A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 27/06/2011 00:11
  • 15.320

Muhtereme eşimin, boyun fıtığı rahatsızlığı nedeniyle, fizik tedavi için her gün Beykoz (Tepeüstü) Devlet Hastanesine gidiyorduk.

Eşimin bir saat kadar süren fizik tedavi sırasında ben, ya başka bir işimi hallediyor veya hastane otoparkında arabamın içinde kitap okuyordum.

8 Aralık 2010 Çarşamba günü saat 18:00 civarıydı.

Onuncu seansa giren eşimin çıkmasına 10-15 dakika kadar vardı.

Arabamda, okuduğum kitaba daldığım bir anda, dışarıdaki telaşlı konuşmalarla irkildim.

30-35 Yaşlarında bir bayan, kapıdaki hemşireye:

-“..Âcil neresi, lütfen çabuk olun, âcil girişini gösterir misiniz?”

Başımı kaldırdığımda, kucağında bir bebek olan ve yanında da biri 2-3 yaşlarında ve diğeri de 4-5 yaşlarında iki kızı olan bir mağdur anne gördüm. Belli ki kucağındaki çocuğunun âcil bir derdi vardı. Hemşire hanım konuşmasını şöyle sürdürdü:

-“Hanfendi, bu saatten sonra bu hastanenin âcil ünitesi kapanıyor, Paşabahçe’ye havale ediyoruz. Paşabahçe hastanesine gitmeniz gerekiyor.” Üç çocuklu bayan:

-“Eyvaâh, ben oraya nasıl giderim?” Hemşire hanım:

-“Efendim hemen şurada taksiler var, en fazla 5 Lira alırlar. Arabanız yoksa taksiyle gidiniz.”O bayan, çok daha üzüntülü bir şekilde:

-“Hemşire hanım lütfen, ben Çubukludan buraya kadar şu üç çocukla, 2 kilometrelik o yokuşu tırmanarak yürüdüm. Param olsaydı, hiç yürür müydüm? Eyvâah, ne yapacağım ben şimdi?” ..diye sızlanmaya başladı. Benim içim burkuldu.

Hemşire hanım da bir şey yapamamanın çaresizliği ve ezikliği içinde bakarken, o bayan yürümeye başladı. Ben dayanamadım, arabamın camını açıp hemşireye:

-“Hemşire hanım, o üç çocuklu bayanı ben Paşabahçe hastanesine götüreyim. Fakat siz benim eşime bu durumu iletin ki, beni göremeyince tedirgin olmasın, biraz beklesin!...”

Hemşire hanım o bayana seslendi:

-“Hanfendi, bir dakika bakar mısın? Bak bu beyefendi sizi Paşabahçe’ye götürecek.”Demesine rağmen, o kadın tedirgin ve ürkek bakışlarla, olduğu yerde bekliyordu. Herhalde;“organ mafyası, fuhuş çeteleri ve çeşitli sebeplerle kaçırılma” olaylarını duymuştu ve ürküyordu. Hemşire hanım tekrar müdahale etti:

-“Ablacığım, bu bey benim hastamın eşidir ve semtimizde bilinen-tanınan bir kişidir. Eşi çıkmak üzereydi, onu bekliyor. Sizi bırakıp gelecek. Hiç merak etmeyin, yabancı değil.”Deyince, bize doğru birkaç adım attı. Ben de arabayı çalıştırarak, onlara yaklaştım ve onları Paşabahçe ÂCİL servise getirdim.

  • İşte bu dakikadan sonra, hayatımın en zor anlarını yaşamaya başladım.

O bayan arabanın kapısını açtı fakat inmeye çekiniyordu. Döndüm ve kendisine:

-“Buyurun kızım, inebilirsiniz, Paşabahçe ÂCİL burası.” Dedim.

O bayan ürkek bakışlarla bana: “Amca, siz beni bekleyecek misiniz?” dedi. Ben:

-“Hayır kızım, şu anda benim eşim diğer hastanede beni bekliyor!”

-“Peki, ben buradan Çubukluya nasıl gideceğim? Benim hiç param yok!...”

En pratik çözüm olarak, cebimden bir miktar para çıkardım ve kendisine uzattım.

-“Buyur hanım kızım. İşiniz bitince şuradan bir taksi tutar, evinize gidersiniz.”

Bayan, bir elindeki paraya baktı, bir de bana. Sonra o parayı bana uzatarak:

-“Amca bu para çok fazla! Siz bana 5 lira verseniz yeter.” Deyince içim daha da burkuldu. Ne kadar da kanaatkâr bir hanımmış. Sadece o andaki derdine dalmıştı.

