
"Gitmiyoruz, götürülüyoruz: suyun akıntısı veya durgun oluşuna göre kimi ağır ağır, kimi hızla akıp giden şeyler gibi."  (Montaigne)
Yazarın Yazıları