“İstanbul Valiliği vatandaşların sokak hayvanlarını beslemelerini yasakladı.
”
Yassah!
İstanbul Valiliği vatandaşların sokak hayvanlarını beslemelerini yasakladı.
Çok şey yazmayacağım. Sorum şu: İlgili kurumlar görevlerini layıkıyla yapsalar, bu hayvanları besleseler, adam gibi güvenilir (sağlam gidenin ölü geri gelmediği) merkezlerde onları rehabilite etseler canhıraş bir şekilde beslemek konusunda hiç vatandaşa iş düşer mi?
İki ayaklılar!
He bir de “İstanbul’un doğal dengesini bozmak…” konusu var ya… Bu suçu hayvanlara yüklemek yerine; canım şehrin her noktasına plaza konduranları, kondurulmasına müsaade edenleri, buna göz yumanları, ses çıkarmayanları, yeşili katledenleri, toplu taşımayı özendirmeyi bir türlü başaramayarak, soluduğumuz havaya milyonlarca araçtan tonlarca zehir saçılmasına sebep olup bu şehrin dengesini asıl bozan iki ayaklıları daha fazla “beslemeye” de yasak konacak mı?
Bak şu kedinin yaptığına!
Bir videoda gördüm: Saldırmayı planladığı güvercinin kör olduğunu anlayan bir kedi, gidip onu öptü…
Peki, insanoğlu olsa ne yapardı? Zayıfın bu durumunu fırsat bilir, üzerine gider, üstüne atlar, onu paramparça ederdi. Yani: “Hayvan” kadar olamıyoruz.
İnsanoğlunu anladıkça, hayvanlara daha çok hayran oluyorum ve hayvanlar âlemine. “İnsanlar âlemi” riyakâr, faşist, zorba, acımasız, egoist, doymak bilmez zira.
Frekans farkı
Müzik kültürümüzün önemli bir enstrümanı olan İstanbul kemençesinin diğer deyişle klasik kemençenin ülkemizdeki genç temsilcilerinden Derya Türkan, geçtiğimiz günlerde kıymetli bir uluslararası ödül kazandı. 52 yaşındaki sanatçımız 2025 Aga Khan Ödülü’ne layık görüldü ve Londra’da katıldığı törende bu ödülü alan ilk Türk olma unvanını da elde etti.
Ancak takip edebildiğim kadarıyla bu başarı ulusal medyamızda pek gündem olmadı. Peki, bizler şaşırdık mı? Tabii ki hayır! Sanatçısına öldükten sonra değer vermek bize özgü bir “Türkiye klasiği” ne de olsa. Biz, kalitesiz yaşama ve kalitesiz konular üzerinde kafa yormaya o kadar alışmışız, bu düşük seviye o kadar damarlarımıza işlemiş ki, sanatın (ve daha birçok şeyin) kaliteli olanından anlamıyoruz. Kaliteyi, güzeli göremiyoruz, farkında bile değiliz. Zira “kalite” bizim frekansımızın üzerinde bir yerlerde; o nedenle onu algılayamıyoruz çünkü bizim düşük frekansımızla çakışmıyor.
Tarihini dizilerden öğrenen bir toplum gerçeğini göz önünde bulundurarak sevgili Derya Türkan da bu duruma çok üzülmesin.
Kim kime dum duma!
Üsküdar otobüs duraklarının rezilliğinden daha önce bahsetmiştim; değişen bir şey olmadı… O kadar büyük bir karmaşa yaşanıyor ki burada bekleme noktasını bulmak konusunda, bir gün bir vatandaş bir diğer vatandaşı bir kavgada öldürecek de burası ancak öyle dikkat çekecek anlaşılan…
Memleket kim kime dum duma… Vatandaş salınmış çayıra Mevla’m kayıra! Sonra bir de köpekleri toplatıyorlar!
Hayvanların ahı başınıza olsun.
Bu köşe şiir köşesi
Amaan ne çok dertleştik yine… Her yanımız negatif enerji… Oysa ki, söyleyen söylemiş sözünü şiir ile hem de en güzel şekilde. Bakın: Gün Gelir demiş Nazım Hikmet!
Bilmem gelir mi?
Sizce?
GÜN GELİR
Gün gelir…
Hırsızlar zengin…
Metresler eş…
Serseriler adam olur…
Odundan kapı, taştan saray olur…
Gün gelir…
Kezbanlar destan…
Onları destan yapanlar mestan olur…
Gün gelir…
Çivisi çıkar dünyanın…
Konuşamayanlar hatip…
Şifa veremeyenler tabip…
Yazamayanlar kâtip olur…
Ama yine öyle bir gün gelir ki…
işler ters döner:
Aldatan, bir gün sadakat için…
Çalan, bir gün adalet için…
Döven, bir gün şefkat için yalvarır…
‘Piyon’ deyip geçme, gün gelir şâh olur…
Şâha da fazla güvenme…
Gün gelir mat olur.
İnsan yaratıcısına bile nankör iken sana vefalı mı olur?
Oluruna bırak her şeyi bak neler neler olur…
Bahar biter kış olur.
Gün biter gece olur.
Söz biter sükût olur.
Zenginlerde metelik,
Güzellerde cemâl,
Güçlülerde kuvvet kalmaz olur…
Hayaller kaybolur…
Ümitler yok olur…
Hayat bazen boş olur, saçma olur, çekilmez olur, yalan olur…
Gün gelir ki sen bakmazken her şey hallolur…
Ve öyle bir gün gelir ki:
Hayat biter son olur…
Gün artık gelmez olur…
YORUMLAR