Sinan KAVRAKOĞLU
  • 01/01/1970 Son günceleme: 05/07/2009 00:11
  • 22.795

Tansiyonu son derece yüksek bir seçim geride kaldı. Ortalığı kaplayan toz bulutu da yavaş yavaş dağılıyor.

Ülkemiz genelinde olduğu gibi göz bebeğimiz Beykoz’da da çok sert bir seçim süreci yaşadık. Bu süreçte siyasi partiler ve onların temsilcileri gerek eteklerindeki taşları gerekse dağarcıklarında bulunan olumlu-olumsuz, etik veya etik dışı tüm stratejileri sonuna kadar kullandı. Tabi bu durum seçmen için de geçerli.

Özellikle kararsız seçmenlerin tercihlerini belirleme noktasında yerel basın önemli bir misyon üstlendi. Bu açıdan baktığımızda 29 Mart Mahalli Genel Seçimlerinde yerel medyanın etkisi ezber bozan cinsten oldu diyebiliriz.

Çoğunuzun ne dediğini duyar gibiyim: Evet, Alaattin Köseler’e yazılarımla açık muhalefet ettim.“Köseler’le olmaz” dedim.  Ve neden olmayacağını, olamayacağını gerekçeleriyle sıraladım. Başta kendisi olmak üzere hiç kimse de çıkıp “hayır, bu iddialarınız doğru değil, doğrusu şudur diyemedi”.

Demeli miydi? Evet. Hakkında ortaya atılan iddialara bir basın toplantısıyla cevap vermeliydi.

Bunu neden yapmadı? Yerel basını ciddiye almadığı için mi, yoksa iddialarımın hepsi doğru olduğu için mi? Belki de her ikisi birden.

Alaattin Köseler en büyük hatayı yerel basını ciddiye almamakla yaparken, daha büyük bir hatayı ise mevcut gazeteleri kategorize ederek yaptı. Yüzlerce danışmanlık ve başkan yardımcılığı vaat etmenin seçimi kazanmaya yeteceğini düşünmüş olmalı. Daha çarpıcı bir tespitimi paylaşmama izin verin: Yavuz Gürkan meydanlara çıksaydı seçimi kazanma şansı çok daha yüksekti…  

Masaya konulan fotoğraf makinesi ses kaydı yapar mı?

Yerel gazete ile ulusal gazete arasındaki en dikkat çekici farklardan biri bence bu. Hürriyet muhabiri masaya ses kayıt özelliği olan fotoğraf makinesi koymaz, ses kayıt cihazı koyar. Konuşmacı da ağzından çıkanları ona göre ölçer, biçer konuşur. Hele konuşan AK Partili ise  Doğan Grubu muhabirinin olduğu yerde, kırk düşünür bir konuşur. Bilir ki cümlelerin içinden kelimeler cımbızla çekilip alınacaktır, söyledikleri değil, söylemedikleri haber olacaktır.

Not almaktan imtina edip devamlı surette ses kaydı alan yerel gazeteci bu habercilik tekniğinde çok dikkatli olmalıdır. Her şeyden önce kişi ve kurumları uyarmakla mükelleftir. Habere gidip küt (!) diye masanın üzerine dijital fotoğraf makinesini koymak sorumluluğu kaldırmaz. Sonra da çıkıp “ben ses kayıt cihazını masanın üzerine, görülebilecek bir yere bırakmıştım” diyemezsin. Çünkü masanın üzerine koyduğun ses kayıt cihazı değil, fotoğraf makinesi -en azından oradakiler öyle olduğunu sanıyor-. 

Yerel gazetecinin dikkat etmesi gereken diğer bir husus ise duydukları ve gördüklerine karşı takındığı tavırdır. Bu konuda çok seçici olması lazım. Aksi takdirde ciddi bir kalite ve inandırıcılık sorunu yaşayacağı su götürmez.

Bir yerel gazete geyik muhabbetini haber olarak servis ederse ve bunu günlerce “flaş, flaş, flaş”spotlarıyla verirse güvenilirliğini kaybeder. İki türlü güvenilirliğini kaybeder: Birincisi okurlarını aptal yerine koyduğu için, ikincisi haber konusu olan kişilerin kendisine duyduğu güveni boşa çıkardığı için.

Yani duyduğumuz her sesi haber yapmamalıyız, bazen o ses çok derinlerden (!) gelen kendi sesimiz olabilir.

Hayırlı olsun

Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek göreve başlayalı neredeyse kırk gün oldu. Yakın çalışma arkadaşlarını ve Başkan Yardımcılarını belirledi. Özel Kalemi’nde de bir takım değişikliklere gitti. Özel Kalemi’ni kendine göre belirlemesi ne kadar doğal ise, bu değişiklikleri yaparken hiç kimseyi incitmemeye özel çaba göstermesi o kadar olumlu bir gelişme.

Yerel Basın olarak giden kardeşlerimizle sık sık bir araya geldik, görevimizi yapmamızda bizlere çok yardımcı oldular kendilerine şahsım ve gazetem adına çok teşekkür ederim.

Gelen kardeşlerimizin de elbette bir acemilik dönemi olacak. Yerel basın bu acemilik döneminde mutlaka kendilerine yardımcı olacaktır. Ancak sorumluluklarının çok ağır olduğunu ve Beykoz (!) Belediyesi’nde çalıştıklarını da hiçbir zaman unutmamalılar. Kendilerine muvaffakiyetler dilerken basınla koordinasyon sorununun bir an önce aşılması gerektiğini hatırlatmakta da fayda görüyorum..

Son söz olarak hakikaten merak ettiğim bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: Konu Kemal Kılıçdaroğlu ve dosyaları. Seçim sürecinde kanal kanal gezen ve yolsuzluk iddialarını peş peşe sıralayan Kılıçdaroğlu uzun zamandır ortalıkta görünmüyor. Dosyaların ise akıbeti meçhul. Sahi siz hiç merak etmiyor musunuz? Ne oldu bu dosyalar?

Yazarın Yazıları