Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN
  • 16/07/2020 Son günceleme: 16/07/2020 16:25
  • 9.385

Bir şeyin küçük olması onun mükemmel olmadığı anlamına gelmez. Sivrisinekle fili karşılaştırdığımızda vücut büyüklüğü bakımından tartışılmaz bir fark vardır. Ancak sanatça ve hareket ve hız kabiliyeti bakımından ters orantılı olduğunu görürüz. “Bir sivrisineğin yaratılışı sanatça filin yaratılışından aşağı değildir”. Bakteriler bir hücreli ve gözle görülemeyecek kadar küçük mikroskobik canlılardır. Bakterilerin yapısı bitki ve hayvan hücrelerininkine göre daha basit gibi görünebilir. Ancak gerçekten öyle midir?

Bu hücrelerin yaptıkları işleri karşılaştırdığımızda bakteri hücresinin bir bitki ve hatta hayvan ve insan hücresinden aşağı olmadığını görürüz. Şöyle ki; bakterilerden Cyanobacteria olarak adlandırılan mavi-yeşil bakteriler hem fotosentez hem de azot fiksasyonu yaparlar. Yani bu bakterilere hem CO2 hem de N2 gazlarını yakalayıp kullanma becerisi verilmiştir. Oysa bitki hücreleri fotosentez yapabilir ama azot fiksasyonu yapamazlar. Hayvan hücreleri ise her ikisini de yapamazlar. Bu yüzden hayvanlar besinlerini dışarıdan hazır olarak almak zorundadırlar. Dolayısıyla bakteriler hayvanlardan daha basit değildirler.

Bakteri hücresinde mitokondri ve kloroplast bulunmaz. Bakteriyi kuşatan zarın üzerinde içeriye doğru girinti yapmış mesozom adı verilen kıvrımlar mitokondri ve kloroplastın görevini yapar. Ancak bu girintiler, adı geçen yapılardaki gibi karmaşık zar sistemleri değildir. Bakteri hücresi kendisinde mitokondri bulunmamasına rağmen mitokondride yapılan enerji (ATP) üretme işini yapabilmektedir. Yine bazı bakterilerde kloroplast bulunmamasına rağmen fotosentez olayı gerçekleşmektedir. Yüce Rabbimiz bunu böyle yapmakla diyor ki; “Ey akıl sahipleri! Gerçek iş yapan benim, ben istersem mitokondri olmadan da enerji üretme işini ve kloroplast olmadan da fotosentezi basit bir zar kıvrımına yaptırırım. Sebeplere takılmayın, arada bir başınızı kaldırıp perde arkasını görün ve beni tanıyın” mesajını vermektedir.

Ayrıca bakterilerde bitki ve hayvan hücrelerindeki nukleus denilen çekirdek bulunmaz. Başka bir fark da bakterilerin DNA’ ları çıplaktır. Buna karşın bitki ve hayvan hücrelerindeki DNA’ ların etrafı hem protein bir kılıfla kaplanmış olduğundan hem de çift zarla kuşatılmış bir çekirdek içinde bulunduklarından iyi bir koruma altına alınmışlardır. Oysa bakteri DNA sı çıplak olduğundan yani etrafında onu koruyacak protein bir kılıf ve çekirdek bulunmadığından soğuk, sıcak, zararlı ışınlar ve kimyasal maddeler gibi birçok dış etkenden kolayca etkilenerek kolayca mutasyona uğrayabilirler. Bakterilere bu özelliğin verilmesi çok anlamlıdır. Bu özellik sayesinde bakterilerin genleriyle oynamak kolay olduğundan biyoteknolojik çalışmalarda araç olarak kulanılabilirler ve insülin hormonu gibi birçok ilaçların daha ucuza imalatında bakteriler kullanılmaktadırlar.

     Bakterilerin genleri kolayca değiştirilebilmesine rağmen bir bakteri türünden yeni ve farklı bir tür bakteri elde edilememiştir. Sadece genlerde küçük değişiklikler yapılarak aynı tür içinde hat adı verilen yeni varyantlar elde edilebilmekte ve bunlar biyoteknolojik çalışmalarda kullanılmaktadır. Genlerde yapılacak aşırı bir değişiklik zaten bakterinin ölümüne sebep olur. Bu yüzden bir bakteri türünün genlerindeki mutasyonlarla onu başka bir türe dönüştürmek ne tabiatta ne de laboratuvarda mümkün değildir. Sadece tür içi değişiklikler elde etmek mümkündür. Bir hücreli canlılar olan bakterilerde bile mutasyonla yeni tür meydana getirilemezken bitki ve hayvan gibi çok hücreli ve hücrelerinde genetik materyalin çekirdek içinde ve protein bir kılıfla korunduğu ökaryotik canlılarda mutasyonla yeni türlerin meydana geldiğini iddia etmek akla ve mantığa ters bir durumdur.

Bu durum, canlı türlerinin birbirine dönüştüğünü iddia eden evrim görüşünün ispatlanmış bilimsel bir gerçek değil sadece bir var sayım olduğunu göstermektedir. Biyolojide var sayımlar çoktur.

Yazarın Yazıları