-“Tamam kızım tamam, artanlarla şu güzel kızlarına bir şeyler alırsın.” Dedim.

Bayan eziklik duymasın diye ben önüme bakarak, inmelerini beklerken, 4-5 yaşlarındaki büyük kız annesine şaşkın-şaşkın şöyle soruyordu:

-“Anneciğim, o paranın hepsi bizim mi?” Bu kez içim parçalandı.

Sulu gözlerle oradan uzaklaştım. Verdiğim paranın miktarını burada hiç zikretmeyecektim, fakat çok para zannetmeyesiniz diye arz edeyim. Sadece 20 lira idi. ..Ve o çocuk, bu paraya bile şaşırıyordu. Demek ki onlar yoksullukla imtihan edilirken, bizler de varlıkla ve geniş imkânlarla imtihan ediliyorduk!...

  • Beklemekte olan eşimin yanına gittim, onu aldım ve bu olayı hemen anlatmak istiyordum. Çünkü çok etkilenmiştim.

-“Seni beklerken, burada şöyle bir olay oldu….” Der-demez eşim devam etti.

-“Biliyorum-biliyorum, hemşire hanım bana anlattı.” Deyince, ben devam ettim.

-“Hemşirenin sana söylemesini ben tembihlemiştim zaten. Anlatmak istediğim, bu olay değil, bu olayın devamı çok daha vahim!” diyerek, Paşabahçe âcildeki olayı olduğu gibi anlattım. Allah kendisinden razı olsun, eşim hemen tepki gösterdi.

-“Yahu, hazır öyle bir yoksul bulmuşsun. Daha çok para verseydin yâ. Veya Adresini alsaydın da evine gider, diğer problemlerine derman olmaya çalışırdık.”

-“Evet hanım, onların hepsi benim de aklıma geldi, fakat olaylar aniden gelişti. Hem de ‘yanlış yorumlara vesile olabilir’ endişesiyle hemen döndüm. Çubuklu muhtarlığına seninle birlikte gideriz, bu yoksul aileyi bulmaya çalışırız.” Dedim.

*

Saygıdeğer dostlarım. Bu ilginç ve ibretlik olayı niçin anlattım?

Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı keriminde “bizleri sınamak, imtihan etmek için” yarattığını ve bu sınav neticesindeki davranışlarımıza göre mükâfatlandırılacağımızı çok net bir şekilde açıklamıştır. Bunda hiçbir şüphe yok.

Bildiğiniz gibi, sınavlarda bir takım zorluklar da var. Meselâ şoförlük sınavında, düz yollar da var dik yokuşlar da var. Komando sınavında her türlü engeller ve zorluklar var. İşte biz insanlar da bazen zenginliklerle veya yoksulluklarla. Bazen sağlıkla veya hastalıklarla, bazen çeşitli huzur ve mutlukla, bazen de musibetlerle veya şerli veya zalim insanlarla sınanıyoruz. Zenginlikle sınanan kimseler nankörlük ederlerse, Yüce Yaratıcı onları bir şekilde iflâs ettirip, fakirlikle sınamaya başlıyor. Bazen de tersi oluyor. Yani, yoksullukta sabır ve kanaatkâr olanları, umulmadık bir şekilde çok zengin ediyor.

Bendeniz 1950’li yıllarda, başkalarının artıklarına bile muhtaç bir aileye mensuptum. Son 30 yıldan beri ise binlerle şükürler olsun ki, bu şekilde sınanıyorum. Çevremizdeki bu muhtaç ailelerin farkında olmak zorundayız. Yüce dinimiz “Komşusu aç iken, tok yatan kimse bizden değildir” ferman etmiştir. Özellikle, her an SINAVDA olduğumuzun farkında olmamız gerektiğini, bu olay vesilesiyle mütalâa etmek istedim…

  • Bir de bu konunun sosyal boyutu var.

Son yıllarda yoksulları koruma üniteleri geliştirilmiştir. Kendi imkânlarımız, çevremizdeki yoksullara maddî yardıma müsait olmasa bile, bu tür muhtaçları tespit edip, muhtarlarımıza ve dolayısıyla Kaymakamlık makamına veya belediye birimlerine bildirmeliyiz. Bu da çok önemli bir hizmettir…

Son sözüm Allah kelâmı: Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adayıp da yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirlere verin. Bilmeyen kimse, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Onlar, insanlardan ısrarla bir şey istemezler. Hayır adına her ne harcarsanız, Allah onu bilir. (Sûre 2., Âyet 273.- A.Varol mealinden.)

Yazarın Yazıları