Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

YAPRAK Mucizesinden, bir İNCİ…

  • Bugün, benliğimizde fırtınalar koparacak kadar önemli ve zevkli bir konuyu tahlil edeceğiz ve her zamanki gafletimizden sıyrılarak, YAPRAK deryasına dalıp, hârika bir İNCİ çıkaracağız, inşallah. Bunun için, sadece konuya iyice odaklanmalıyız…

“Yaprak” kelimesi ‘sayfa’ anlamına geldiği gibi, envâ-i çeşit bitkilerin fistanlarını, Hz. Âdem ve Havva veya Yunus AS’ın gölgelendiği bitkiyi ve önemli olayları da çağrıştırıyor. Yaprak, birçok anlamda kullanıldığı gibi, birçok mikrobiyolojik olayı, gerçekleri ve belgeselleri de hatırlatıyor. Hele hele sonbaharda dökülen sarı sarı yapraklar, hüznü, ayrılığı, hattâ ölümü dahi hatırlatıyor. İşte bu nedenlerle de ünlü şairlerin ve edebiyatçıların, bu konudaki, ayrılık ve hasret haykırışlarına çokça rastlamaktayız…

  • Ancak bendeniz bugün, bütün bunları bir yana bırakarak, büyük bir çoğunluğumuzun ihmal ettiği, önemsemediği, fakat gerçekten hayatımızın rengini ve seyrini değiştirecek kadar çok önemli olan, bir YAPRAK belgeselini sunmaya çalışacağım…

***

Yaprak için; “dünyada binlerce çeşit ve trilyonlarca sayıda bulunduğu için, yerde gördüğümüzde de hiç düşünmeden üzerine bastığımız, çok basit ve sıradan gördüğümüz bir cisimdir” diyebiliyoruz. ..Acaba öyle mi?…

Öncelikle her bir yaprak; öylesine komplike bir sistemdir ki, bildiğiniz en büyük laboratuarlardan veya fabrikalardan çok daha hârika bir faaliyet içinde olan ve tamamen sessizce çalışan bir laboratuardır veya zararlı atıkları olmayan harika bir fabrikadır…

Bu asla bir iddia değil, tamamıyla gerçektir. (Yazı sonunda, bunu tekrar hatırlatacağım.)

  • Şöyle ki:

Botanik anlamda yaprak, gövdenin yanal organlarından biridir, gövde ile beraber sürgün oluşturmaktadır. Yapraklarda geniş bir dış yüzey, bol miktarda havalandırma sistemi ve temel dokuda da çok kloroplast bulunur. Bu bakımdan yapraklar asimilasyonla yükümlüdür, asıl işlevi fotosentez ve terleme olduğundan bu göreve uygun geniş bir yüzeye sahiptir. Genellikle nodyumlara bağlı, gövde eksenine dik bir organdır. Yaprağın kesit şekilleri:

1.) >>2.) >>ve hücresi

  

  • Biyoloji profesörü Michael Denton, Evolution: “A Theory in Crisis” (Evrim: Kriz İçinde bir Teori), isimli kitabında hücrenin kompleksliğini şöyle bir örnekle açıklamaktadır:

"Moleküler biyoloji tarafından ortaya konan hayatın gerçek yönünü anlayabilmek için, bir hücreyi, çapı 20 kilometre olan Londra veya New York gibi büyük bir şehrin büyüklüğüne ulaşana kadar, (milyonlarca kez) büyütmeliyiz. Bunun sonucunda karşımıza, eşsiz bir kompleksliğe ve mükemmel bir tasarıma sahip bir yapı çıkacaktır. Hücrenin yüzeyinde, sürekli olarak bazı maddelerin giriş ve çıkışına yarayan ve bir uzay gemisinin liman çıkışlarını andıran milyonlarca otomatik kapı görülür. Eğer bu kapılardan birinden içeriye girme imkânımız olsa, kendimizi dünyanın en muhteşem teknolojisinin ve insanı hayrete düşüren bir kompleksliğin içinde buluruz… İnsan zekâsının yapımı olan her ürünün çok üstündeki bu komplekslik, bizim düşünme kapasitemizin çok üstündedir ve şans veya tesadüf kavramını tamamen ortadan kaldırmaktadır…" Şimdi, herhangi bir yaprağın, milyonlarca hücrelerden teşekkül ettirildiğini düşünün. (..Yukarıdaki iddiamda haklıymışım, değil mi?…)

***

Alışagelme hastalığı denilen ÜLFET perdesi kaldırılıp, bu olay da dikkatle incelendiğinde, bizce önemsiz görülen “yaprakların dökülmesi” ve “çürümesi” dahi, çok ince hesap ve hikmetlerle meydana geldiği çok net görülecektir. Bir nebzecik de bu olaya bakalım.

