Av. Ferda KAZANCIBAŞI
  • 01/01/1970 Son günceleme: 03/07/2012 00:11
  • 12.431

Ulus, devlet olabilmenin üç temel şartından biridir. Ulus olabilmek ise, din birliği, dil birliği, kader birliği ve kültür birliği olmak üzere vazgeçilmez dört temel şart üzerine kuruludur.

Kültür birliği ulusların kalıcı olabilmelerinin kaderi olmaktadır. Toplumlar ulusal kimliklerini oluşturan kültür ve geleneklerini korumaları sayesinde ayakta durmasını bilir ve kendilerini kalıcı kılarlar. Toplum olabilmenin temel şartlarından biri birlikte yaşamaktır. Halk kültürünün içeriğine bakıldığında, toplum yapısının bireylerini bir arada tutacak ve buna özendirecek, moral yükseltici, ruhsal yapıyı yüceltici ve eğitici kurallar üzerine kurulu olduğu görülmektedir.

 
Yakın zamanlara doğru
 
Halk kimliğini hedef alan saldırıların giderek cüretini arttırmak suretiyle devletin ulus unsurunu tehdit eder gelişim içinde olduğu gözlemlenmektedir. Kendi ulusal kültürünün görkeminden habersiz yabancı kültür hayranlığı ve özentisi içinde bulunarak halk kültürüne ve dolayısı ile ulusal kimliğe zarar verenlerin yanı başında, bir kısım yazılı ve görsel yayın kuruluşlarının da zararlı yayınlarına tanık olunmaktadır. Özellikle toplumu şiddete, teröre, nefret duygularına sürükleyici, milli ve manevi değerlere ve Türk aile yapısına aykırı ve geleneksel kültürü yerle bir edici yayınların giderek artması karşısında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu seyirci kalmaktadır.
 
Geleneksel sofra adabına aykırı yayınlar            
 
Sofra adabı, aileyi saygı ve sevgi ile bir araya getiren bütünleştiren, şükür ve bereket duaları ile aile içi sohbetlerinin yapıldığı ve bu sayede yemeklerin damak tadı ile yendiği kutsal bir ortamdır.
 
Bir kısım dizilere gelince; Sofra etrafında çevrelenmiş aile bireyleri arasında, iğneleyici konuşmalar, nefret dolu bakışlar, gerginlikler, karşılıklı bağrışmalar, bilhassa aile büyüğünün huzurunda sofrayı saygısızca terk etmeler, izleyici kitlesine olağan imiş gibi gösterilmekte, bu sebeple geleneksel sofra adabı kavramı yıpratılmakta, Türk aile yapısının temelindeki aile içi saygı kavramı zedelenmektedir.
 
Namus anlayışına aykırı yayınlar
 
Vatanın bir ucundan diğer ucuna kadar kadına saygı geleneği ve namus anlayışı toplumun temel yapısını oluşturmaktadır. Bu nedenle toplumun davranış kalıplarında aile yapısına karşı son derecede titizlik, hassasiyet ve saygı anlayışı hakimdir.
 
Bir kısım dizilere gelince; Bitişik daire komşusu bekar erkek tarafından yan dairedeki evli kadına pervasızca musallat olunması ve bu duruma karşı eşlerin pasif davranışları ekranda sergilenmektedir. Evli kadına evinde ve kocasının önünde yapılan sözlü sarkıntılıklar karşısında karı ve kocanın tepkisiz ve zayıf kalmasına tanık olan seyirci kitlesinin vicdanında, ailenin kutsallığı kavramı yıpratılmakta, yaralanmakta, milyonlarca izleyiciye bu tür davranışlar aile yapısı adına olağan imiş gibi gösterilmektedir.
 
Ayrıca bir kısım yayınlarda
 
-  Eğitici ve öğretici olarak topluma olumlu ve yapıcı değerler vermek yerine,ekranlarda içi boş gevezeliklerle halk ciddi konulardan habersiz kılınmaktadır.
 Elektriğini, suyunu, kirasını, doğal gazını, telefonunu, mutfak ve çocuğunun okul masraflarını ödemekte güçlük çekmesine rağmen ölçülü ve ağırbaşlılık yapısını koruyan halka nispet yaparcasına  tahrik edici yayınlara tanık olunmaktadır.
- Marka tutkusunu ve gösterişçiliği kışkırtmak, düğünlerde dolarları havalarda uçurtmak, tavernalarda tabak kırmak marifet sayılırcasına, toplumda üstün sınıf mensubu olmanın şartı imiş gibi ekranlarda özendirici olarak tanıtılmaktadır.    
- Silah kullanmaya özendirici, şiddeti teşvik edici, karamsarlık ve umutsuzluk aşılayıcı nitelikteki toplumun ruh sağlığını bozucu yayınlara, önlem alınmaksızın yer verilmeye devam edilmektedir.
 
Yayın kuruluşlarının denetimleri yetersiz kalmaktadır
 
Toplum yapısını zedeleyici ve tahrip edici yayınlara karşı toplumu koruyucu doğrultuda yasal düzenlemeler mevcut bulunmaktadır.
 
13 Nisan 1984 tarihli 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların kuruluş ve yayınları hakkındaki Kanun ve 15.Mayıs 2002 tarihli 4756 sayılı kanun ile değiştirilen Yayın ilkeleri başlıklı (4)’ncü madde başlığı altındaki emredici hükümlere göre ;
        4/b)  Toplumu şiddete, teröre, etnik ayırımcılığa sevk eden, kin ve düşmanlığa tahrik eden,
                 toplumda nefret duygularını oluşturan yayınlara imkan verilmemesi.
        4/e)  Yayınların toplumun milli ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olmaması.
        4/g) Türk milli eğitiminin genel amaçlarının, temel ilkelerinin ve milli kültürün geliştirilmesi.
        4/h)   Türkçenin ; özellikleri ve kuralları bozulmadan konuşma dili olarak kullanılması.  
        4/u)   Kadına, güçsüzlere ve küçüklere karşı şiddetin ve ayırımcılığın teşvik edilmemesi.
        4/v)   Yayınların karamsarlık, umutsuzluk, kargaşa ve şiddet eğilimlerini körükleyici veya ırkçı
                  nefret duygularını kışkırtıcı nitelikte olmaması.
Sonuç olarak
 
Radyo ve Televizyon Üst Kuruluzararlı yayınlara karşı ulusal kimlik ve kültürün korunmasından sorumlu bir makamdır. Nitekim 3984 sayılı yasanın (Yayın İlkeleri) başlıklı (4)’ncü maddesinin emredici hükümlerine aykırı yayın yapan kuruluşlara karşı aynı yasanın (33) ve (34) maddeleri önleyici ve cezai hükümler içermektedir.
 
Ancak yasanın (33) ve (34) maddelerinde öngörülen yaptırım gücü olanaklarına rağmen halk dilinde RTÜK olarak bilinen Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’na bağlı (İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı)’nın yayın ilkelerine uymayan yayınların tespit edilmesi işlevini gereği kadar yerine getirdiğini ve dolayısı ile RTÜK’ün caydırıcı olabilmekte yeterli olduğunu ifade etmek mümkün değildir.

Bu noktada her türlü yıpratıcı ve tahrip edici yayınlara açık hedef halindeki toplum yapısının ve dolayısı ile ulusal kimliğin korunmasında, devlet büyüklerine önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir.  

Yazarın Yazıları