Ekrem VANLI
  • 02/12/2016 Son günceleme: 02/12/2016 17:17
  • 6.791

15 Temmuz 2016 gecesi Türkiye uçurumun kıyısından döndü. Türkiye tarihinin sonuçları ve uygulamaya sokuluş açısından en büyük darbe girişimini (işgal girişimini) o akşam yaşadık.

 15 Temmuz, bu anlamda, darbe ve işgalin iç içe geçtiği, siyasal olan ile varoluşsal olanın birleştiği, Türkiye siyasi tarihinde görülmemiş, ilk olan bir saldırıydı.

 15Temmuz darbe girişimiyle Türk-Amerikan ilişkileri yeni bir döneme girdi. Türkiye’nin Amerika’dan darbe girişiminin arkasında olduğu açığa çıkan FETÖ lideri Fetullah Gülen’in iadesi talebi, ikili ilişkilerin ilerideki seyrini belirleyecektir.

Amerikan tarafının iade konusunda yeterince hassas davranmaması durumunda, iki ülkenin ilişkileri tamir edilmesi çok zor yaralar alabilir. Türkiye’de doğrudan demokrasinin varlığına kasteden, demokrasiyi askıya almak için kendi halkına karşı silah kullanmaktan çekinmeyen, devletin en üst düzey kurum ve yetkililerine karşı şiddet kullanan bir örgütün liderinin Amerika tarafından iade edilmemesi iki ülke ilişkilerini dinamitleme potansiyeline sahiptir.

Darbe girişimi öncesi Suriye meselesiyle ilgili yaşanan görüş ayrılıkları ve Amerika’nın PYD’ye desteği zaten ciddi bir güven bunalımına yol açmıştır ve açmaya devam etmektedir. Gülen’in iade edilmemesi bu bunalımın daha derinleşmesine ve kalıcı olmasına gebedir.

Eğer Amerikan tarafı Türkiye’nin sunduğu dosyayı işleme koyar ve Gülen’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a suikast girişiminde dahli olduğuna kani olursa bu madde işletilebilir ve iade süreci başlayabilir. Türkiye iade anlaşmasının bu maddesinin dışındaki maddelerini de işleterek güçlü bir dosya sunacaktır zira üst düzey askerlerin ifadeleri, darbecilerin yazışmaları ve darbe sonrası komuta kademesinin nasıl olacağıyla ilgili belgeler sunuldu. Türkiye’nin sunduğu delillerin Amerikan tarafında yetersiz bulunması durumunda Türkiye anlaşmayı askıya aldığını açıklayabilir ki bu iki ülke arasında terörle mücadele konusundaki işbirliğine darbe vuracaktır.

Amerikan medyası ve düşünce kuruluşlarının bir kısmının Türkiye’nin tamamen atlattığından hala emin olamadığı darbe girişimiyle hesaplaşmasını takdir edebildiklerini söylemek zor. Türkiye’nin bundan sonra DAEŞ’le mücadeledeki rolü, İncirlik’in Amerika tarafından kullanılıp kullanılamayacağı, Türk ordusunun NATO içerisindeki yeri gibi stratejik meselelere odaklandığını görüyoruz.

Türk kamuoyu darbenin nasıl ve neden gerçekleştiğini sorgulayıp sorumluları adaletin karşısına çıkarmaya çalışırken Amerika’nın sadece Amerikan çıkarlarını ilgilendiren kısmıyla ilgilenmeleri iki ülke arasındaki ilişkiler açısından bir başka büyük sorundur.

Türk-Amerikan ilişkilerinin kurumsal geçmişi ve mevcut bölgesel meselelerin gerektirdiği üzere güçlü ve çeşitli kalmaya devam etmesi her iki ülkenin ulusal çıkarları açısından önemli. Ancak yeni başkanla birlikte Amerika’nın son zamanlarda dış politikasını fazlasıyla terör meselesine endeksleyen ve Türkiye’yle ilişkisini de IŞİD’le mücadeleye desteğe bağlayan yönetiminin Trump ile değişme seyrinde olacağını söyleyebiliriz.

Dış politikada yeni bir vizyona ve bu doğrultuda Türkiye’yle de yeni tarz bir ilişki geliştirmeye ihtiyacı olan Amerika’nın Gülen’in iadesi meselesini de bir fırsat olarak değerlendirmesi gerekiyor.

Amerikan yönetimi Türkiye’nin Gülen örgütünü bir numaralı ulusal güvenlik tehdidi olarak gördüğünü anlamak ve NATO müttefikinin yanında yer almak durumundadır. Aksi takdirde hem Türk kamuoyundaki güvensizlik derinleşecek hem de terörle mücadeleden dış politika meselelerine kadar geniş bir yelpazeli çalışma zemini ortadan kalkacaktır.

Yazarın Yazıları