Kader GÜR
  • 01/01/1970 Son günceleme: 29/09/2014 00:11
  • 8.854

Beykoz'un sorunlarını dile getirmek elbette ki bir gazeteci olarak ödevimizdir. Ancak bizler de sorunsuz insanlar değiliz ki...

Bu devirde gazetecilik yapmak, üstelik de yerel bir gazeteyi ayakta tutmak çok zor iş. İstanbul zaten kurtlar sofrası olmuş, bırak gazeteciliği yaşam şartları dahi çok ağır. Biz ise kalkmış tam 12 yıl boyunca ve her ay düzenli bir şekilde gazete basmışız. Beykoz'da gündemin tam ortasına oturmuşuz. Ne yazsak olay olmuş, olmaya da devam edecek inşallah... Allah utandırmasın...

Geçtiğimiz günlerde Kültür Radyo Televizyonu'nda bir programa katıldım. Hatırlarsınız, daha önce de Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi yine aynı kanalda düşüncelerimi ve tahminlerimi paylaşmıştım. Bu kez ise konumuz: Yerel Basının Sorunları'ydı... Çağlar kardeşimizle birlikte sorunlarımızı enine boyuna oturduk, konuştuk. Daha anlatılacak çok şey de kaldı ya, belki bir başka programda anlatma fırsatımız olur.

Televizyon ilginç bir mecra… Öyle gazeteye falan benzemiyor. Söylediğiniz her şey aynı anda tüm dünyaya yayılıyor, yankılanıyor. Yazmak gibi konuşmak da yetenek isteyen bir işmiş. Program sonraları kendimi izledikçe ekran karşısında olmanın ne meşakkatli bir iş olduğunu yeniden anladım. Sağolsunlar arkadaşlarımız, dostlarımız bizleri böyle durumlarda yalnız bırakmıyor. Ne zaman programa çıksam, haber verdiğim ya da vermediğim çok kişi arayıp beni tebrik ediyor. Eleştiri de yapıyorlar da benim kadar değil. İnsan, ekranda kendini izlerken kendisine daha bir başka bakıyor. Ben, beni eleştirenlerden daha acımasız eleştiriyorum kendimi... "Niye orada şunu dememişim ki? Neden öyle donup kalmışım ki?" diye kendimi yiyip bitiriyorum. Kendimi geliştiriyorum ama bir yandan da... Dostlarımdan aldığım olumlu eleştirilerle de çoğu zaman rahatlıyorum. Allah hepsinden razı olsun.

Yerel basında yaşadığımız sorunları anlatırken, Beykoz'dan da bahsettim. Dost Beykoz'la geçen 12 yıl kadar Beykoz'da geçen zamanın da büyük önemi var. Ben Beykozluları seviyorum. Kendimi de bir Beykozlu gibi görüyorum desem yalan olmaz. Her ne kadar Recep Tayyip Erdoğan ile 'Güneysulu' ve Rizeli olmamız hasebiyle gururlansak da dokunduğumuz, merhabalaştığımız; iyiye birlikte sevinip, kötüye birlikte ağladığımız insanlar Beykoz'da yaşıyorlar. Paşabahçe'ye Sinan Kavrak'ın dükkânına gittiğimde esnafla şakalaşmayı, sohbet etmeyi seviyorum. Tokatköy'de Kavacık'ta cami avlularında insanlara "Selamunaleyküm" dediğimde "Aleykümselaaam Dost Beykoz" yanıtını almayı seviyorum.

Zaten ben, bunun için bu işi yapıyorum. Bu selamın, bu tebessümün, bu muhabbetin hatırı için Dost Beykoz'dan kopmuyorum. Ama programda da söylediğim gibi halkın gerçekten gazetesine sahip çıkmasını istiyorum. Avrupa'nın hep kültürümüze ters alışkanlıklarını ithal eden ve kamuoyu önünde vicdanımızı inciten insanlara, "Neden Avrupa'nın iyi ve yararlı özelliklerini taşımıyorsunuz?" diye sormak istiyorum. Almanya'da yerel gazeteler, ulusal gazetelerden daha etkin ve daha güçlü durumdadır. Herkes kendi eyaletinden, kentinden haberlerin yer aldığı gazeteyi satın alır. Ben de bu özelliğin ülkemizde ve özellikle de büyükşehirlerimizde olmasını istiyorum. Daha objektif, daha tarafsız haberler yapmayı, Beykoz'a daha büyük faydalarla hizmet etmeyi istiyorum. Yaklaşık 12 yıldır Beykoz'da halk için habercilik yapan ve elinden geldiğince objektif olmaya çalışan; tek bir kez bile yalana, harama bulaşmayan bizler, sizce bunu hak etmiyor muyuz?

Dost Beykoz artık bir okul haline geldi. Yeniliklerimizle, kadromuzla, haberlerimiz ve 7/24 uğraşlarımızla, 20 sayfalık gazetemizi tek bir sorun çıkmadan basmaya ve Beykoz Halkımıza dağıtmaya devam ediyoruz. Bizler Dost Beykoz Ailesi olarak hak ettiğinden fazlasında gözü olmayan insanlarız. Allah'a binlerce şükür, bugünlere kadar geldik. Bundan sonra da Rabb'imin izniyle yürümeye inşallah devam edeceğiz.

Allah (cc), tek sermayemiz olan birliğimize, beraberliğimize ve kardeşliğimize zeval vermesin…  

Âmin.

Yazarın Yazıları