Muharrem ERGÜL
  • 22/10/2017 Son günceleme: 22/10/2017 11:13
  • 8.223

"Sana dün bir tepeden baktım
Aziz İstanbul"


Sözleri Yahya Kemal Beyatlı'ya ait olan     "Aziz İstanbul" şiiri, Münir Nureddin Selçuk'un bestesiyle bir tepeden İstanbul'u anlatan ölümsüz eserlerden biridir.

"Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler
Yedi renk yedi sesten sayısız belirişler"

Necip Fazıl Kısakürek
bu kez, İstanbul'un yedi tepeli bir şehir olduğundan bahisle, "Canım İstanbul" şiirinde İstanbul'u adeta sonsuzluğa akan bir ırmak gibidir.

"Durmuş bir tepemde okuduğum mektep
Askerlik eğitim kışladır ötesi"


Ziya Osman Saba bu güzel "İstanbul" şiirinde İstanbul'un başka bir tepesindeki çocukluk anılarını canlandırır.

"İstanbul'un üstüne güneş doğdu
Çıktı silkinerek gecenin içinden,
Kız gibi minareleriyle Süleymaniye,
Sultanahmet, Sultan Selim, Fatih
Camileri"


Oktay Rıfat Horozcu, "İstanbul" şiirinde bizleri tepelerden, sebillerden, şadırvanlardan geçirerek adeta zaman tünelinde yolculuğa çıkartır.

Size tadımlık bir İstanbul anlatımı yapmaya çalıştım. Ancak ve ne yazık ki,

Son günlerde birçok insan, siyasetin kör karanlığında el yardımıyla kendine ve yeni kapılar arama telaşında.

Kültürel konular ve tarihsel gerçekliklerden de ne yazık ki bihaberiz.

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların sayısı her geçen gün artıyor.

Kerameti kendinden menkul insanlar etrafa caka satmakla meşgul.

Herkes bir tepeye gözünü dikmiş. Ortaya çıkmaya çalışıyor. Oysa farkında değiller ki, "Kartallar tepelere uçarak çıkarlar ve hep oralarda kalırlar"

"Sürüngenler tepelere sürünerek çıkmaya çalışırken, çukurlara gark olurlar."

Eski bir kızıl derili sözüdür bu ve anlamlıdır da!...

İstanbul'u tepeleri anlatırken bu konuya buraya niye geldi anlatayım.

Geçtiğimiz günlerde kendisini kültür adamı diye tanıtan birisi yanındakilere İstanbul'un tepelerini anlatıyor. Öyle yanlış, öyle absürt, öyle akıl almaz bilgi yanlışları yapıyordu ki, müdahale etmek zorunda kaldım.

Aynı kişinin kızıl derili atasözündeki kişi olduğunu anlamışsınızdır.

İstanbul'un yedi tepesi deyince, Çamlıca tepesinden başlayıp, Aydos tepesine, oradan da yeni ilçe olan Sancaktepe'yi tepe zannedip anlatıp duruyordu. Müdahalem o kısmaydı.

O gün onlara anlattım. İstedim ki anlattıklarımı yazayım da, siz değerli okuyucularımla paylaşayım.

İstanbul deyince aklımıza bugünkü Büyükşehir Belediyesi sınırları gelmesin. Şehrin bugünkü hali çok yeni.

1950'lerden sonraki göçlerle İstanbul büyük bir metropol oldu.

Eski İstanbul tanımı "Sur içi" diye bilinen Topkapı-Eminönü ve Ayvansaray Yedikule arasında kalan bölgedir. Çevresi de 25 kilometreye yakın kara ve deniz sularıyla çevrilidir. Yani bugünkü Fatih ilçesinin büyük bir kısmı ve biraz da Zeytinburnu ilçesi bu sınırların içindedir.

Zamanla, İstanbul'a yakın üç yerleşim daha olmuş. Bunlarda komşu belediyeler diye anılan Galata, Üsküdar ve Eyüp Sultan olmuştur. 17. yüzyıldan sonrada Boğaziçi köyleri İstanbul tanımının içinde dahil etmiştir.

Yani, tarihsel dönem içinde asıl İstanbul sur içidir. Yani eski Bizans İmparatorluğunun başkenti olan Konstantiniyye'dir. Yani Fatih Sultan Mehmet Han'ın gülzar ettiği müjdelenmiş şehir İstanbul'dur.

İşte "yedi tepe" bu bölgededir.

Bu yedi tepe, birbirlerinden yedi vaadiyle ayrılmıştır. Bugün, şehir bütünleştiği için vadilerle tepeleri ayırt etmekle biraz zorlanılabilir.

Ancak, güneş doğarken ya da batarken, Galata Kulesi'ne çıkan herkes bu yedi vadi ve yedi tepeyi rahatlıkla ayırt edebilir.

Eski İstanbul, pagan dönemi, Bizans ve Osmanlı'dan bu yana yedi tepeli şehir olarak bilinir.

Bizans öncesi her tepede bir Pagan tapınağı varken, Bizans döneminde bu tapınakların olduğu yerlerde kiliseleri görmekteyiz.

1453'te İstanbul'un fethiyle şehir yeni bir çehreye bürünür. Yine aynı yedi tepedeki kilise kalıntılarının üzerinde bu kez mücevher gibi yedi büyük cami yapılır.

Konstantiniyye, Konstantinopol, Dersaadet ve İstanbul bu mücevherlerle yeni bir kimlik kazanır.

Şimdi gelelim şu yedi tepeye,

Birinci tepe, şehrin en doğusundaki tepedir. Üzerinde Topkapı Sarayı, Ayasofya, Hipodrum ve altı minaresiyle batılıların "blue mosque" dedikleri "SULTANAHMET CAMİİ" yer alır.

İkinci tepede, Konstan'in yanı sütünü yani bugünkü adıyla Çemberlitaş, Valide Sultan Cami ve "NUR-U OSMANİYE CAMİİ" bulunur.

Üçüncü tepede, Eski Saray diye bilinen bugünkü İstanbul Üniversitesi, yangın kulesi diye bilinen Beyazıt Kulesi ve muhteşem "SÜLEYMANİYE CAMİİ" bulunur.

Dördüncü tepede, Marcianus Sütünü, yani Kıztaşı diye bilinen taş ve Havariler Kilisesi kalıntıları üzerinde yükselen İstanbul'un tacı "FATİH CAMİİ" bulunur.

Beşinci tepede, Patrikhane Kilisesi, Gül Camii ve arkasında "SELİMİYE CAMİİ" yer alır.

Altıncı tepede Hebdomon semti yer alır. Bugünkü Zeyrektir burası. Buradaki Tekfur Sarayı ve onunda arkasında "MİHRİMAH SULTAN CAMİİ" yer alır.

Yedinci tepe, Haliç'in tam arkasındadır. Buradaki "KOCA MUSTAFA PAŞA CAMİİ" tüm görkemiyle Galata cephesiyle kendini gösterir.

Güneş İstanbul'da nereden doğarsa doğsun, nereden batarsa batsın, minareler hep aydınlık olur.

İşte asıl İstanbul burasıdır. Yedi tepe şairlerin tarif ettiği
"Çınarlı, kubbeli mavi bir limandır" tepelerde onun alameti farikasıdır.

Sizlere İstanbul'un tepelerinden tadımlık bilgiler aktardım. Bilgilerinizi tazelemeye çalıştım.

Araya o kızıl derili sözünü ekledim.

Ekledim çünkü İstanbul'un tepelerine çıkmak, biraz ehliyet, biraz liyakat, biraz bilgi, biraz feraset ister.

Kalın sağlıcakla...

Yazarın Yazıları