 

Yaprak dökümü: Yaprakların, ilkbahar ve yaz boyunca yaptığı bunca hizmetten sonra, düşüp çürümesi de, ağaçlar için bir zorunluluktur ve birçok hikmet ve gayelerle yüklüdür. Çünkü soğuk havalarda su gitgide katılaşır ve ağaç köklerinin suyu emebilmesi zorlaşır. Kışın gövdesindeki bol suyun donması, ağaç ve bitkinin ölümcül hasarı demektir. Dışarıdan bakıldığında, sadece fiziksel bir işlem gibi görünen yaprak dökümü, aslında pek çok kimyasal ve mikrobiyolojik olayın, birbiri ardınca akıl almaz bir şekilde gerçekleşmesiyle meydana gelir. Ağaçlar yapraklarını dökmeden önce, yapraktaki bütün besleyici maddeleri ve mineralleri emmeye başlarlar. Amaçları (hâşâ! Ağaçta, amaç ne gezer. Yani İlâhî tecelli ile) potasyum, fosfat, nitrat gibi maddelerin, düşen yapraklarla birlikte yok olmasını engellemektir. Görülüyor ki her bir yaprak, birbirine mutlak bir düzen ve hassas kanunlar ile bağlı bir “hücreler topluluğu” şeklinde meydana gelmiş (!) yani getirtilmiş.

Her bir hücrenin de görevleri birbirinden farklıdır ve bellidir. Kimisi yaprağın üstündedir fotosentez işi yapar, kimi altındadır şeker depolar, kimi damardadır su veya mineral taşır, kimi hava kapakçığı olur, açılır kapanır. Aldığı hidrojeni de Oksijene dönüştürür. v.s. …

Aslında yaprak, hücrelerden vücuda gelmiş bir topluluktur, cemaattir” de denilebilir.

  • Şimdi şu İlâhî Kelâma lütfen dikkat edelim:

“Bilinmeyen nice hazineler ve görünmeyen gayb âleminin anahtarları Allahın yanındadır. Onları, Kendisinden başkası bilemez. Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir. O'nun ilmi dışında TEK, BİR YAPRAK bile düşmez… ..” (En’âm S. 59. Âyet.)

  • Bu âyetteki “O'nun ilmi dışında TEK, BİR YAPRAK bile düşmez” ..bildirisini, yapraktaki bu hârikulâde faaliyetleri öğrendikten sonra anlamaya başladım.

Öyle yâ; böylesine küçük bir yaprakta, muazzam bir hikmet ve gayeye yönelik, büyük bir laboratuar veya fabrika gibi işleyiş, elbette tesadüfen olamazdı. Her birinin, bu akıl almaz faaliyetleri, elbette sınırsız bir Kudretin, Rahmetin ve sınırsız bir İlmin, sürekli olarak tecellisiyle devam edebilir, yine elbette O’nun c.c. kontrolünde, hikmet, ilim ve iradesiyle düşebilirdi… (Bakınız, esas gâye olan meyvelerden hiç bahsetmedik.)

  • İşte bu Rahmete, İlime ve Kudrete, ancak KULLUK ve SECDE edilir…

***

Her bir yaprağa bu duygu ve düşüncelerle bakmak, mutlak bir TEFEKKÜRDÜR.

..Ve bir saat tefekkür de, bir sene NAFİLE İBADET hükmündedir. (Hadis-i Şerif.)

  • Herhalde bundan sonra, fırsat bulduğumuz nispette, yere düşmüş bir yaprak gördüğümüzde onu elimize alarak, Kudret-i İlâhinin bu tecellilerini düşüneceğiz.

  • Hem huzûr ve mutluluğun zirvelerine çıkacak, hem de TEFEKKÜR ibadetinin böylesine yüksek avantajlarını yakalayacağız. İnşaallah…

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER